İstanbul ile Kamerun’un başkenti Yaounde arasındaki mesafe yaklaşık dört bin kilometre, uçakla 6,5 saat. Kamerun Afrika kıtasında, Türkiye ise Avrupa ile Asya’yı bağlayan kimilerine göre Avrupa kimilerine göre Asya kıtasında bir ülke. Farklı coğrafyalarda, birbirinden farklı iki ülke, bilmem ortak noktalarımız var mı? Elbette vardır, iki ülkenin de dünyanın eril ekseni üzerinde olmasından başka…
Kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve baskı dünyanın her yerinde yaşanan ancak bölgeden bölgeye, toplumdan topluma farklı formlar alabilen bir gerçeklik. Zorla evlendirme, kadın sünnetinden sonra son zamanlarda özellikle İngiltere gündeminde olan bir diğer kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddet türü ise Breast Ironing/Breast Flattening. Türkçesi var mıdır diye aradım ancak bulamadım. Doğrudan çevirisi: meme ütüleme/düzleştirme.
Kısaca şöyle: Kamerun’da anneler, kız çocukları büyüme çağına geldikleri zaman ellerine geçen sert ya da sıcak bir cisimle kızlarının memelerini düzleştiriyor. Anneler, kızlarını yakın gelecekte (yani memeleri belirginleşmeye başladığında) olması muhtemel taciz, tecavüz, evlilik öncesi cinsel ilişkiden ya da küçük yaşta evlilikten korumak için bunu yaptıklarını söylüyor ve kızlarının memeleri düzleşene kadar belli aralıklarla bu “işkence”yi kız çocuklarına, “onları korumak” adına, uyguluyor.
Çünkü bu kızlar doğal kadın organı olan iki meme yüzünden tecavüze, tacize uğrama korkusu yaşıyor. Çünkü bu kızlar kadın olmanın riskli olduğu, kadınlığın gizlenmesi gerektiği yerde büyüyor. Ve bu kızlar “yahu niye bunu kızlarımıza yapıyoruz, erkeklerimize tacizin-tecavüzün yanlış bir şey olduğunu öğretsek ya” denmeyen, hem erkek hem de kadınlara sirayet etmiş kokuşmuş eril düşünce sistemi içinde yaşıyor.
Aslında tüm kadınlar gibi, hepimiz gibi…
Kamerunlu kızları düşünürken aklıma kendi gençliğim geliyor. Daha 13-14 yaşlarındayım, “kadın” olmaya başladığımı yolda yürürken yediğim okkalı bir “laf” üzerine anlıyorum. Sonra gizle(n)mek için bol tişörtler giyiyorum, sanki ben gizle(nir)sem her şey daha kolay olacakmış gibi… Aldığım eğitim, içinde yetiştiğim ahlak anlayışına uygun olarak toplum içinde “genç bir kıza yakışır” şekilde usturuplu davranıyorum; sesli gülmüyor, bacaklarımı yayarak oturmuyorum… Bazen an geliyor koca bir ağız dolusu kahkaha atıyorum ani gelen bir sevinçle, mutlulukla ama hemen yargılayıcı gözleri üzerimde buluyorum, toparlanıyorum. Dolaylı ya da dolaysız anlatımlarla, imalarla büyüyor ve kadın olmanın zor zanaat olduğunu, kurallara tabi olduğunu öğreniyorum ve sevmiyorum büyümeyi de kadın olmayı da. Keşke hep çocuk kalsaydım diyorum…
Sene 2005, 23 yaşındayım. Hayatımda en değer verdiğim insanlardan biri, canım babaannem vefat ediyor. Cenazesindeyim. İstiyorumki son görevimi yerine getireyim, mezarının başında olayım, ellerimle üstünü örteyim. İsteğim engellenmeye çalışılıyor, olmazlar peşisıra. Neden diye soruyorum? Neden olmaz? Çünkü diyor birisi, çünkü imamın seni görmesi iyi olmaz. Anlamıyorum ben, neden olmaz? Olmaz işte diyor, çünkü sen kadınsın. Öyle mi diyorum, kadınım evet, ama o benim babaannem, kimse beni engelleyemez, kendi ellerimle örteceğim üzerini babaannemin. Ve evet yapıyorum, babaannem için son görevimi yerine getiriyorum. Ve soruyorum, neden bizden bu kadar korkuyorsunuz? Siz aslında kendinizden korkuyorsunuz ve siz isteseniz de istemeseniz de biz buradayız, sizin olduğunuz her yerde biz de varız, hiçbir yere gitmiyoruz, siz önce kendi kafanızı değiştirin!
