Ahmet Arif’in dizelerindeki gibi; “Dağlarına bahar gelmiş memleketimin.”
Hem de bambaşka bir baharın geldiği memleketimin meydanları, parkları isyana durmuş her yaştan kadın ve erkeğin, ille de gençlerin doldurduğu böyle zamanda hapishanede olmak da…
Hapishaneye ya da Haziran duruşmasında savcının mahkemeye sunduğu evlere şenlik esas hakkında mütalaası üzerine yazmak da, hakikaten zor geliyor.
Amma lakin dört duvar ortasında televizyonun karşısında oturup, günlerdir süren isyana, başkaldırıya, dünyanın en güzel çapulcularına dair yazmak da o kadar isabetsiz görünüyor.
Dışarıdan “gazel okumak” gibi bir şey!
Dört duvar arasında ancak beyaz camdan, günlük gazete sayfalarından yüreklerimize dolan coşku ve bu güne kadar tortulaşmış ezberin nasıl bozulduğu yazılabilir.
Bir de tıpkı bir kedinin ciğere baktığı gibi İstanbul ve diğer kentlerde yaşananları seyredişimizi, orada olamamanın yarattığı boşluğu paylaşabilirim.
Her defasında oflayıp, puflayıp tarihin böylesine özel bir anını kaçırdığımıza isyan eden cümlelerle dolup taşar yazı.
Ve bir noktadan sonra ard arda dizilen “lanet olsun ki, içerideyim(iz)” serzenişiyle noktalanır.
Bunun bir sakıncası olur mu?
Sanmam!
Ama yine de böyle bir günde ve zamanda her hangi bir serzenişte bulunmak istemiyorum.
Sadece bu güzel Cumartesi gününde televizyonların mikrofonlarına heyecanlı, coşkulu bir ses tonuyla konuşan gözlerinde sevgi, mutluluk fethe çıkmış insanların güven dolu bakışlarını gördüm.
Dünyanın en güzel!
En muhteşem çapulcularına yürek dolusu selam ve sevgilerimi göndermek istiyorum!
Beton duvarların, demir parmaklıkların ve nato tellerinin ortasındaki tüm tutsaklara ve elbette halklarımıza umut oldunuz!
Bambaşka bir baharın yapıcıları oldunuz!
Sesinize, soluğunuza, elinize ve emeğinize sağlık.
Hepinizi sevgiyle kucaklıyor, başarı dileklerimle güzel yüreklerinizden öpüyorum…
* * *
3 Haziran 2013 tarihli Gündem Gazetesi’nin arka sayfasında bianet çalışanlarının “Ağaca Sarıl” kampanyası başlattıkları haberini okudum.
Hapishanede avlularında bırakalım ağaç yetiştirmeyi bulmayı istisnalar hariç, kendi yaptığımız toprakta çiçek yetiştirmemiz bile yasak!
Gebze Hapishanesi eski hapishanelerden.
Ve bundan olsa gerek ki havalandırmamızda çiçek de yetiştiremiyoruz; çekirdekten erik ağacı da, limon da, incir de yetiştirdik.
bianet’in kampanya haberini okuyunca hapishanede bu kampanyaya katılmamın anlamlı olacağını düşündüm.
Çöp kovasında ağaç büyütmeye kalkışınca, kollarımı dolayacak bir gövdesi de ne yazık ki olamıyor!
Ama siz bakmayın onun cılız, bodur haline.
O dünyanın en güzel erik ağacı... (FE/HK)
* Füsun Erdoğan, 8 Haziran 2013, Gebze Kadın Kapalı Hapishane