14 Mayıs 2022, sosyal medyada Filistinli Gazeteci Şirin Ebu Akile’nin tabutu, İsrail polisinin saldırısı sırasında yere düşürmemek için direnen Filistinlilerin ellerinde; diğer tarafta Dersim’de Aysel Doğan’ın cenazesine polis saldırısının fotoğrafı yan yana idi.
Muktedirlerin cenaze hakkına saldırısı yeni değil elbette. Tarihte bilinen ilk örneği Antigone ile başlayalım. Antigone’nin iki kardeşi Eteokles ve Polyneikess ölür. Thebai kralı, aynı zamanda Antigone’nin dayısı olan Kreon, “vatana ihanet ettiğini” düşündüğü yeğeni ve Antigone’nin kardeşi Polyneikess’ın cenazesinin gömülmesine izin vermez. Antigone, kralın bu yasağına karşı gelir ve kardeşinin cenazesini gömer. Bu durum karşısında üç maymunu oynayan kız kardeşi İsmene’ye ise şunları söyler:
“Kreon, yalnız birini gömüyor ağabeylerimizin, öbürünü gömütsüz bırakıyor aşağılamak için!.. Kardeşimizi böyle gömütsüz, gözyaşsız leş kargalarına, akbabalara peşkeş çekmiş, tatlı bir şölen niyetine. Ben gömmeye gidiyorum ağabeyimi. Bu uğurda ölsem ne gam? Yan yana yatarız kardeşimle iki sevgili gibi, suçsa kutsal bir suç benim ki. Şu kısacık yaşamda, dirilere yaranmaya değer mi? Öte yandan, sonrasızlık bekler beni. Ölmüşlerime adıyorum sevgimi, sen ama yüz çevirip kutsal yasalardan, gönlünce sürdür günlerini.”
Eski çağlardan günümüze cenaze ritüelleri ve gömülme şekli hem toplumlar bakımından hem de toplumların analiz edilebilmeleri bakamından büyük önem taşır. Örneğin Grek Mitolojisine göre, gömülmeyen bedenlerin ruhu havada başıboş kalır. Roma’da da cenaze törenlerinin nasıl yapılacağı On İki Tablet Yasaları’nda kesin bir şekilde belirtilmiş (Civelek,2018). Kısacası her toplumda cenaze erkanı kutsaldır. Ritüel, kolektif ve kültürel belleklerin oluşmasına da hizmet eder.
Peki bu kadar önem ve kutsallık arz eden cenazelere muktedirler neden saldırır?
Aslında bu soruya Antigone kız kardeşine seslenirken bir cevap veriyor. ”Aşağılamak için!”
Bu bir etken ebetteki, fakat yeterli değil. Daha geniş düşünebilmek için AKP iktidarının ülkemizde saldırdığı- saldırttığı, kaybettiği ya da kaçırdığı cenazeleri hatırımıza getirebiliriz. Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk, Günay Özarslan, Grup Yorum emekçileri Helin Bölek- İbrahim Gökçek, Av. Ebru Timtik ve daha birçok muhalif, devrimci, kürdün, ermeninin, alevinin cenazesine saldırı görüntülerinden en az birkaç görsel gelecektir aklınıza.
Bunun yanı sıra evladının cenazesini alabilmek için direnen ve ölüm orucu eylemi yapan Kemal Gün yakın tarihimizden ilk aklıma gelen. Cesedi sokak ortasında yedi gün kalan Taybet (İnan) ana ve Cumartesi Anneleri/İnsanları olarak tanıdığımız, devlet eliyle kaybedilen yakınlarının cenazelerini isteyen aileler.
Sadece bu örneklerden bile gördüğümüz üzere muktedirler, yaşamalarından korktuğu, belli bir kimliği ve ideali olan insanları önce katledip daha sonra ölüsüne saldırıyor. Belli bir düşman hukukuyla hareket ediyor elbet.
Muktedirler istiyor ki halk kendi “kahramanlarının” cenaze erkanını kendi kültürüne göre yapamasın ve ancak muktedirlerin izin verdiği kimselerin yası tutulsun. Onların karşısında olan kişilerin cenazeleri saygıyı ve anılmayı hakketmez çünkü hakketmemeli. Gidenin ardından kalanlara da anca bu yolla göz dağı verilir. Böylece halkın değerlerini ve kültürel belleğini de manipüle etmeye çalışırlar.
