"Eğer buraya hapsedilenler Cennet'i hayal edemeselerdi, Cehennem'in gücü olabilir miydi?"
Tüm zamanların en iyi çizgi romanları arasında yer alan Neil Gaiman’ın başyapıtı Sandman’in televizyon uyarlaması ilk kez Netflix’te yayınlandı.
Gaiman’ın 1989 -1996 yılları arasında yazdığı, Düş Lordu Morpheus’un 75 cilt ve 10 kitaptan oluşan yolculuğu, alanında onlarca ödül kazanırken aynı zamanda 1991’de yayınlanan 19. sayısı ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’ ile World Fantasy Award’a layık görüldü. Bu ödül ile Sandman, edebiyat dalında ödül kazanan ilk ve tek çizgi roman oldu.
Düş uyanıyor
Dizi, Sandman’in ilk iki cildinin uyarlaması olarak izleyici ile buluştu. Evrendeki yedi Sonsuz’dan biri olan Morpheus, diğer adıyla Düş/Dream, kardeşi Ölüm’ü yakalamak isteyen ölümlü bir tarikat lideri tarafından 1920’li yıllarda tutsak edilir ve Dünya’da bir fanusun içinde esir kalır. Sonsuz bir yaşamı olan Morpheus yıllarca onu esir alanların yaşlanıp yok olmasını izler ancak onun tutsaklığı dünyadaki düşlerin dengesini bozar. Kimileri sonsuz uykuya, kimileri ise kâbuslara mahkûm olur.
Morpheus, yıllar sonra bir düş sayesinden esaretten kurtulur ama kum kesesi, yakutu ve miğferi çalınmıştır. Kendi eşyalarını ararken insanlığın aç gözlüğünü sorgulayan Sandman’in yolculuğu başlar.
Çizgi roman severler için ayrı bir yeri olan Sandman’in fazlasıyla soyut kavramlar içermesi ve hayal gücümüzün sınırlarını oldukça zorlaması nedeniyle ekrana nasıl uyarlanacağı her zaman merak konusuydu.
DC Comics tarafından yayınlanan diğer çizgi romanların neredeyse hepsinin televizyon/film uyarlaması izleyici ile buluşmuşken Sandman hâlâ sırasını bekliyordu. Sıra tam 33 yıl sonra geldi ve birçok çizgi roman okuyucusu tarafından beğeni ile karşılandı.
Hikâyeye sadık kalan uyarlamanın izleyiciler tarafından oldukça olumlu karşılanmasının başlıca nedeni ise yaratım sürecinde bizzat Neil Gaiman’ın kendisinin yer alması ve tabii ki oyuncu seçimi.
Rüyaların ve kâbusların sahibi düş lordu Morpheus için sanırım Tom Sturridge’dan daha iyi bir isim olamazdı. Düş lordunun karanlık, mesafeli ama bir o kadar da duygusal ruh halini Sturridge hakkını vererek canlandırıyor.
Ancak çizgi romanı okuyanların önceden hâkim olduğu bazı karakterler Netflix uyarlamasında karşılarına farklı şekilde çıkıyor. Bu değişiklik izleyiciler için ayrı bir tartışma alanı da açtı: Gaiman’ın burada amacı neydi? Morpheus’un kardeşi Ölüm çizgi romanda beyaz olmasına rağmen dizide siyah olarak karşımıza çıkıyor. Ya da Morpheus’un kum kesesini John yerine Johanna Constantine adında bir kadından geri alması gerekiyor. Miğferini geri kazanmak için Cehennem’de Choronzon adlı iblis yerine Lucifer ile mücadele ediyor.
*Görsel: Sandman Cehennem'deki savaşta "Karanlığa" karşı "Ben Umudum" diyerek miğferini kazanıyor.
Peki, Sandman’in Netflix uyarlaması ve karakterlerde yapılan bu değişimler hakkında çizgi romanın sadık okuyucuları ne düşünüyor? Serinin tüm eserlerini ilgiyle okuyan Engin İlkiz, Sevgi Yılmaz ve Serhat Coşkun ile The Sandman’in dizi versiyonunu konuştuk.
