Vejetaryenler, nüdistler, budistler, esrar içicileri, asker kaçakları, ağaç kucaklayanlar, radikal öğrenciler ve daha niceleri çevre için bir araya gelerek hükümeti protesto ediyordu. Nükleer denemelerin yapılacağı Alaska'daki Amçitka adasına giden Greenpeace'in ilk teknesine destek verenler Nixon'u kararından vazgeçirememiş olmalarına rağmen teşhire yönelik atılım, çevre hareketinin günümüzdeki şeklinin doğumuna işaretti.
Vancouver merkezli oluşum, mücadelesini dünya çapında halen sürdürürken, prömiyerinin yapıldığı Sundance festivalinden ödüllü How to Change the World adlı belgesel "Dünyayı nasıl değiştirebiliriz?" şiarıyla yola çıkan örgütün kuruluş yıllarına odaklanıyor.
Görsel malzemenin gücüne daima inandıkları için yaratıcı sinematografik tavırlarını o zamandan beri ortaya koyan kuruculardan bazıları tanıklığın yeterli olmadığını, gezegenimize zararlı girişimleri birebir sabote etmeyi gerekli gördüğünü de açıkça ifade ediyor.
Yeşilbarış
Barış ve çevre odaklı hareketin kurucuları şiddete başvurmadan amaçlarına ulaşmayı amaçlıyorlardı. Çoğu hippi hareketinin ferdi olan idealist gençler "Amerikan Rüyası" olarak pazarlanan imajın bir kabusa dönüşmeye başladığını görünce tepkilerini koyup dünya gündeminde önemli yer tutmaya başladılar. Hidrojen bombası denemelerine karşı tavırları bir süre sonra meyve verdi, önce balina, sonra fokların katledilmesine karşı yürüttükleri kampanya büyük ses getirdi.
Değerlerin değişmesine yönelik bir devrim gerçekletirmeye girişen gençler dönemin halüsinatif maddelerini kullanmaktan da geri durmadılar. Sivil hakların edinilmesi yolunda ekolojinin bir kültür olarak geliştiği bu dönemde meşhur olan Greenpeace'in çiçek çocuklarını bekleyen tehlike, şöhretin getirdiği ego şişmeleri ve aralarında yavaş yavaş oluşan iktidar çekişmeleriydi. Yıllar içinde oluşan çatlaklara rağmen yollarına devam ettiler, nesilden nesile aktarılan tecrübeler gezegenimdeki çevresel direnişin temelleri olarak anılmaya devam ediliyor ve muhaliflere ilham vermeyi sürdürüyor.
Mümkün olduğunca objektif
Tecrübeli ve ödüllü yönetmen Jerry Rothwell elindeki arşiv görüntülerini Kanada/Birleşik Krallık ortak yapımı belgeselde ustalıkla kullanıyor. Greenpeace'in kurulduğu yıllardan itibaren neredeyse çoğu girişiminin filme çekildiği düşünülürse eserin bizi 70’li yıllara kolaylıkla sürüklediği anlaşılabilir. Arada önemli Greenpeace simalarının bugünkü halini ve maziye dair yorumlarını da izliyoruz. 115 dakikalık doyurucu yapım mümkün olduğu kadar tarafsızlığını korumaya da çalışıyor sanki. Mesela ilk yılların lideri Bob Hunter ile Paul Watson arasındaki tatsız çekişme veya Vancouver'deki merkezin, içine düştüğü finansal çıkmaz sonucunda diğer bazı şubeleri dava etmesi, toz pembe bir imajla karşı karşıya olmadığımızın kanıtı.
Fakat esas ilginç olan Greenpeace'in o zamanlar Soğuk Savaş'a alet edilmiş olması; çevreci örgütün özellikle Rus balina avcılarını hedef alması ABD hükümetinin malum bazı odaklarını harekete geçirerek Greenpeace'e her türlü destek verilmesini sağlamış; amaç tabii ki Sovyet Rusya'sının imajını lekelemekti, oysa balinalara kıymaktan hala vazgeçemeyen Japonlar müttefik oldukları için kapsam dışında tutuldular.
Araya serpiştirilen animasyonun belgeseldeki anlatımı daha da etkin hale getirdiğini de unutmamak lazım.
Dünya çapında sansasyonel bir harekete dönüşüp Greenpeace'ciler ilk başarılarını elde etmeye başladıklarında, çevreci hassasiyetiyle de tanınan Fransız aktris Birigitte Bardot'nun hararetli ziyareti de belgeselden hoş bir ayrıntı.
Ayrıca, kaydedildiğinden neredeyse 40 sene sonra ortaya çıkan Amchitka adlı kayıtları hatırlatmakta da yarar var. Joni Mitchell, James Taylor ve Phil Ochs'un sahne aldığı konser Greenpeace'in nükleer karşıtı protestolarının finansmanına yönelikti. Örgütün kurucularından Irwing Stowe yardım konserini Joan Baez'ın desteğiyle düzenlemişti. (MT/EKN)