Zenne hakkındaki hiçbir yazı spoiler içeremez. Çünkü film, 2008'de Üsküdar'da babası tarafından öldürülen Ahmet Yıldız'ın hayatından izler taşıyor. Yani sonu dört yıldır bilinen bir film Zenne.
Caner Alper ve Mehmet Binay zennelerle ilgili belgesel yapmayı planlarken, arkadaşları Ahmet öldürüldü. Üç yıllık bir ön hazırlığın ardından ortaya bu proje çıktı.
Hayat bilgisi dersinden farklı aileler
Can (Kerem Can) ve Ahmet (Erkan Avcı), birbirinden gündüzle gece kadar farklılar. Can rengârenk giyinmeyi ve dans etmeyi seviyor. Gündüzleri bir fal kafede çalışıyor, geceleri kulüplerde gösteriler yapıyor.
Can asker çocuğu. Ama askere gitmeye hiç niyeti yok. Zaten annesi Sevgi de (Tilbe Saran) küçük oğlunu silahlı kuvvetlerden esirgemeye kararlı.
Ahmet ise muhafazakâr Urfalı bir ailenin oğlu. İstanbul'a okumaya gelmiş. Kardeşi Hatice (Esme Madra) ile yaşıyor. Özel ders vererek hayatını kazanıyor.
Renkli giysiler giymiyor. Zaten istese de giyemez. Çünkü annesi Kezban (Rüçhan Çalışkur) İstanbul'a geldiğinde, oğlunun renkli tişörtlerini temizlik bezi yapıveriyor.
Ailesi, Ahmet askerliğini yapsın ve Urfa'ya dönsün diye sabırsızlanıyor. Sonra Ahmet'e hayırlı bir kısmet bulup, onunla gurur duyacaklar.
Can ve Ahmet'in iki ortak noktası var. Biri hayat bilgisi derslerinden alışık olmadığımız aileleri, diğeri her ikisinin de eşcinsel olması.
Ahmet bir gece peşindekileri atlatmaya çalışırken, soluğu Can'ın dans ettiği kulüpte alıyor. Can, Ahmet'i saklıyor ve ikili yakın arkadaş oluveriyor.
Savaş fotoğrafçısı Daniel (Giovanni Arvaneh) de, aynı gece Can ve Ahmet'le aynı kulüpte. Daniel, Can'ın gösterisini izledikten sonra, fotoğraflarını çekmek istiyor.
O, uzak diyarlardan gelen Avrupalı göz. Töre, namus, ahlak bekçiliği gibi kelimelerden uzak büyümüş. Cinsel yönelimi hakkında uzun zaman önce ailesine açılmış. Ona göre en iyisi dürüst olmak.
İşte Can, Ahmet ve Daniel, bu şartlar altında arkadaş oluveriyorlar. Bu noktada üçlünün ilişkisi biraz oldubittiye getirilmiş gibi. Biz henüz karakterlerimizi tanımaya çalışırken, perdede bir anda önce sıkı bir dostluk, sonra da aşk hikâyesi beliriveriyor.
Sonrası üç adamın birbirini kollama gayretine dönüşüyor. Çünkü onların hayatları zor ve kendilerine arka çıkacak pek kimseleri de yok.
2011'de 30 LGBT cinayeti
Filmde aceleye getirilmiş arkadaşlıklar, bir türlü derinleşemeyen karakterler, iyi koreografi ve müziklere rağmen mola gibi duran dans sahneleri, Zenne'nin ufak tefek kusurları. Bir de film boyunca "Can ve Ahmet, iki ayrı filmin konusu olabilirmiş" diye düşünmeden edemiyorsunuz.
Ama Zenne, bu sıkıntılarına rağmen, cüretkâr konusuyla elini taşın altına sokuyor. Çünkü Pembe Hayat'ın 2011 verilerine göre Türkiye'de 2011'de LGBT'lere yönelik 11'i trans cinayeti olmak üzere, yaklaşık 30 cinayet işlendi.
Film bu bağlamda 'öteki'ne olan tavrımızı irdeleyip, toplumsal homofobimizin altını çizmesiyle bir milat. Türkiye'de ailelerin gözünü kırpmadan çocuklarını cinsel yönelimlerinden dolayı öldürebildiğini söyleyebilmek, esaslı bir tavır. Zenne, öldürülenleri rakam olmaktan çıkarıp, dertleri elle tutulur hale getiriyor.
Zenne'nin finalinde, Ahmet'in artık gereği yokken bile ailesine açılması ise, kendimizle yüzleşmemiz için bir rica gibi. O, hayatı pahasına seçtiği dürüstlüğüne karşılık, bizden de dürüstlük bekliyor: En azından LGBT'lere atılan kaçamak bakışları, askerlikten muafiyet için istenen malum fotoğrafları ve nefret cinayetlerini görmezden gelmememiz için. (EG/ÇT)