* Görsel: Canva
Belki hatırlarsınız. Rusya'nın 24 Şubat'ta Ukrayna'yı işgal ederek savaşı yıllar sonra Avrupa topraklarına geri getirdiği gün Yunanistan'dan bir sosyal medya kullanıcısı Türkiyelilere hitaben bir tweet atmış, tweet kısa süre içinde - popüler tabirle - "viral" olmuştu.
Tweet, kabaca bir çeviriyle şöyleydi: "Türk biraderler; asla savaşa girmeyeceğimiz, sadece birbirimize sosyal medyada b*k atmaya devam edeceğimiz konusunda anlaşabilir miyiz? Bu b.ktan şey çok korkutucu."
Aslına bakılırsa, bu tweet atıldığında Türkiye-Yunanistan ilişkileri uzun süre sonra en sakin dönemlerinden birini yaşıyordu.
2020-2021 yıllarında "Doğu Akdeniz krizi" olarak bahsettiğimiz gerilim azalmış, savaş başladıktan yaklaşık iki hafta sonra, 13 Mart'ta İstanbul'da bir araya gelen Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis iki ülke ilişkileri hakkında olumlu mesajlar vermişti.
"Görüşmede, Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmazlıklara rağmen, iletişim kanallarının açık tutulması ve ikili ilişkilerin iyileştirilmesi konusunda mutabık kalındı." Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, görüşmeyi kamuoyuna kısaca bu sözlerle duyurmuştu.
Peki, o günden bugüne ne oldu, ne değişti de "bir gece ansızın" komşumuzun kapısına dayanma laflarını, "yalancılık" ve insansız hava araçlarıyla "casusluk" da dahil karşılıklı tehdit ve suçlamaları yeniden ve bu sefer oldukça yüksek perdeden duyar olduk?
TIKLAYIN - Miçotakis'ten Türkçe mesaj: "Düşman değil, komşuyuz"
Gerginlik "seçim gündemi" mi?
Türkiye ve Yunanistan arasında yeniden artan gerilimi değerlendirirken yapılan yaygın bir yorum, iki ülke için benzer bir duruma işaret ediyor:
2023 yılında yapılması planlanan genel seçimler ve iç siyasette sıkışan liderlerin dış siyasette kendilerine söylemsel "düşmanlar" yaratarak - ya da eski "düşmanlıkları" ısıtıp yeniden önümüze koyarak - kabarmasını umdukları milli duygulardan yararlanma çabası.
Diğer bir deyişle, bir tarafta göreve geldiğinde kendisine bağladığı Ulusal İstihbarat Teşkilatı'nın muhalefetteki PASOK partisi lideri Nikos Andrulakis'in telefonunu dinlediği ortaya çıkan Miçotakis, öbür tarafta hayat pahalılığı krizi karşısında - kendisi kabul etmese de - çaresiz kalan Erdoğan.
Nitekim, MetroPOLL araştırma şirketinin 13-17 Ağustos tarihlerinde 28 şehirden bin 717 yurttaşın katılımıyla yaptığı anketin sonuçlarına göre, katılımcıların yüzde 51.1'i de Yunanistan ile olan gerginliğin "seçime yönelik bir hamle" olduğunu düşünüyor.
Diyelim ki Yunanistan ile son dönemde yaşanan gerginlik gerçekten iki ülkede yaklaşan seçimlerle ilgili... Diyelim - ve umalım - ki iki ülke arasındaki gerginlik daha da artıp sıcak bir çatışmaya - hatta savaşa - evrilmeyecek ve sözle söylenen sözde kalacak... Peki, bu neyi değiştirecek?
O eski "Söz uçar, yazı kalır" deyişinde de olduğu gibi kullanılan düşmanca dil, söylenen tüm o sözler uçup gidecek mi?
Peki ya halklar?
Birbirine düşman edilmeye çalışılan iki ülke halkını ve bunun için - deyim yerindeyse - bir araç olarak kullanılan "milli duyguları" düşününce gazeteci Pakrat Estukyan'ın Ermenistan-Azerbaycan çatışmaları bağlamında söylediği şu sözleri tekrar hatırla(t)madan edemiyorum:
"Siz ne düşünüyorsunuz? Yani, Bakü'de troleybüs şoförlüğü yapan bir adam ile Yerevan'da troleybüs şoförlüğü yapan bir adam arasında ne fark vardır? Bu ikisinin paylaşamayacakları ne vardır?
"Paylaşamayacakları ne olabilir? Hiçbir şey olmadığını gayet iyi biliyorum. Ve bu bütün ülkelerin insanları için de böyle.
"Dolayısıyla, savaş son derece yapay bir şey. Savaşın hiçbir haklı gerekçesi yok. Yöneticilerin günahı bu. Onların ağır vebali... Yöneticiler savaşa neden oldular. Bana bütünüyle anlamsız gelen milli duygular yüzünden... 'Milli duygu' denen şeyi anlamıyorum.
"Nasıl bir şeydir bu? Düşman bellediğini ortadan kaldırmak... Niye düşman bellemişsin? Nedir seni ona, onu sana düşman eden etken?"
Sahiden... Liderlerin ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı söylemleri, kendi siyasi çıkarları için yükselttikleri gerilim dışında Türkiye ve Yunanistan'da, İstanbul ve Atina'da yaşayan iki yurttaşı birbirine "düşman" edebilecek ne olabilir? Bu ikisinin paylaşamayacakları bir şey olabilir mi?
