“Mülteci” kelimesinin ırkçılık ve nefret söylemleri ile birlikte kullanıldığı günümüzde Ankara’daki bir ilkokulda yapılan tez çalışması savaş mağduru mülteci bireylerin beklenti, istek ve duygularının farkında olma ve empati geliştirme konusunda çocukların, yetişkinlerden daha duyarlı olduğunu gösterdi.
Göç olgusunda çocuklarla yapılan projenin Türkiye’de ve dünyada yürütülen diğer çalışmalara göre dikkate değer farklılıkları bulunuyor. İlk kez ilköğretim çağındaki çocuklarla göç algısının sanatla çalışma metotlarının kullanılarak işlendiği program psikiyatri, klinik psikoloji, sosyal hizmetler, eğitim alanlarında çalışan ruh sağlığı ve eğitim profesyonellerinin ortak etkinliği ile yürütüldü. Çalışma, alışılmışın dışında göç edenler üzerinden değil, göç kabul eden bölgede çocukların ve onlar yoluyla yerel grupların kabul hedefine dönük uygulamaları ile de dikkat çekiyor.
Sanatla Terapi Eğitmeni Yrd. Doç. Dr. Nevin Eracar’ın danışmanlığında sürdürülen tez çalışması Ankara’nın banliyö sınırlarında bulunan, çoğunlukla ekonomik nedenlerle farklı illerden başkente göç etmiş, orta ve düşük sosyoekonomik gelir düzeyine sahip ailelerden gelen çocukların eğitim gördüğü bir ilkokulda yapıldı. Psikiyatri Uzmanı Dr. Hande Karakılıç Üçer, sınıf öğretmeni/eğitimci Nalan Akduman, klinik psikolog Seda Haran ve sosyal hizmet uzmanı/müzisyen Çağrı Sevin’in birlikte yürüttüğü 540 saatlik tez çalışmasında 9-10 yaş aralığındaki 36 öğrenci ile çalışıldı.
İlk olarak göçmenlikle ilgili bilgi düzeyinin ölçüldüğü anket çalışmasında, çocukların göçü kendi yaşam öykülerinden, ailelerinin göç nedenleri üzerinden tarif ettiği gözlemlenmiş: “İnsanların yaşadığı ev küçük bir ev olabilir, evini beğenmiyor olabilir. Bu yüzden göç ediyor olabilir” Ankette, çocukların Suriyeli göçmenlerle ilgili izlenimlerinin ise daha az sayıda ve medya kaynaklı olduğu görülmüş: “İnsanlar sınırda dikenli tellere dayanmışlar. Diğer ülkeye gidemiyor. Polis geçmelerine izin vermiyor” şeklinde cevaplar verilmiş.
Çalışmayı sürdüren ekipten psikiyatri Uzmanı Dr. Hande Karakılıç Üçer, göç temalı fotoğraflarla sürdürülen ilk oturumlarda kayıp, yas, yoksunluk, ümitsizlik gibi temaların belirdiğini söylüyor.
Fotoğrafları değerlendiren çocuklar duygu ve düşüncelerini “Göç eden insanlar bu gemiye nasıl sığıyorlar? Tuvaletlerini nereye yapıyorlar? Çok merak ediyorum. Bence bunlar çok fakir. Üzgünler bir de…” cümleleri ile ifade ediyor.
Psikiyatrist Üçer; resim, rol oynama, kısa öykü, kolaj, canlı heykel, şiir ve müzik gibi sanat dalı uygulamalarının eklendiği oturumlarda ise çocukların göç yaşantısıyla ilgili beliren empatik anlayışlarının geliştirildiğini ve ortaya çıkan travmatik düşünce ve algıların onarıcı şekilde yeniden işlendiğini belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Çocuklar çalışmalar devam ederken bazı şeyleri fark ettiler. Örneğin ‘ben göçmen çocuğa oyuncak verdim ama aslında anladım ki onun ihtiyacı öncelikle oyun değil; su' dediler. Rol aldıkları oyunda göçmen çocuklara su götürdüler. Buna ilişkin olarak temel ihtiyaçların neler olacağı mesajı çıktı, bunları kendileri fark ettiler ve üzerinde konuştular.”
Göçmen çocukta sahipsizlik, misafir eden yetişkinde kurtarıcılık teması
Göçmenler ile onları misafir eden grupların neler yaşadıklarını ifade etmeye yönelik olarak yapılan drama çalışmasında ise şunlar gözlemlenmiş: Ülkeye yeni adım atmış göçmen rolünde çocukların; ebeveynlerini kaybetmiş, onlara kavuşma ümidini yitirmiş, sahipsiz ve çaresiz kalmış bir çocuk rolüne girmeyi seçtikleri; tek başına kalmayıp ikili-üçlü kardeş alt grupları şeklinde kümelenmeyi yeğledikleri ve rolde akran-kardeş dayanışması seçtikleri; yaş aralığı olarak 8-18 yaş arasında bir çocuğu canlandırmayı seçtikleri gözlemlenmiş.
