Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) referandum kararı bölgesel ve uluslararası sahada tartışılmaya devam ediyor. Bazı ülkeler 25 Eylül’de yapılması planlanan referanduma şiddetle karşı çıkarken doğrudan destek verenlerin de sayısı az değil. Bunun yanında ilkesel olarak referandumun bir hak olduğunu kabul edip zamanlama noktasında itiraz edenler de var.
Ama ne olursa olsun, referandumun Kürtler arasında ciddi bir heyecan yarattığı görülüyor. Çünkü onlarca yıldır çektikleri bütün acılar (Enfal soykırımı, Halepçe katliamı) gözlerinin önünden adeta film şeridi gibi akan Iraklı Kürtler, bir daha bunları yaşamak istemiyorlar. Bunun için de Kürtler; ekonomik istikrara ve demokratik gelişmeye katkı sunabilmek amacıyla her türlü stratejik ortaklığa kapılarını açtılar. Özellikle Irak merkezi hükümetinin Kürtlerin sorunlarına ilişkin vurdumduymaz tavrı, 25 Eylül bağımsızlık referandumu kararının alınmasında etkili oldu.
Kürt petrolünün keşfi
Bu süreçte Kerkük’ün statüsüne ilişkin anayasal sürecin işletilmemesiyle birlikte son yıllarda IKBY’ye yüzde 17’lik bütçe payının gönderilmemesi ve memur maaşlarının ödenmemesi Bağdat – Erbil ilişkilerini adeta kopardı. Çünkü bu durum IKBY’de ekonomik sorunlar yaratırken bölgesel huzursuzluğa da neden olmaktaydı. Bu da beraberinde IKBY’yi ekonomik kaynak yaratmaya teşvik etmiş ve bunun sonucunda petrol diplomasisiyle dünya pazarına girerek bir şekilde ekonomik bağımsızlığın kapısını açmıştır.
Özellikle Gazprom, Total, Chevron, DNO vb. dünya petrol devleri yatırımlarını IKB’ye kaydırırken 2011 yılından itibaren Exxon Mobil’in Bağdat’ın karşı çıkmasına rağmen IKB’de petrol aramaya başlaması bir milat sayılabilir. Çünkü Exxon Mobil gibi ülkelerin siyasetine doğrudan etki edebilen bir ABD’li gücün Kürdistan Bölgesi’ne gelmesi, Türkiye’yi bile kırmızı çizgilerinden uzaklaştırarak IKBY ile ekonomik anlaşmalara teşvik etmişti.
Bu dönemde Türkiye’nin Ekim 2011’de Exxon Mobil ile üçü IKBY dışında kalan toplam altı sahada petrol arama anlaşması imzaladığı da gündeme gelmişti. 2013 yılına gelindiğinde ise bunun, Türkiye’nin petrol pastasından payını almak üzere Musul ve Kerkük’ün IKB’ye bağlanmasına ses çıkarmayacağı yorumlarını beraberinde getirmişti.
Ankara – Erbil yakınlaşması
Petrol pazarlığının öne çıktığı 2012, 2013 ve 2014 yılları Washington – Ankara – Bağdat – Erbil arasındaki ekonomi ve diplomasi trafiğinin en yoğun olduğu yıllar oldu. Böylece temeli 2011 yılında atılmakla birlikte Erbil ve Ankara arasında Kasım 2013’te imzalanan anlaşma ile Kürt petrolü, Türkiye üzerinden dünya piyasasına sunulmaya başlandı.
Bu amaçla Kürdistan Bölgesi’ndeki Teq Teq bölgesinden başlayıp Haburönü’ne kadar uzanan 281 km’lik boru hattı, buradan da Kerkük – Ceyhan boru hattına bağlandı. Bu anlaşmayla petrol ihracatının 2015 yılında 1 milyon varile, 2019 yılına kadar da 2 milyon varile çıkarılması planlanıyordu. Ama Bağdat’ın sert tepkisi ve ABD’nin de araya girmesiyle Erbil – Bağdat arasında Aralık 2014 tarihinde imzalanan anlaşmaya göre IKBY’nin 550 varil petrolü Irak üzerinden ihraç etmesi, Bağdat’ın bütçenin yüzde 17’lik kısmını ve memur maaşlarını IKB’ye göndermesi kararlaştırıldı. Tabii bu anlaşmanın gereği hiçbir zaman yerine getirilmedi.
