* 2022 Dünya Kupası'nın maskotu başkent Doha'da. (Fotoğraf: AA)
2022 FIFA Dünya Kupası, bu yıl 20 Kasım - 18 Aralık tarihleri arasında Katar'da yapılacak. Şampiyonanın başlamasına üç haftadan az zaman kalsa da ev sahibi ülke ile ilgili tartışmalar dinmiş değil.
Aslına bakacak olursak, Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA), 2022 Dünya Kupası'nın ev sahibini açıkladığında takvimler 2 Aralık 2010'u gösteriyordu. Aynı yıl 2018 Dünya Kupası'nın da Rusya'da yapılacağını açıklayan FIFA'nın Katar kararı o dönemde de çok tartışılmıştı.
Bundan yıllar sonra o günlere dönüp bakan yorumcular, FIFA'nın futbol şampiyonasını insan hakları ve özgürlükleri konusunda kötü bir karneye sahip ülkelere vermesini eleştirirken, 2015'te FIFA'da patlayan "yolsuzluk skandalından" bahsetmekten kendilerini alamayacaktı.
Peki, Katar'ı 2022 Dünya Kupası'nın ev sahibi olarak tartışmalı kılan neydi? Aradan geçen 12 yılda değişen bir şey oldu mu?
Şampiyonanın yaklaştığı şu günlerde devam eden tartışmalara ve tarafların açıklamalarına biraz daha yakından bakalım...
İnşaat seferberliği ve işçi hakları
FIFA, 2022 Dünya Kupası'nın ev sahipliğini Katar'a verdiğinde, ülkede yalnızca üç stadyum bulunuyordu. Ulaşım ve konaklama ile ilgili altyapı da bir o kadar yetersizdi. Dahası, Arap Yarımadası'nda yer alan ülkede yaz aylarında sıcaklıklar 50 dereceyi buluyordu.
Katar, söz konusu altyapı eksikliği karşısında - tabiri caizse - büyük bir inşaat seferberliğine girişti. Güneş enerjisiyle soğutulan stadyumlar, metro ve havaalanı gibi ulaşım altyapısı ve oteller inşa edildi.
Fakat tüm bunlar olurken bir şey gözden kaçmış ya da kaçırılmıştı: Bu devasa inşaatlarda çalışan göçmen işçilerin durumu.
2010 yılında Katar'daki işgücünün yüzde 90'dan fazlasını Asya ve Afrika'dan gelen düşük ücretli işçiler oluşturuyordu.
Üstelik, göçmen işçilerin yasal statüsünü işverene bağlayan "kafala" sistemi de işçileri gerekli sağlık ve güvenlik önlemlerinin olmadığı kötü şartlarda zorla çalıştırmaktan işçilerin ücret ve pasaportlarına el koymaya kadar varan hak ihlallerini beraberinde getiriyordu.
Katar, sonunda "uyruğu ne olursa olsun" tüm işçiler için asgari ücret uygulamasına geçse de söz konusu iyileştirmelerin yapılması 10 yıldan fazla sürdü. Kafala sistemi kaldırıldığında ise Dünya Kupası için yapılması planlanan inşaatların hemen hepsi çoktan tamamlanmıştı.
Başka bir deyişle, olan olmuş, Katar'ın Dünya Kupası ev sahipliğini aldığı Aralık 2010'dan Şubat 2021'e kadar Hindistan, Pakistan, Nepal, Bangladeş ve Sri Lanka'dan gelen 6 bin 500 işçi hayatını kaybetmişti.
Şampiyonanın çevreye etkisi ve LGBTİ+ hakları
Katar'ın 2022 Dünya Kupası'na ev sahipliği yapması ile ilgili eleştirilen bir diğer nokta ise turnuvanın çevreye olan etkisiydi.
Katar, kavurucu sıcakların etkisini kırabilmek için "iklim nötr teknolojiler kullanarak" güneş enerjisiyle çalışan klimalı yedi stadyum inşa etti.
FIFA ve Katar hükümeti, 2022 Dünya Kupası'nı "bu zamana kadar düzenlenen en sürdürülebilir uluslararası spor etkinliklerinden biri" olarak lanse ededursun, Karbon Piyasası İzleme örgütünün raporu, turnuvanın "karbon nötrlüğü" iddialarının "inandırıcı olmadığını" ortaya koydu.
Buna göre, turnuvanın öngörülen karbon ayak izini ölçmek için kullanılan pek çok gösterge bağımsız doğruluk kontrollerinden geçmemişti.
Son olarak, Katar'ın en çok eleştirildiği ve - haklı olarak - eleştirilmeye devam ettiği nokta ise kadın ve LGBTİ+ haklarının durumu oldu.
