Her insanın edebiyatla münasebeti özel bir zamana rastlamayabilir. '80'lerin çocuğu olarak ilköğretimde inadına okutulan "Cin Ali" ve "Ayşegül Tatilde" serileri hala hafızamın büyük bir bölümünde parende atmakta... Ama en azından ilk okunan roman, öykü veyahut şiir her daim -saklı köşe-de bir yer edinir kendine.
Tek basamaklı yaşlardayken ilk okuduğum daha doğrusu babamın bana ilk verdiği kitap, Yaşar Kemal'in "İnce Memed"iydi. Bundan mütevellit ne İnce Memed'i, ne de Yaşar Kemal'i asla unutmadım.
Çocukluğumun İnce Memed'i sonrasında yerini Teneke, Yılanı Öldürseler, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu, Çakırcalı Efe ve Deniz Küstü gibi romanlara bıraktı.
Memleketim deryasında düşündüğünü söylemek hele ki bunu kağıda dökmek meşakkatli bir yolculuğa sürüklese de bünyeyi, yine de vazgeçmeyenlerin olmasını bilmek, onlarla aynı gökyüzü altında bulunmak güzel bir hissiyat veriyor bana.
Bu kadar -ince ayar- omurgalı bir duruş sergileme hissiyatında olma sebebim ise yazı platformunu es kaza incitmemek.
Zira bu haftanın sesi "insanlarının onuru en az toprak kadar kutsaldır" diyerek tüm evreleri kısa devre yaptıran bir yürek; anlaşıldığı üzere Yaşar Kemal.
"Çağımız ne kadar mutsuzsa, ne kadar utanç verici bir çağsa, bundan dolayı da o kadar mutlu, o kadar kutsanacak bir çağdır. Asya'da sarılar, Afrika'da zenciler öldürülüyorsa uyandıklarından dolayı öldürülüyorlar. Artık onları renkleri sarı ya da kara diye öldürmüyorlar. Onlar, artık biz köle olarak yaşayamayacağız dedikleri için, özgür olacağız, dünyadaki bütün nimetlerden, insanlığın bütün ürünlerinden faydalanacağız, dedikleri için öldürülüyorlar" diyor, usta Yaşar Kemal, 1965'teki İstanbul Teknik Üniversitesi'nde yaptığı konuşmasında...
"Herkes acı, zulüm iyi gelir yazarlara diyor, yalan o. Nâzım Hikmetle konuştum bir gün. Yaşar o kadar hapishanede yatmasaydım benim nasıl şair, nasıl romancı olduğumu görürdünüz dedi. Ve doğruydu bu. Nâzım Hikmetin söylediği doğruydu. O kadar zulüm görmeseydi Nazım, dünyaya daha büyük şiirler getirirdi ve dünya edebiyatını zenginleştirirdi.(...) Türkiye bir zulümler ülkesidir. Kolay kolay iyi yazar çıkmaz bu ülkeden" diyor 14 Ocak 2005'te Babıali Sohbetleri'nde..
Şimdi büyük ustanın 1961'den günümüze inançla ve inatla dile getirdiği, kaleme aldığı yazıları, konuşma metinleri ve söyleşileri, yine Yaşar Kemal'in sıklıkla kullandığı "Binbir Çiçekli Bahçe" adıyla ilk kez bir araya geliyor.
Alpay Kabacalı'nın çabalarıyla raflardaki yerini alan kitap, Yapı Kredi Yayınları'ndan çıktı.
Yaşar Kemal, kitabına ismini veren "Binbir Çiçekli Bahçe" konuşmasını Mayıs 2007'de Norveç'te düzenlenen "Bjørnstjerne Bjørnson Anma Konferansları" sırasında yapmış.
Kitabında; "Dünyanın şimdi başı belada. Dünyamız şimdi tek kültürlü bir dünyaya doğru başını almış gidiyor. Bu insanlığı insanlıktan çıkaran bir durumdur. Tek kültürlü bir dünyada insanlığın halini göz önüne getirelim: Tek çiçeğe kalmış, tek renge, tek kokuya kalmış bir insanlık ve tek dile kalmış bir dünya" diyor.
