Uzaktan akrabayız. Biz Samsun Termal'den; Ahmet Fatsa Yapraklı köyünden. Görücü usulüyle evlendik. Evlenmeden önce birbirimizi gördük tabii, uzaktan bakıyorduk birbirimize.
İstemesem babam beni vermezdi. İstedim. Bizim köyde kına gecesi yaptık, Yapraklı'da da düğün. 1965'te, bahar geliyordu; martta. 18 yaşındaydım.
Ahmet'ler beş kardeşti, çiftçiydiler. Ahmet orta ikiden ayrılmış, Orman Dairesi'nde çalışıyordu. Ben de okuma yazmayı evde öğrendim.
Kalabalık evde hiç ezdirmedi
Ev kalabalıktı; kayınvalide, eltim, eltimin çocukları... İlk zamanlar evde herkesin dediğini yapıyordum. Ahmet evde beni hiç ezdirmedi.
Askerden gelince Ziya Yılmaz'ı buldu; onun yanında gazete dağıtıyordu. Kitapları vardı, okurdu. Ertan Saruhan da bize gelir giderdi.
Önce bir oğlumuz oldu; daha bebekken yanlış iğneden öldü. Askerden sonra Süheyla doğdu. Ahmet giderken oğlan, kız fark etmez adını "kurtuluş" koy demişti
Çok şakacıydı
Ahmet çok şakacıydı, herkes onu çok severdi. Devrimci olmadan önce de ona herkes güvenir saygı duyardı, kimse kötü bir şey yapamazdı. Cesaretliydi.
Her şeyi aklımda. Fakirdik ama mutsuzluğumuzu görmedim. Sert, sinirli gibi görünürdü ama hiç kavga etmedik. Birbirimizi evlendikten sonra sevdik.
Devrimcilerin iyi ve dürüst olduğunu söylerdi bana. Ben de ona inanıyordum. Devrimcileri tanıdıkça da ne kadar doğru söylediğini kendim de gördüm. Kendimize devrimci diyorduk; devrim olacaktı.
Şimdiki gençlere öyle fazla inanamıyorum. Eskiler dürüsttü, güveniyorduk. Çoluğumuzu çocuğumuzu emanet ederdik devrimcilere. Daha önceleri ailecek Cumhuriyet Halk Partili idik.
Evimizde saklandılar
Kaçaklıklarında Sinan Kazım, Saffet, Hüdai ve Sabahattin Kurt bizde üç gün kaldılar. İsimlerini bilmiyordum. Bir odada kaldılar, hiç dışarı çıkmadılar. Evdeki çocukları evden çıkarmadım, ağızlarından bir şey kaçırırlar diye.
Sinan Kazım'ı hatırlıyorum; evi görünce "sen de Alevi misin" demişti Ahmet'e.
Yüzleri açıktı. Yemeklerini veriyorduk. Çay pek içmiyorlardı, süt içiyorlardı.
Giderken odunu, unu, kepeği hazırladı
Denizleri asacaklardı. Ahmet ayrılırken evin odununu, ununu aldı. İneklerin kepeklerini hazırladı. Bir tanıdığa evimize saman getirmesini de tembihlemiş. Sonra o adamı da aldılar, işkenceler yaptılar, hapiste yatırdılar.
Giderken, bana Ertan'la Trabzon tarafına gideceklerini, Denizler asılmasın diye adam kaçıracaklarını söylemişti. Sonra, korkma" dedi, "başka tarafa gidiyorum derim ama evin etrafında bir yerlerde de olabilirim, sen beni görmezsin ben seni görürüm," dedi. "Korkma" diye tekrarlıyordu.
Nezaretten ayakkabılarım elimde çıktım
Teknisyenler kaçırılınca kaynanamı, ağabeyimi ve beni aldılar. Hamileydim. Ağabeyime üç gün üç gece işkence yaptılar.
