Şimdi-bugün için değil, yarın-gelecek için düşleyelim, umut edelim ve eyleyelim. Bir yandan özgürleştirici, diğer yandan belirlenimci isteme ve yapma iradesinde bulunabilelim. Siyaset(politics-İng.)ten beklentiyi kesmeden, kesileni yeniden tesis ederek. Yalnızca, “daha iyi bir yaşam” için.
Zihinlerimizde arzuladığımız “daha iyi bir yaşamı” düşleyelim, bunun hayata geçmesine, ortaya çıkmasına olan umudumuzu canlandıralım ve bunun için mücadele ve müzakere edebilelim.
Başarmalıyız!
Bir süredir, kapitalist devletlerde yaygın olarak, “21. yüzyıl faşizmi”nin egemen rejim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Yalnızca bu nedenle bile insan kalmaya, bunun için de her zamankinden çok daha fazla umuda ve mücadeleye gereksinimimiz var. “Yaşamın krizi” henüz hiçbir alanda geri dönüşümsüz bir düzeyde değil. Yeter ki düşleyelim ve düşlediğimizi umut edebilelim. Umutlarımız için mücadele edelim. Başarabiliriz. Başarmalıyız!
Türkiye dâhil, 80’li yıllardan itibaren, bağımlı kapitalist ülkelerdeki hükümetler, kapitalist neoliberal politikalar kapsamında merkez kapitalist-emperyalist ülkeler tarafından kendilerine verilen rolleri, halklarının yoksulluğu, mutsuzluğu ile doğanın tahribatı ve yağması pahasına yerine getirdi.
Sermaye sahiplerinin “gereksinimlerinin karşılanması amacı”, “yaşamın” bile önüne geçti. Söz konusu talep, sınır tanımaz bir hale geldi. COVID-19 pandemisinde de görünür hale geldiği gibi, yeryüzünde kriz yaşanmayan herhangi bir faaliyet alanı kalmadı.
Bu durumu önceki dönemlerdeki gibi aynı zaman diliminde üç ve daha fazla alanda yaşanmakta olan “çoklu kriz” olarak tanımlamak mümkün değil. Bu nedenle, adı “yaşamın krizi” olabilir. Bu adlandırma umudu azaltmak, kırmak için değil tabii ki. Sorunun büyüklüğünü görebilmeyi, öncekilerle karşılaştırmak gerektiğinin de önemine vurgu yapabilmeyi içeriyor. Çünkü, mücadele alan ve araçlarını da gözden geçirmek, öncekilerle karşılaştırıp “yenileyebilmek” öncelikli bir gereksinim olarak önümüzde duruyor. “Birlikte mücadele”, “büyüyerek-çoğalarak mücadele” gereksinimlerimiz listesinin ilk sıralarındaki yerini koruyor.
İktidarın oyunları, durumu ve gündem
Türkiye’de iktidarlar, 60’lı yılların sonunda ve 70’li yıllarda, toplumsal eşitlik talep eden, düzeni değiştirmek isteyen sosyalistleri ve solcuları, 80’li yıllar ve sonrasında öncelikle anadili başta olmak üzere, eşit yurttaşlık isteyen Kürtler ve onlarla dayanışanları, 2010 sonrasında da öncelikle hükümetin politika ve uygulamalarına karşı olanları, sonrasında da hükümeti desteklemeyen herkesi korkutup, bezdirip, umutsuzluğa mahkûm etmek için çaba gösterdi. Kürtler dışında önemli ölçüde başardılar da. Son yıllarda ise, AKP-MHP iktidarı “herkesin” teslim alınabilmesi için daha da büyük bir çaba içinde.
AKP, tarihinde ilk defa 31 Mart 2024’te yapılan mahalli idareler seçiminde uğradığı sandık yenilgisinin sonrasında, önce görünür olmasını ardından da ülke gündemine hâkim olmasını engelleyemediği yoksulluk, işsizlik, bebek istismarları, kadın katliamları, iş cinayetleri, yolsuzluk, toplumsal şiddet vb. başlıklarını değiştirebilmek için hem maddi hem de manevi olarak neredeyse tüm olanaklarını ve özelliğini yitirdi. Bütün gayretine karşın, daha önce yapabildiği gibi ülke gündemini belirleyemez oldu. Kurduğu sistem artık işlevini yitirdi. Yanı sıra, uluslararası ilişkilerde de kimseye “verebileceği” herhangi bir şeyi kalmadı. Orada da “dışlandı”.