“Eleştiriler son 20 yılın kolektif bilişsel gerilemesinin yansıması”
Günümüzün klasik "uyarlama" çılgınlığı içinde Sandman’in oldukça cesur bir iş olduğunu söyleyen Engin İlkiz uyarlamaya dair görüşlerini şöyle dile getirdi:
“Dizi, en çok 'çizgi romanına tamamen sadık' sıfatını hak ediyor. Bu hem son derece olumlu, hem de farklı bir formata uyarlandığında epey sorunlu durumları beraberinde getiriyor.
“Sandman'in ilk sezonu, Morpheus'un tutsak edilişini, kurtuluşunu ve çalınan eşyalarını geri alarak rüya krallığını tekrar düzene koymaya çalışmasını anlatıyor. Bu, çizgi romanın da başlangıç hikayesi. Ve eserin olay örgüsü, karakterler, geçişler film/dizi formatına çok uygun. Gaiman'ın uyarlamanın kreatif yöneticisi olması, harika oyunculuklar, başarılı casting, kararında ve gözümüze CGI sokmaya çalışmayan enfes görseller, uygun müzik seçimleri zaten işin kalanını hallediyor; ortaya mis gibi bir iş çıkıyor.
“Çizgi roman ile dizi arasındaki ufak farklılıklara; farklı cinsiyete, ten rengine sahip oyunculara rol verilmesine değinmeye gerek bile duymuyorum. Bu konudaki eleştirilerin son 10-20 yılın kolektif bilişsel gerilemesinin yansıması olduğunu düşünüyorum.
Ne Lucien/Lucienne, ne Death, ne Johanna Constantine, ne Lucifer erkek/kadın/beyaz/siyah kalıplarının içinde kalmak zorunda.
*Görsel: 1000 Kedinin Düşü'nden bir panel. "İnanırsak ve hayal kurarsak işleri tersine çevirebiliriz"
“Sandman çizgi romanında, dizide anlatılan hikâyenin ardından farklı bir şeyler gözlemlemeye başlarız. Endless'ların birbirleri arasındaki çekişmeleri ‘genel olay örgüsü’ olarak devam etse de neredeyse her ciltte Düş/Dream ve bazen de Ölüm/Death'in başrolünde olduğu ufak, bağımsız, kopuk öykülere yer alır. Bunlar o kadar güçlü öykülerdir ki çizgi roman, kazandığı ödüllerin bazılarını bunlara borçludur: “Bir Yaz Gecesi Rüyası” öyküsü Dünya Fantastik Edebiyat ödüllerinde En İyi Kısa Öykü ödülüne layık görülmüştür. Çizgi romanın "edebiyat" türü olarak kabul edilmeye yeni başlandığı 90'ların başlarında Sandman bu öykülerden onlarcasını barındırır. Örneğin "1000 Kedinin Düşü" adlı öykü benim en son 20 sene önce okuduğum Sandman'den en net hatırladığım öyküdür.
“Belirli bir formattaki eserlerin hayranları, o eserleri başka bir formatta görmenin mümkün olmayacağını sık sık söylerler. Ana akım çizgi romanlar özelinde "Watchmen" ve "Sandman" de yıllarca uyarlanamaz eserler olarak görülmüştür. Ben de yukarıdaki "1000 Kedinin Düşü" öyküsü özelinde benzer bir görüş savunmak zorunda kalacağım.
“Sandman'in başlangıç öyküsü sinemada ya da ekranda büyük bir başarıyla anlatılabilir ki dizinin ilk 5 bölümü bunun en net kanıtı. Ama Sandman'in insanda asıl iz bırakan, kopuk, bağımsız öykülerinden pek emin değilim. Bunların ortak özellikleri yavaş ilerlemeleri, ana olay örgüsüyle doğrudan ilişkileri olmaması, neredeyse bir mola gibi okunabilmeleri.
“Yine de herkese naçizane önerim, Sandman'i sadece başarılı bir dizi olarak görüp, izleyip bırakmamaları, çizgi romanı edinip okumaları. Her dönem, her yaştan okuyucuya hitap eden harika bir çizgi anlatı deneyimi olduğundan emin olabilirsiniz.”