"Size kimler geldi", "nereye gittiler" gibi sorular sordular. Kaynanam konuşkan bir kadındı, Yüncü'nün adını o verdi. Ben hep sustum.
Evi on kere aradılar, bir şey bulamadılar. Her tarafı toplamıştım, fotoğrafları bile toprağın altına gömmüştüm. Ayaklarım şişmişti, ayakkabılarım elimde nezaretten çıktım.
Kızıldere'yi radyodan duyduk. Çığırdım, bağırdım, bağırdım...
Kurtuluş'u Kızıldere'nin ertesi günü doğurdum
Kızıldere'nin ertesi günü Kurtuluş'u doğurdum. Kaynanamla eşimin ağabeyi Cenazeyi aldılar. Ben loğusaydım. Cenaze törenine jiple beni de götürdüler. Ahmet'i alnından vurmuşlar. Ertan'ın ayağı kopmuş, dediler. Bilemiyorum.
Alevi dedesinin oğlu cenaze namazını kıldırdı. Davetleri yaptık.
Askerler Ahmet öldükten sonra gelmediler. Sadece bir asker geldi, "kocanın kanlı gömleğini getireceğiz," dedi, ama gelmedi.
Yapraklı'da duramadık, Fatsa'ya taşındık
Sonra köyde, "bu pisliği köyden çıkaralım" dediler. Çok sıkıntılar çektik. Fındık bahçemiz vardı, yarısı ağanındı. Ahmet varken üzerimize gelememişti. Bahçeyi elimizden aldı.
Köyde tehditler artınca, Ertan'ın babası dava vekiliydi, "çıkın kızım bu köyden" dedi. Fatsa'ya taşındık. Sahilde bir evde kalıyorduk, Çevrede "bıyıklı adamlar geliyor", diye konuşmaya başladılar. Etraf, Aleviz diye ev sahibin bizi evden çıkarmasını istedi.
Fatsa'da Kemal Kara bize ev buldu, taşındık. Ev sahibi CHP'liydi, bizi çok korudu. Fatsa'da Fikri abi (Sönmez) bize çok yardımcı oldu. Kaymakamın kızıyla kızım okuldan arkadaştı. Kaymakam da korudu.
Fatsa karakolundan iki üç defa geldiler, buradan çıkın dediler. Komşular yanımıza gelmeye korktular. Sonraki yıllarda onlar da değişti. Eve gelip, "hadi yürüyüşe gidiyoruz", der oldular. Çok şükür Allahıma, dedim, bu günleri de görecekmişim.
Örgü makinesiyle 15 yıl
Bir örgü makinesi aldım, 15 sene örgü dokudum, öyle geçindik.
Ahmet öldürüldüğünde kızım üç yaşındaydı; "babam nerde" diye soruyordu. "Öldü" dediler. Kurtuluş babasını hiç bilemedi. Kurtuluş beş altı yaşına geldiğinde devrimciler çoğaldı.
Süheyla liseyi bitirdi, Kurtuluş da okudu. İkisi de çalışıyor.
12 Eylül'den sonra İstanbul
12 Eylül'den sonra 1980'de İstanbul'a taşındık. Ağabeyim Almanya'dan döndü, Gazi Osman Paşa'da oturmaya başladık.
Almanya'dan kardeşlerim yardım etti, İstanbul'da konfeksiyonda temizlikçilik yaptım. Ahmet evlenmeden önce İstanbul'da çalışmış, eski sigortalarını topladık, borçlandık. Ahmet'in üzerinden şimdi emekli maaşı alıyorum.
Üç torunum var. Hem kızın hem de oğlanın evinde kalıyorum. Torunlara bakıyorum. Torunlar büyüyünce kendi evime çıkacağım.
Gurur duyurucu bir şey. N'apalım, trafik kazasında da ölebilirdi. Bak, şimdi burada, Ümraniye'de gençler Kızıldere'de öldürülenleri anıyor. Onlar ışık oldu, Ahmet ışık oldu. (DA/NM)