Faydalı bir iş yapmaya çalışan -neredeyse- tüm grupların ortak cümlesiyle başladı Heybeliada'daki oturum: "Çok fikir var ama para yok."
Ulrike Dufner devam etti: "Fikir iyi olunca, para gelir. O yüzden Ermenistan ve Türkiye toplumları arasında sağlıklı bir iletişim kurma hedefimiz olanaksız değil. Burada, hayal etmeye teşvik etmek için bulunuyoruz. Gerçi biz, geleceği hayal etmek için biraz yaşlandık. Buradaki gençler, siz hayal edin çünkü göreceksiniz. "
Dufner, Türkiye'deki ve Ermenistan'daki sivil toplum kuruluşları arasında diyalog kurmayı amaçlayan 'Ani Dialogue' girişiminin temsilcilerinden. 'Ani Dialogue'un ilk toplantısı, geçen yıl Erivan'da düzenlendi.
Bu yıl da, yarısı Türkiye'den, yarısı Ermenistan'dan 40 katılımcı, iki toplumun sorunlarını, devlet-toplum ilişkisini enine boyuna tartışmak üzere üç günlüğüne Heybeliada'da buluştu.
"Hıristiyan olmayan Ermeni olabilir mi?"
Kapıdan girer girmez, ülkenin 'üç silahşörler'ini gördüm: Murat Belge, Ahmet İnsel ve Baskın Oran. Konuşmacılardan Richard Giragosian (Erivan merkezli Bölgesel Araştırmalar Merkezi [RSC] Direktörü) ve Shushan Doydoyan da (Haber Alma Özgürlüğü Merkezi Başkanı) salondaydılar. Hemen not almaya başladım.
Ahmet İnsel, konuşmasını şu soruyla açtı: "Hıristiyan olmayan Ermeni olabilir mi?"
Sorunun cevabı verildiyse de dinleyemedim. Çünkü o sırada en yakın arkadaşlarımdan Selin'i (kendisi bir Ermeni) düşünüyordum.
Türkiye'nin 'eksik yurttaş'ları
Aramızda yalnızca fazladan bir kahkaha nedeni olsa da, Selin kendisinin benden daha 'Türk' olduğu konusunda ısrarcıdır. Buna kanıt olarak, "Devletin bir 'Türk'ten beklediklerini senden daha etkin bir şekilde yerine getiriyorum" diyerek, İstiklal Marşı'nın on kıtasını ezbere okumak gibi eylemlerde bulunur.
Oysa ikimiz de iyi biliriz ki, o ne yaparsa yapsın devletin gözünde, her zaman 'Ermeni'dir, hatta 'ecnebi'dir. Ahmet İnsel'in dediği gibi: "Eksik yurttaş"tır. "Türkiye'de Müslüman değilseniz yalnızca kâğıt üzerinde 'Türk' olabilirsiniz. Türklük, 'Amerikalı olmak' gibi bir üst kimlik değildir. Din, kültür ve ülkü birliğini varsayan bir tanımdır. 'Yabancı uyruklu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı' tabiri, sorunun özetidir."
Ama biz yine iyi biliriz ki, Richard Giragosian'un dediği doğrudur: "Bizim benzerliklerimiz, farkımızdan azdır. Türk ya da Ermeni olmanın fazla önemi yoktur." Çünkü sonunda hepimiz, sadece insanız.
Egzotik bir memleket: Diaspora
Giragosian, Ermenice bilmeyen bir Ermeni. Son altı yılını Erivan'da bölgesel araştırmalar yaparak geçirmiş. "Çok egzotik bir yerden taşındım Ermenistan'a, Diaspora'dan. O, öcülerin yaşadığı memleketten. Şimdi söze, baş harfi 'G' olan (Türkçe'de 'S') kelimeyle başlayacağım. Ama benim 'G'm, belki genocide (soykırım) değildir. Belki benimki 'good governance'dır (İyi idare). Öğrenmemiz gereken tek şey, az konuşmak ve çok dinlemek. Öncelik, barışmak değil, normalleşmek."