"Türkiye Barışını Arıyor"
Yaşar Kemal, Binbir Çiçekli Bahçe'de, doğanın ve kültürün yozlaşmasındaki tehlikelerin altını çiziyor, bu sorunların kökenlerine dair saptamalarda bulunuyor ve çözüme dair öneriler sunuyor.
Üç bölümden oluşan kitabın birinci bölümü, Yaşar Kemal'in Kürt sorunu hakkında, barıştan ve insan haklarından yana tavır alan yazı ve konuşmalarıyla başlıyor.
Ağustos ayında Radikal'de dizi olarak yayımlanan Cem Erciyes'in yaptığı Kürt sorunuyla ilgili Yaşar Kemal röportajı da, 2007'de Ankara'da gerçekleştirilen "Türkiye Barışını Arıyor" konferansında Yaşar Kemal'in yaptığı konuşma metni de kitabın hemen başında okurla buluşuyor.
"Kimlikler" başlıklı ikinci bölümde ise edebiyata yer ayrılmış. Yaşar Kemal'in Dede Korkut üzerine çok özel bir inceleme yazısı, Gogol ve roman sanatı üzerine yazdıkları, İnce Memed'in İngilizce baskısı için hazırladığı önsöz gibi az bilinen ama çok önemli yazıları yer alıyor kitapta. Bu bölümde ayrıca Orhan Kemal, Abidin Dino, Ara Güler, Zülfü Livaneli ve Mehmet Uzun gibi dostlarını anlatan yazılar var.
Kitabın son bölümü "Konuşmalar" başlığıyla söyleşilere ayrılmış. Burada da Yaşar Kemal, Cumhuriyet, Radikal, Le Monde ve Yeni Atlas'taki röportajlarını toplamış. Bu röportajlar ve 'Gazetecilik Günlerim' başlıklı konuşması da Yaşar Kemal'in yazar kimliğine ve o kimliğin ana ögelerine dair anlattıklarını içeriyor. Bu bölümün kuşkusuz en ilginç yazısı, Radikal'in geçen 23 Nisan'da yayımladığı, dokuz yaşındaki Helin Zeynep Miser'in yaptığı röportaj.
Yaşar Kemal, 1995'te Türkiye'de düşünce özgürlüğü mücadelesinde önemli bir direniş olan Düşünce Özgürlüğü ve Türkiye kitabındaki yazısını da kitaba almış. Ayrıca yine o yıllarda Der Spiegel'deki yazısı için açılan davada, DGM'de okuduğu savunmasını da okuyabiliyoruz.
Uzun zamandır herkesin ulu orta atıp tuttuğu ve birbirini "dinlemeden anladığı" Kürt açılımı konusunda usta Yaşar Kemal, bundan 14 yıl önce İstanbul DGM yargıçlarına mahkeme salonunda şöyle sesleniyordu; "Benim yazılarım halkımıza birer çağrıdır. Öncelikle batıdaki, doğudaki çocukları, savaşta ölmüş anaları çağırıyorum. Bu savaş en çok sizin yüreğinizi yaktı. Herkesi çağırıyorum, sayın yargıçlar sizleri de bu savaşı durdurmak isteyenlere katılmaya çağırıyorum. Bu ülke hepimizindir ve bu ülke insanlık tarihinde çok uzun yaşamaya layıktır. Hem de onuruyla yaşamaya... Unutmayalım ki, bir ülkenin insanlarının onuru en azından toprağı kadar kutsaldır."
Ustanın bu sözlerinin üstüne kelimeleri ezmeye niyetim yok, Binbir Çiçekli Bahçe ile tarihe şeffaf bir gezintiye hazırsanız, gerisi teferruat... (BM/EZÖ)
* Binbir Çiçekli Bahçe, Yaşar Kemal, Yapı Kredi Yayınları, 2009, 294 sayfa, 15 TL.