Gündem değişti
TBMM yeni yasama yılı açılışında iktidar ortağı partinin genel başkanından gelen “tokalaşma”, her şeye karşın tokalaşmaya sahip çıkış tutumu ve “tecridin kaldırılması talebi”, hemen ardından CHP ve DEM partili belediyelere kayyım atanması ve yeniden tokalaşmaya ve “tecridin kaldırılması talebi”ne sahip çıkış ile gündem tamamıyla değişti.
Deneyimlerle sabit, AKP-MHP iktidarının oyunu bitmez. Ancak, bu özelliği engellenemeyecek, değiştirilemeyecek bir durum olarak kabul edip, ortaya çıkan durumu görmezden gelmek de benzer biçimde kabul edilemez ve diyalektiği reddeden bir tutum olur.
Toplumsallaşma ve normalleşme
Çatışmaların çözümünde dünya deneyimleri ateşkes, müzakere, antlaşma ve normalleşme olmak üzere, genellikle sıralı olmak üzere, dört aşamanın varlığını gösteriyor. Bu sürecin başlamasındaki zorluğun yanında, normalleşme-toplumsallaşma sürecinin gerçekleşmemesi de en başa, çatışmalara geri dönüşü getiriyor. O nedenle, barış talebinin toplumsallaşması ve normalleşme yaşamsal bir öneme sahip. Türkiye koşullarında tüm bunların yolu “demokratik cumhuriyet”in inşasından geçiyor.
Bunun için öncelik, Kürt meselesinin demokratik çözümünün sağlanabilmesinden geçiyor. Süreçle ilgili gerekli yasal ve anayasal düzenlemelerin gerçekleştirilerek demokratikleşmenin sağlanabilmesi tabii ki önemli ve gerekli. Ancak, anayasanın ilk dört maddesine herhangi bir öncelik, hatta zorunluluk atfetmeden de bu yapılabilir. Böylesi bir dönemde muhalefetin iktidara karşı “birlikteliğinin” tesisini engelleyebilecek “gereksiz” hiçbir şeye tevessül edilmemeli, müsamaha gösterilmemeli.
Daha iyi bir yaşam
Demokratik cumhuriyet için, Kürt meselesinin TBMM’de siyasal olarak çözülmesini, çatışmasızlığı ve savaşsızlığı, ekonomide bölüşümün yeniden düzenlenmesini, özgür, eşitlikçi ve demokratik bir toplumsal yaşantıyı sağlayıp, geliştirerek devam ettirecek kurumların neler olduğunu ve nasıl inşa edilebileceğini ortaya koyabilen ortaklaştırabilecek bir programa gereksinim var. Açlığı, yoksulluğu, işsizliği, kadın katliamlarını, iş cinayetlerini, bebek istismarlarını, üniversite sorununu, yurt sorununu, ulaşım sorununu, ısınma sorununu, konut sorununu, sağlık sorununu, okul sorununu, taşeron çalışmayı, gençlerin, kadınların, LGBTİ+’ların, asgari ücrete mahkûm edilenlerin, emeklilerin sorununu vb. vb. bunların tümünün tek tek nasıl ve ne zaman çözüleceğini açıklayabilen bir programa, programın muhatapları tarafından bütünlüklü olarak bilinmesine ve inandırıcılığına gereksinimimiz var.
Bugünlerin verili koşullarında görünür hale geldiği gibi, kendi varlığı için bile yetersiz olan AKP-MHP iktidarını bütün bunların çözümüne zorlamak mümkün mü? Düşleyebilelim, umut edelim ve gereğini -mücadele ve müzakere- hep birlikte yerine getirebilelim. Siyasetin kanalları meydanlar, sokaklar dahil olmak üzere, her düzlem ve ölçekte açık tutulabilirse neden olmasın! (OH/TY)
Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu'nun bianet'te yayımlanan tüm yazılarını görmek için tıklayın.