Iraklı Kürtlerin sahip olduğu petrolün en ölçülebilir etkisi Erbil ve Ankara ilişkilerinde görüldü. Çünkü her şeye rağmen Ceyhan’a bir kısmı Kerkük’ten olmak üzere günlük ortalama 600 bin varil petrol taşındı. Bu ticarette Türkiye hem ucuz petrol alımı yaparak hem de transit boru hattından kira bedeli alarak büyük kazanç sağladı. Aynı şekilde 1300 Türkiyeli şirketin IKB’de büyük yatırımlarla büyük kazançları söz konusu oldu.
Bu süreçte irdelenmeye değer bir nokta da Türkiye’de başlatılan çözüm sürecinin seyrinin petrol anlaşmalarıyla paralel bir seyir izlemesidir. Öyle ki dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız, Kürt petrolünü Türkiye’ye taşıyacak boru hattı için “Çözüm sürecinin ölçülebilir ilk sonucu olacak” (Sabah, 20.04.2013) diyordu. Benzer şekilde “petrol, bağımsızlık, barış” ilişkisi kuran birçok haberle o yıllarda IKB basınında da sürekli karşılaşmak mümkündü. Böylece Kerkük Türkmenleri de IKBY’nin verdiği garantiye bağlı olarak uzun bir süre “Kırmızı çizgi” argümanı olmaktan çıktı.
Petrol denizi Kerkük
Bugün Kürdistan Bölgesi’nde 18 ülkeden 55 yabancı şirketin 16 bin kilometrekareden fazla petrol alanında çalıştığı belirtilirken IKBY’nin devam eden enerji arama çalışmalarının olumlu sonuç vermesi durumunda önemli bir petrol üreticisi olacağı ifade ediliyor. Çünkü Irak’taki 143 milyar varil petrolün 45 milyar varillik kısmının IKB’de yer aldığı vurgulanmakla birlikte doğalgaz rezervinin de 3 ila 5 trilyon metreküp olduğu ifade ediliyor.
Burada özellikle etnik ve dini çeşitlilik açısından zengin olan Kerkük’ün petrol noktasındaki zenginliği de onu paylaşılmaz hale getiriyor. Çünkü bugün Irak petrollerinin yüzde 25’i ve üretiminin de yüzde 40’ı Kerkük’te gerçekleştiriliyor. Öyle ki 2000 – 2001 yıllarında Irak’ta üretilen 2,5 milyon varil petrolün 1 milyon varili Kerkük’te çıkarılmıştır. Tabii Kerkük’ün petrolünü özel kılan nokta, diğer bölgelerde çıkarılan petrolün maliyetinin varil başına 15 dolar olmasına karşın Kerkük’te bunun sadece 1,5 dolar olmasıdır. Bu sebeple de Kerkük, maliyeti en düşük ama kalitesi en yüksek petrol bölgesi olarak ifade edilmektedir.
Tabii uzun yıllar Baas rejimi tarafından Araplaştırma politikası kapsamında Kürtler Kerkük’ten farklı bölgelere göç ettirildi. Baas rejiminin yıkılmasıyla Kürtler, topraklarına ve evlerine dönmeye başladılar. Türkmenler de yine benzer süreci yaşadılar. En son 2005 yılında yapılan yerel seçimlerde Kerkük İl Meclisi’nde Kürtler 26, Türkmenler 9 ve Araplar da 6 sandalye elde ettiler. Bunun yanında Irak Anayasası’nın Kerkük’le ilgili öngördüğü süreç de işletilmedi.
2005 yılında kabul edilen Irak Anayasası’nın 140’ıncı maddesi Kerkük’te normalleşmenin sağlanmasını, nüfus sayımının yapılmasını ve referanduma gidilmesini öngörüyordu. Buna göre Kerkük’ün IKB’ye bağlanacağına kesin gözüyle bakan tarafların tavrı nedeniyle bugüne kadar bir çözüm üretilemedi. Çünkü 2014 yılında yapılan Irak Parlamentosu seçimlerinde de Celal Talabani’nin partisi KYB 209 bin oyla altı vekil, Mesut Barzani’nin KDP’si 63 bin oyla iki vekil, Kerkük Türkmen Cephesi 70 bin oyla iki vekil ve Araplar da iki vekil çıkarmıştı.