"Düşman değil, dostuz"
Aslına bakacak olursak, Ege'nin iki yakasında yapılan iki anketin sonuçları bu "düşman" algısının öyle pek de yaygın olmadığını ortaya koyuyor.
MetroPOLL'ün Eylül ayında paylaştığı anket sonuçlarına göre, Türkiye ile Yunanistan arasında düşmanlık olmadığını düşünenlerin oranı yüzde 64.
Benzer şekilde, aynı dönemde Yunanistan'da yapılan "Türkiye halkı dost mu düşman mı?" anketine "dost" cevabı verenlerin oranı yüzde 68.
Yani, tüm o siyasi söylem ve adımlara rağmen halkların birbirini "düşman" olarak gördüğü falan yok. Fakat maalesef liderlerin halkların bu konuda ne düşündüğünü, ne istediğini umursadığı da yok.
O zaman bir kez de buradan soralım:
Düşman değiliz diyoruz, sesimizi duyuyor musunuz?
TIKLAYIN - Türkiye ile ilişkilere Yunanistan'dan bir bakış: "Nasıl iyimser olabilirim ki?"
Dünyadan kısa kısa...Bir görüş: Rusya-Ukrayna savaşı nasıl biter? Rusya-Ukrayna savaşı 7 ayı aşkın süredir devam ederken, Rusya'nın "kısmi askeri seferberlik" ilanı ve Ukrayna'nın dört bölgesini ilhakı ile Ukrayna'nın NATO üyeliğine başvurma kararı, savaşın sonunun halen çok uzakta olduğunu düşündürüyor. The New Yorker için kaleme aldığı "Ukrayna'daki savaş nasıl bitebilir?" yazısında siyaset bilimi profesörü Hein Goemans'ın görüşlerine yer veren Keith Gessen, savaşların bitmesi için iç siyasetin ve liderlerin de bir o kadar etkili olduğuna dikkat çekiyor. 1816-1995 yılları arasında çıkan savaşları ve savaşan ülkelerin liderlerini analiz eden Goemans, özetle şu sonuçlara ulaşıyor: "Bazı liderler demokrat, bazıları diktatördü; bazıları ise ikisinin arasında bir yerdeydi. Goemans'a göre, demokratlar savaştan gelen bilgilere yanıt vererek ona göre davranırlar; en kötüsü, eğer savaşı kaybettilerse, ama ülkeleri hâla var olmaya devam ediyorsa, görevi bırakırlar... Ülkelerindeki kamuoyunu tamamıyla kontrol altında tuttukları için diktatörler de ihtiyaç duyduklarında savaşı sonlandırabilirler. "Goemans'ın ortaya koyduğu üzere, sorun ne demokrat ne diktatör olan liderlerdir. Çünkü baskıcıdırlar ve çoğu zaman kötü sonlarla karşılaşırlar ama yeterince baskıcı olmadıkları için kamuoyunun ne düşündüğünü ve kendilerine karşı olup olmadıklarını düşünmek zorundadırlar... Goemans, bu liderlerin 'yeniden dirilmek için kumar oynamaya', çoğu zaman daha yoğun bir şekilde savaşı sürdürmeye teşne olduğunu, çünkü zaferden daha azının onlar için sürgün ya da ölüm anlamına geldiğini belirtiyor. "Böyle liderler tehlikelidir. Goemans'a göre, 1. Dünya Savaşı ve nicelerinin olması gerektiğinden çok daha uzun sürmesinin sebebi de böyle liderlerdi." Gessen, bu analizden de yola çıkarak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in de siyaset bilimci Goemans'ın bahsettiği "tehlikeli liderlerden" biri olduğunu kaydediyor. Bir fotoğraf: Jîna Mahsa Amini'nin ardından
İran'da "başörtüsünü kurallara uygun bağlamadığı" gerekçesiyle 13 Eylül'de "ahlak polisi" tarafından gözaltına alındıktan üç gün sonra hayatını kaybeden 22 yaşındaki Jîna Mahsa Amini'nin öldürülmesinin ardından başlayan protestolar sürüyor. Güvenlik güçleri protestoculara şiddet ve saldırıyla karşılık verirken kadınlar kamusal alanlarda başörtülerini çıkarıp yakarak ve saçlarını keserek protestolarına devam ediyor. Geçtiğimiz hafta sosyal medyada paylaşılan hemen yukarıdaki tweet'teki fotoğrafta da protestolar sırasında öldürülen Minoo Majidi'nin kızı, annesinin mezarının başında saçını kesmiş elinde tutarken görülüyor. Bir araştırma: COVID-19 kişiliğimizi değiştirmiş olabilir mi? 2020 yılının ilk aylarından bu yanan hayatımızda olan COVID-19'un bireysel ve toplumsal etkileri de araştırılmaya devam ediyor. Florida State University Tıp Fakültesi'nden Prof. Angelina Sutin liderliğinde, yaşları 18 ile 109 arasında değişen 7 bin 109 kişi arasında yapılan çevrimiçi bir araştırma pandeminin kişilerin kişiliğini de etkilemiş olabileceğini gösteriyor. The Guardian gazetesinin aktardığına göre, genç yetişkinler pandemi öncesiyle karşılaştırıldığına "daha aksi, strese daha yatkın, işbirliği ve güvenmeye daha az açık, daha az kısıtlanmış ve daha az sorumluluk sahibi" olmuş gibi görünüyor. |
(SD)