Muktedirler Kolektif ve Ritüel Bellekleri nasıl manipüle edebilir?
Halbwachs’a göre bellek, toplumun içindeki gündelik ilişkiler içerisinde oluşturulur. Bu bellekler hatırlamada kişiye yardım eder. Bellek oluşturulurken kolektif grup çerçevelerinden yararlanır. Kişi bu grup çerçevelerine dahil olabildiği müddetçe hatırlar. Kolektif bellek için mekân da tartışmasız önem arz eder.
Başka bir teorisyene göre hatırlama figürleri şu üç özelliği barındırır: Zamana ve mekâna bağlılık, bir gruba bağlılık ve tarihin yeniden kurulması (Assmann, 2001).
Gruplar (mesela devletler) neyin unutulup neyin hatırlanacağını manipüle edebilir. (Burada belki Madımak Otelinin ısrarla utanç müzesine dönüştürülmemesi örneğini düşünebiliriz). Mekânlar, anıtlar, isimli caddeler, mezarlıklar kadar soyut olan ritüeller ve anma etkinlikleri de hatırlamayı etkiler.
Diğer yandan insan toplulukta yaşayabilmek ve sosyal bağlar kurabilmek adına ritüeller oluşturur. Ritüel bellek için içerisinde geleneksel bilgi, düşünce veya inanç unsurlarını barındıran tekrara dayalı görüntü ve davranışa sahip bir kavramdır diyebiliriz (Köse,2021).
Örneğin, insan doğumu da ölümü de bir ritüelle ilan edilir. Ritüellerdeki davranış ve tutumlar çoğu zaman kutsal kabul edildiği için değiştirilemez. Bunun dışında, bir ritüel farklı bir şekilde icra edilirse bağlamdan kopacağı için ritüel bellek oluşturmaz. Ve insan organizmasında içsel bir çatışmaya neden olur.
İnsan huzursuzluktan kaçınmak için ritüel oluşturur keza. Cenaze, kültürümüzde kutsal kabul edildiği için omuzda taşınır. Muktedirler bu kutsal atfedişi bozmak adına tabutları yere düşürmeye çalışır. Böylece bizim toplumsal belleklerimizde bir gedik açmayı hedefler.
Yani yaptırılmayan cenaze erkanları, saldırılan cenazeler bizim ritüellerimizi bozarak toplumun ritüel belleğine ve kültürel belleğine zarar verir. Cenaze hakkı ihlali vahşice bir durum olduğu için ve stres seviyesi başa çıkılamayacak boyutlara varacağından travmatik bellek ortaya çıkabilir. Yaratılan bu bellek manipülasyonları çok tabii yas sürecini etkileyecektir.
Yas tutamamak,
ölüm ve yeniden doğumun büyük, insanca döngüsüne girememektir.
Robert Jay Lifton
Bu alıntıyı Vamık Volkan’ın Gidenin Ardından isimli kitabında okumuştum. Sanırım hislerime bu denli tercüman olacak böyle bir alıntıya başka yerde rastlayamazdım.
Yitirilen şey ister çok sevilen bir eşya olsun, ister bir dost bir sevgili, bir ülke… Liste fazlaca uzasa da bize bıraktığı yegane şey yastır. Kitapta tıpkı parmak izimiz gibi yas sürecimizin de biricik olduğu vurgulanmış. Korkmayın bu yazıda uzun uzadıya yas konuşmayacağız.
Fakat yas ile ilgili bazı kavramları irdelememiz gerekiyor.
İlki: yadsıma. Volkan’a göre, kederi yadsımak, kırık bir kemiği görmezden gelmek kadar mantıksızdır. Yadsıma, cenazeye katılma, taziyeye gitme gibi aktiviteler ölüm gerçekliğiyle bizi yüzleştireceğinden hafifleyebilir. Fakat gerçek bu şekilde sınanmaz ise yadsıma devam edebilir. Bu da komplike yasa hizmet eder. Örneğin, Vietnam’da ölen amerikan askerlerinin aileleri uzun yıllar ölen kişinin kendi yakınları olduğu gerçeğini cesetleri göremediklerinden kabullenememiş.