Sene 2014, Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç: "Kadınsa o da iffetli olacak. Mahrem namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak, bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak" diye bir açıklama yapıyor.
Sene 2014, Türkiye’de- dünyanın başka birçok yerinde olduğu gibi- cinsel şiddete maruz kalan kadınlar, maruz kaldıkları şiddet nedeniyle hala suçlanıyor; kıyafetler, kahkaha, ruj ve bilumum başka “bağzı” şeyler tacizin-tecavüzün teşvik edici/meşrulaştırıcı nedeni olarak görülüyor.
Kamerun’da genç kızlar tacizden-tecavüzden korunsunlar diye toplum baskısı/ korkusu yüzünden anneleri kızlarının memelerini düzleştiriyor; Türkiye’de ise hala “iffetli kadın” olmaktan bahsediliyor ve kadınlar baştan çıkaran, cazibedar “yaratıklar” olarak görülüyor. Kadınlar mümkünse eşlerinin gölgesinde, evlerinin içinde etkisiz elemanlar olarak yaşamaya devam etsinler, bu isteniyor. Bu eril düşünce sistemi içinde de kızlar anneleri tarafından “aman kızım, ne derler kızım”larla büyütülüyor. Yaşananlar uzak ve farklı görünse de mantık aynı, kadına ve kadın bedenine tahammülsüzlük.
Ah bu kadınlar yok mu bu kadınlar! Gökten kırmızı kar yağsa bizden bilinecek… Nedir derdiniz? Derdiniz aslında biz değiliz; derdiniz kendinizsiniz. İnsan dış dünyayı kendi kalbi ve düşünceleri ile görür ve değerlendirir. Mesela benim kalbimde ve zihnimde bir kötülük, hasetlik yoksa karşımdaki insandan korkmam, şüphelenmem. İşte burada asıl dert, sizin dış dünyayı eril zihin ve kalplerinizle değerlendirmeniz. Aslında kadından korkmanız kendinizden korkmanızdan; kadınları toplum içinde belli kaidelere uymaya zorlamanız, yerli yersiz onları suçlamanız da kendinize olan güvensizliğinizden. Yüzleşmek yerine, özeleştiri yerine kolayına kaçıp bir günah keçisi buluyorsunuz: kadınlar. Yok efendim, bu işler böyle olmuyor. Biz ne memelerimizden, ne kahkahamızdan, ne dar tişörtlerimizden, ne sokaklarımızdan, ne de kırmızı rujumuzdan vazgeçeceğiz! Siz eril kafalarınızdan vazgeçeceksiniz, o kafalar değişecek!
Ve biz kadınlar; Kamerunlu, Türkiyeli, Afrikalı, Asyalı, Amerikalı, Avrupalı kadınlar, bize de sirayet etmiş eril ahlak anlayışını sorgulamaya başlayıp reddettiğimizde, onlar bizi namuslu-namussuz, ahlaklı-ahlaksız diye ayırmaya kalktıkları vakit birbirimizi yargılamak yerine “sizin ahlakınız buysa hepimiz ahlaksızız” diyebildiğimizde, memelerimiz kahkahalarımız eşliğinde dans ettiğinde, işte o gün, o gün dünyanın eril eksenini bir güzel kaydırmış olacağız.
(ÖH/YY)
* Eril kelimesi bu makalede, ataerkil, erkek egemen düşünce anlamında kullanılmıştır.
Özlem Hangül, Londra'da yaşıyor, kadına yönelik şiddet ve kadın hakları eğitmeni. İnsan hakları ve özellikle kadın hakları üzerine yazılar yazıyor. |