Giragosian, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 2008'de Erivan'a yaptığı geziyi çok önemli bulduğunu söyledi: "Hükümetinizin fan'ı değilim ama Gül, önemli bir adım attı. Hükümetler, diasporayla muhatap olamaz. Diaspora, bir ülke değildir. Gül, Ermenistan'a gelerek muhatabını buldu. Yani Ermenistan, Türkiye-Ermenistan maçı olmadan çok önce kazanmıştı."
"Soykırım, Türkiye'yi dövmek için kullanılan bir sopa"
"24 Nisan'larda, Amerika 'Soykırım' diyecek mi, demeyecek mi diye beklemeye kimsenin ihtiyacı yok. 'Soykırım' sözcüğü dünyanın geri kalanına Türkiye'yi dövmek için kullandıkları bir sopadan fazla bir şey ifade etmiyor. Sorun, Türkiye'nin ve Ermenistan'ın sorunudur. Çözecek olan da yalnızca biz olabiliriz."
"İki taraf da kurban rolü oynuyor; Türkiye, insanlık suçuyla itham edilen bir kurban, Ermenistan ise zalimliğe kurban gitmiş bir topluluk olarak, tüm birleştirici öğelerini 'soykırım' üzerine kuruyor. Ve içine kapanıyor."
"Ermenistan'ın da 'azınlık sorunu' olsa iyi olabilirdi. Orada 'çoğunluk sorunu' var. O kadar homojen bir toplum ki, tolerans ve çeşitlilik kavramları unutuluyor. Ben de eskiden milliyetçiydim, o zaman milliyetçiliğin ancak diğerine duyulan nefretle var olabildiğini göremiyordum."
Siz hangi şıkkı seçerdiniz?
Giragosian'ın sözleri bittiğinde, Baskın Oran, gözlükleri ve PowerPoint sunumuyla masanın başına geçti. Meseleleri tartışmadan önce, aynı dilden konuşmamız ve terminolojiye hâkim olmamız gerektiğini hatırlatarak, hepimizin öğretmeni olduğunu tekrar kanıtladı.
Vatandaşlık, Eşit Vatandaşlık, Ulus Devlet, Kimlik, Devlet-Yurttaş ilişkisi nedir? Hangi durumda nasıl bir hal alır, teker teker gösterdi. 15 dakikalık bir sunumla, tarihi sorunlarımızın kaynaklarını, nedenlerini ve sonuçlarını özetledi.
Dedi ki:
"Durum 1
Vatandaş: Üst kimliği sübjektif kimlik olarak kabul eder
Devlet: Memnun olur
Sonuç: Gönüllü asimilasyondur
Durum 2
Vatandaş: Üst kimliği reddeder
Devlet: Sert tepki gösterir
Sonuç: Travmadır (ayrılma, katliam...)
Durum 3
Vatandaş: Üst kimliği kabul eder ama kendi alt kimliğinde ısrar eder
Devlet:
a) Alt kimliğe saygı gösterir ve ülkeye teritoryal üst kimlik oluşturur
b) Asimilasyonda veya kan temelli üst kimlikte ısrar
Sonuç:
Seçilen a şıkkı ise: Uyum ortamı oluşur.
Seçilen b şıkkı ise: Çatışma çıkar".
Herkese yer var mı?
Ben 3. durumun A şıkkını seçiyorum. Geçmişte tıkılıp kalmayı hiç istemiyorum. Zaten tıklım tıkış iteklendiğimiz hapishanede hepimize yer yok. Oysa dünyada ve ülkelerde herkese yer var.
Yeter ki her tarafı kaplamaya çalışmayalım. Yeter ki 'Türk' olmayı ya da 'Ermeni' olmayı çok da farklı saymayalım. Türkiye'de yaşıyorsak ve mutlaka bir şey olacaksak, 'Türkiyeli' olalım. (IC/ŞA)