Bir çizgi roman okuyucusu olarak sevdiği çizgi romanların uyarlama fikrinden genelde korkan Sevgi Yılmaz ise Sandman’in dizi uyarlamasını çok başarılı bulduğunu söylüyor ve ekliyor:
“Bence bunun en büyük sebeplerinden biri yapım ekibinde bizzat Neil Gaiman’ın olması. Hikâyeye sadık kalmak konusunda da bazı sahneler birebir romandan alınmış, bazı karakterlerin cinsiyetleri değişmiş (Lucien’in Lucienne olması gibi) ama bu hikâyeyi etkilemiyor.
“Çizgi romanda karakterler, ortam, atmosfer ve özellikle de Dream çok karmaşık yapıda. Tüm bu bileşenleri ekranda tutarlı bir şekilde bir araya getirebilmek çok zor. O yüzden de yapılan değişiklikler ciddi anlamda hayal kırıklığı yaratmıyor.”
Çizgi romandaki hikâyenin dizi senaryosuna dönüştürülürken yapılan değişikliklerden rahatsız olmadığını söyleyen Serhat Coşkun:
“Morpheus’un kum kesesini Johanna Constantine’den geri alıyor olması, miğferini kazanmak için cehennemde Choronzon yerine Lucifer’le kapışması ya da hikâyenin ilk kısmında bir kuzgun olmaması gibi şeylere -ki bu örnekler çoğaltılabilir- hiç takılmadım.
“Neticede hikâyenin televizyona adapte olması için senaryolaştırılmış bir versiyonunu izliyoruz. Hatta bu konuda Sandman özelinde bende şu şekil bir düşünce ortaya çıktı; Neil Gaiman baştan sona bu işin içindeydi ve belki de 80’lerin sonunda yazdığı o hikâyeye sonradan tekrar baktığında içine sinmemiş bir şeyler varsa onları değiştirmek ya da yeniden üstünden geçmek istedi.
“Hikâyenin keyfini çıkarın”
“Yani bir nevi kendi ürettiği o şeye yeni bir yön verebilmek için ikinci fırsat. Zaten aslında son bölüm de biraz bunu destekler gibi bitiyor. ‘Hikayeyi bazı yönleri ile günümüze entegre ettik işte, keyfini çıkarın’ der gibi.
“Dizinin atmosferi ve görsellik çok iyi ama zaten içinde bulunduğumuz çağın sorunu da bu değil mi? Artık içerik çok geri planda ve görsellik asıl öncelikli olan unsur.
“Sandman, edebiyat ödülü almış bir çizgi roman ürünü. Ben yıllarca Türkçe çevirisini okudum, orijinal, yani İngilizce sürümünü hiç okumadım. Yine de Türkçe çevirisinde bile o edebi anlatı insanın ruhunu okşuyor.
“Sandman dizisi de oldukça başarılı bir uyarlama ama benim için asıl sıkıntı neden her sevilen, beğenilen kitap ya da çizgi romanın neden dizi ya da film versiyonunu yapıyoruz kısmı. Buna gerçekten gerek var mı? Okuyarak tüketirken bireyi bir sürü başka düşünceye yönlendiren, zihninde farklı bağlantılar kurmasını sağlayan o eserin, sizi hiç bir başka düşünceye sevk etmeyen tamamen manipülatif bir ekran versiyonuna gerçekten gerek var mı?
“Bunu sadece Sandman özelinde değil, son yıllarda muhtelif streaming platformlarında gördüğüm tüm çizgi roman uyarlamaları için söylüyorum. Çizgi romanda zaten görsellik var. Çizim var. Gayet kendi tarzı ile hikâyeyi sana sunan çizerlerin yaptığı bir iş çizgi roman ve bunu bu kadar eşsiz kılan da o durum zaten.
"Bir daha izler miyim? Hayır. Bir daha okur muyum? Evet."
“Çizgi, resim sanatı ve birbirini takip eden panellerle hikâye anlatma ya da hikâyeyi besleme sanatı. Paneller arasındaki o boşluğu okuyucunun zihnine bırakan o anlatı.
“Sonuçta ne oldu peki? Oturdum, iki günde bitirdim diziyi. Bir daha izler miyim? Muhtemelen hayır! Çizgi romanı bir daha okur muyum? Muhtemelen evet. İşte demek istediğim bu aslında.”
(YK)