Türkiye’nin referanduma bakışı
Tarihsel arkaplana ve siyasal sürece bakıldığında 25 Eylül referandum kararının bir gecede alınmadığı anlaşılıyor. En azından dışsal etkenler itibariyle böyle bir kanıya varabilir. Ama Kürdistan Bölgesi’yle ilgili içsel etkenlere bakıldığında bunu rahatlıkla söyleyemiyoruz. Özellikle parlamentonun kapalı olması, ekonomik kriz, partiler arası çekişme, yeterli konsensüsün sağlanamaması vb. gibi nedenler referandumu kırılgan hale getiriyor. Tabii bunları söylerken Ortadoğu’da IŞİD biterken Iraklı Kürtlerin kendilerini buna göre hazırlamalarının anlaşılır olduğunu belirtmek lazım.
Her şeye rağmen Kürtlerin dünyaya bir netleşme mesajı verecekleri bağımsızlık referandumu büyük önem taşımaktadır. Bu süreçte Kürtlerin kendi iç sorunlarını ve çelişkilerini bir süre ertelemelerinde yarar var. Aksi takdirde bölük pörçük bir hale gelip referandumda iyi bir sınav vermemeleri durumunda uluslararası kamuoyuna da doğru sinyaller gitmez.
Bölge ülkelerinin referandum karşıtı uluslararası diplomatik çalışmaları, olumsuz atmosfer yaratsa da ilkesel olarak bir kabulün olduğu söylenebilir. Burada İran’ın hem perde arkasında hem de perde önünde ciddi bir karşı duruş sergilediği görülüyor. Her ne kadar Türkiye’den de verilen mesajların tonu sert olsa da bunun perde önü siyaseti olarak anlaşılabilecek çok tarafı var.
Çünkü Kürdistan Bölgesi’yle 50 yıllık petrol anlaşmaları yapan AKP’nin IKBY’den kolay kolay vazgeçemeyeceği ifade ediliyor. Daha birkaç yıl öncesine kadar bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Irak, kendi içinde eğer böyle bir eyaleti bu şekilde bölünme ile neticelendiriyorsa bu onun iç sorunudur, bizi ilgilendirmez (Mayıs 2015)” ifadelerini kullanmıştı. Tabii bunu da Kürt petrolünden çıkar sağlama ve İran’ı dengeleme politikalarının bir sonucu olarak okumak lazım. Çünkü AKP’nin bugün Kürtlerle ilgili MHP’yle ittifak kurarak inşa ettiği politika aşağı yukarı biliniyor.
Boru hatlarının alternatifleri
Kürtlerle birlikte hareket eden bir Türkiye’nin hem ekonomik hem de diplomatik alanda kazançlı çıkacağı kesindir. Bunun için içi boş kardeşlik edebiyatının ötesine geçerek Kürtlerin ne istediğine gerçekten kulak verilerek dostane ilişkilerin geliştirilmesi gerekiyor. Bunu yaparken de uluslaşma sürecinde önemli bir noktaya gelen Kürtlerle bütünlüklü bir ilişki gerçekleştirmek gerekiyor. Yani bir parçadaki Kürt’ü sevip diğer parçadaki Kürt’ü dövmekle artık Kürtlerin dostu da kardeşi de olunmuyor.
Bu nedenle ısrarla Türkiye’nin Iraklı Kürtlerin bağımsızlığına karşı durmasının hiçbir objektif temeli bulunmadığını söylüyorum. Dolayısıyla Iraklı Kürtlerin hakkı, hukuku ve geleceğiyle ilgili bir teminat vermeden ve Kerkük’le ilgili bir çözüm süreci ortaya konulmadan referandumun iptal veya ertelenmesinin talep edilmesi adil değildir.
Irak Kürtlerinin iradesine saygı duyulmadığında birçok alternatifin devreye girmesi mümkündür. IKBY’yi korkutmak amacıyla ifade edilen birçok riske rağmen Rosneft, DNO, Dana Gas gibi petrol devleri referandum sürecinde yeni yeni anlaşmalar imzaladılar. Bugün İran, Kürt petrolünü toprakları üzerinden dünya piyasasına taşımak için fırsat kolluyor.
Yine geçmişin politik sorunları nedeniyle kapatılan Kerkük – Hayfa ve Kerkük – Banyas boru hatlarının tekrar açılmasının hesapları yapılıyor. Bütün jeopolitik itibarını yok edip ekonomik krize bile neden olabilecek böyle bir sonuç Türkiye’nin asla istemeyeceği bir şeydir. Bu nedenle referandumla ilgili olarak Türkiye’nin genel eğiliminin söylemde referandumun kınanması ama sınırın ve petrol hattının kapatılmaması şeklinde olacağı ifade ediliyor. (İG/YY)