Göçmenleri ilk karşılayan kişi rolünde çocukların seçtiği temalarda ise; yetişkin rolünü tercih ettikleri; doktor, hemşire gibi sağlık çalışanları ya da öğretmen gibi rollere girmeyi seçtikleri; yaş aralığı olarak 21-26 yaş arasında genç bir yetişkini canlandırmayı seçtikleri gözlemlenmiş.
Kinik psikolog Seda Haran, oyun oynama sürecinin kendisinin terapi olduğunu belirten Lucas'ın belirttiği gibi oyunun, gerek fiziksel gerekse ruhsal açıdan sağlıklı çocuk gelişimi için olmazsa olmazlardan olduğunu hatırlatıyor. İlkokul dördüncü sınıf olarak belirlenen çalışma grubu ile içinde oyun ve sanat yöntemlerinin yer aldığı bir yolculuğa çıktıklarını söyleyen Haran, çalışma sonunda çocukların bilgi düzeyindeki olumlu artışın herkesi çok mutlu ettiğini söylüyor.
Çocukların travmatik yaşantılara maruz kalmalarının ve etkilerinin sandığımızdan daha fazla olduğunu daha somut bir biçimde görmesini sağladığını söylediği çalışmanın sürdürülmesini gerektiğine inanıyor: “Göç sırasında bir aile üyesini kaybetme korkusu ve okula geri dönememe korkularını çocuklarda sıklıkla görmek, onların küçük dünyalarına korku tohumlarının atıldığını bir kez daha gösterdi. Mutlu huzurlu ve başarılı toplumlar oluşturmak istiyorsak çocuklarla ilgili ciddi çalışmalar yapmamız gerekiyor” diye de ekliyor.
Göçmenin şarkısı
Çalışmanın son iki oturumunda tüm süreçlerin ve bağlantılı duyguların bütünleştirilmesi, ümit aşılanarak anlamlı bir kapanış için bütün üretimlerin dahil edildiği bir şarkı bestelenerek hep birlikte söylenmiş. Sosyal hizmet uzmanı ve müzisyen Çağrı Sevin’den şarkı sözlerini almadan önce proje hakkındaki görüşlerini alıyoruz:
‘”Dünyayı çocuklar kurtaracak’ sözüne katılıyorum. Çalışmanın başında çocukların göç konusundaki bilgisi çok alt düzeyde idi. ‘Kuşlar göç eder’ gibi basit cümlelerle göçü tanımlıyor, bunu insana ait bir şeymiş gibi yansıtmıyorlardı. Fakat çocuklar çabuk kavrıyorlar, yoğun bir şekilde göç edenlerle empati kurdular. Soyut olarak ifade ettiğimiz göçmen çocuk kavramı çocuklara yakın geldi. Çalışma tamamlandığında göçmen çocuklara dair hiçbir önyargıları yoktu ve sanki o göçmen çocuğu tanıyormuş gibiydiler. “
Çalışmaya katılanların hep birlikte ürettiği “Göçmenin şarkısı”nın sözleri ise şöyle:
Bir çocuk varmış barıştan uzak kalmış
Mutsuz olmak tek gerçeğiymiş
Dünden hatırladığı sadece kurşunlarmış
Bir can daha gitmesin, barışı sağlasın herkes
İçinden geçiriyordu hür olsa herkes…
Okullar aracılığıyla yaygınlaştırılabilme şansı var
Tez danışmanı ve sanatla terapi eğitmeni Nevin Eracar ise çalışmanın, travmaya maruz kalan bireyler, gruplar ve kitlelerle, koruyucu ve önleyici çalışmalarda sanatla çalışma metodlarından yararlanılabileceğini gösterdiğini belirtiyor. Ülkemizde yoğun şekilde yaşanan ve yaşanacak göç olgusuna koruyucu ruh sağlığı hedefli çözümleyici bir yol açılmasına ilişkin bir adım niteliğinde olan çalışmanın, koruyucu ruh sağlığı yönünü, çocuklarla yapılmış olması olarak gösteriyor. “Göçle gelen çocuklar yerleştikleri bölgede ve okulda çeşitli nedenlerle kolay kabul görmezler. Dışlanma ve ayrımcılığa maruz kalırlar. Bu çalışmada çocukların kabul edilmesi hedefine dönük uygulamalar yer almıştır. Çalışmanın okul ortamında yapılmış olması sonuçların ve çalışma metodunun okullar aracılığı ile yaygınlaştırılabilme şansını yaratmaktadır” diyor. (AT/NV)