Diğer bir kavram bölme. Bölme, yadsımadan farklı olarak ölüm gerçeği kabullenilse dahi beynin ölen kişiyi yaşama her an dahil etmesidir. Öyle ki bu durumda beynimiz ölen kişiye telefon dahi ettirebilir.
Diğer bir aşama pazarlıktır. Bu aşamada ölüm gerçeği kısmen kabullenilmiştir. Fakat inanılan güç-yaratıcı-doğa ile pazarlık edilir. Örneğin,şart koşulan olay gerçekleşirse ölen kişiyle son saatleri tekrar yaşama talebi gibi.
Yas sürecinin bastırılıp ertelenmesine sebep olan diğer bir neden ise savaş.
Savaş sırasında kişinin matem tutmaya vakti yoktur. Kendi hayatta kalma, kederi yadsıma ve savaşa devam etme sürecine odaklanmalıdır. İşte cenazelere saldırı sırasındaki tabutu yere düşürmeme savaşı ya da kaçırılan cenazeleri yakalama savaşı geride kalanların yas sürecini baltalamaya da hizmet eder.
Buna, hayatta kalanın suçluluğu diye çevirdiğimiz “survivor guilt” de eklenebilir. Yitim beklenmedik ya da vahşice olduğunda kişi yas sürecini tamamlayamaz. Yas süreci için mekana ve zamana ihtiyaç duyarız.Bu nedenle birçok kültürde psikolojik olarak yas tutma ihtiyacımıza destek olan ve yas sürecini sağlayan cenaze törenleri düzenlenir.
Yas tutan bireyin, cenazenin planlanmasına katılması, ölen kişinin bedenini görmesi ve başsağlığı dileklerini kabul etmesi, ölümü yadsımayı zorlaştırır. Sevdiğimiz bir kişi bizden uzakta öldüğünde, onun ölü bedenini hiç görmez isek ya da cenazeye katılmaz isek, bu yalıtılma, yadsımamıza neden olur.
Yas, kriz dönemindeki kederde donar ise genellikle bu döngü içinde takılıp kalınır (Volkan ve Zintl, 2010). Literatürdeki yas çalışmaları saldırılmayan, erkanı yapılan, anılabilen “normal” cenazeleri içeriyor. Bu haliyle bile oldukça iç karartıcı iken bizim konumuzdaki yas sürecini ve travmatizasyon öngörüsünü size bırakmak istiyorum.
Muktedirlerin saldırdıkları kişilerin cenaze erkanlarının halkın belli bir kesiminin geleneğini yansıttığı ortada. Faşizm ve siyonizm kendi gücü ve propaganda araçları ile ölen kişinin cenazesini değersizleştirmeye ve terörize ederek kitlelere korku salmaya çalışıyor.
Var gücüyle belleklerimizin manipülasyonu için savaşıyor. Kültür ve bellek savaşının yanında ölüm ve yeniden doğumun büyük, insanca döngüsüne girmemizi engellemeye çalışıyor.
Tam da bu savaş nedeniyle muktedirlerin korktuğu hiçbir ölümüzü mezarsız bırakmamalı ve unutturmamalıyız. Kolektif, kültürel belleğimize ve bizi yaşam döngüsüne daha güçlü katacak yas sürecimize sahip çıkmalıyız.
Değerlerimiz, insanlık onurumuz ve psikolojik iyi oluşumuz için zamanın Antigone’leri olabilmeliyiz. (LC/APK/KU)
Kaynakça
* Assmann, J. (2001). Kültürel Bellek (A. Tekin, Çev.). İstanbul: Ayrıntı.
* Civelek,A.(Mayıs-Haziran 2018). Antik Grek ve Roma Dünyasında Ölüm ve Cenaze Törenleri.Aktüel Arkeoloji Dergisi, 84-91.
* Cavdar, O.(2017).Mekan ve Kolektif Bellek:Madımak Oteli. Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Kültürel Çalışmalar Dergisi, 4(1),237-257. DOI: https://doi.org/10.17572/mj2017.1.237257.
* Halbwachs, M. (2016). Hafızanın Toplumsal Çerçeveleri (B. Uçar, Çev.). Ankara: Heretik.
* Karakaşlı,K. (2016). https://www.agos.com.tr/tr/yazi/13934/antigone-hakki * Volkan, V.D., & Zintl, E.(2010). Gidenin Ardından (I.Vahip ,M.Kocadere, Çev). İstanbul: OA Yayınları.