Eşcinsel ilişkinin 7 yıla kadar hapis cezasını beraberinde getirebilen bir "suç" kabul edildiği, yani temel hak ve özgürlüklerin güvence altında olmadığı bir ülkeye Dünya Kupası gibi bir etkinliği düzenleme hakkı verilmesinin ne kadar etik bir karar olduğu tartışılırken Katar Emiri Tamim bin Hamad es-Sani "ülkenin muhafazakar kültürüne saygı duyulmasını beklediğini" söyledi.
Ayrımcılık "kültür" ile meşrulaştırılabilir mi?
"Ülkenin muhafazakar kültürü..." Kültürün ne olduğunu ve devletlerin temel hak ve özgürlükleri ihlal etmek ya da hak ihlallerini meşru tartışma zemininden çıkarmak için nasıl da "kültür" kavramının arkasına saklandığını ele almak elbette bu yazının sınırlarını aşıyor.
Öte yandan, dünyanın "gelişmiş" ülkelerinin de bu "muhafazakar kültür" savını geçerli bir sav kabul ederek hak ihlalleri karşısında sesini yükselten yurttaşlarına parmak salladığını görmek, söz konusu hakların her geçen gün daha fazla tehdit ve kısıtlama ile karşı karşıya kaldığı Türkiye gibi bir ülkeden bakıldığında yılgınlık ile karışık bir öfke duygusu uyandırıyor.
Bir örnek...
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), 24 Ekim'de yazılı bir basın açıklaması yaparak Katar'daki güvenlik güçlerinin LGBTİ+'ları keyfi biçimde gözaltına aldığını ve gözaltında kötü muameleye maruz bıraktığını açıkladı.
Buna göre, 2019-2022 yılları arasında LGBTİ+'lara yönelik altı darp ve beş cinsel taciz vakası kayıtlara geçmişti.
Katar polisi, raporun kamuoyu ile paylaşıldığı günün ertesi, Katar'daki Ulusal Müze önünde ülkenin LGBTİ+ toplumuna yönelik muamelesini protesto eden İngiltereli aktivist Peter Tatchell'ı sorguya aldı.
Katarlı yetkililer Tatchell'ın gözaltına alındığına ilişkin "iddiaların tamamen yalan" ve "iftira" olduğunu söylerken olayın ardından İngiltere'den gelen bir başka açıklama da bir o kadar tepki çekti.
İngiltere'nin yeni Dışişleri Bakanı ve Muhafazakar Partili siyasetçi James Cleverly'nin açıklaması, Katar Emiri'nin açıklamasını aratmayacak türdendi.
"Geçmişte Katarlı yetkililerle eşcinsel futbol taraftarlarının göreceği muamele hakkında konuştuğunu" ve "Katar'ın kendilerinden oldukça farklı kültürel normları olduğunu" söyleyen Bakan James Cleverly'nin taraftarlara bir çağrısı vardı: "Lütfen ev sahibi ulusa saygı duyun."
Eleştiri ve protesto var, boykot yok
Peki, günün sonunda, tüm bu tartışmalar karşısında futbolcular ve taraftarlar ne söylüyor? Büyük çaplı bir boykottan söz etmek mümkün mü?
Uluslararası Af Örgütü'nün 15 Eylül tarihli açıklamasında paylaştığı YouGov anket sonuçlarına göre, 15 ülkeden 17 binin üzerinde katılımcının yüzde 67'si futbol federasyonlarının Katar'daki insan hakları ihlallerine kamuoyu önünde karşı çıkması gerektiğini düşünüyordu.
Benzer şekilde, Almanya'nın haftalık haber dergisi Der Spiegel'in Mart 2021'de yaptığı bir ankete göre de katılımcıların yüzde 54'ü Katar'daki Dünya Kupası'na yönelik olası bir boykotu destekliyor, yüzde 72'si ise Almanya Futbol Federasyonu'nun Katar'daki insan haklarının durumu hakkında sesini daha çok çıkartması gerektiği görüşünü paylaşıyordu.
Almanya, aslında belki de kendisinden beklendiği şekilde, 2022 Dünya Kupası'nı boykot etme kararı almadı.
İçişleri Bakanı Nancy Faeser, Katar'a yönelik eleştiri ve protestolar sürerken "Dünya Kupası gibi büyük spor etkinliklerinin insan hakları ve sürdürülebilirlik ilkeleri gibi kriterlere bağlı olması" gerektiğini ifade eden bir açıklama yaptı. Katar'ın buna cevabı, Büyükelçi Claudius Fischbach'ı Dışişleri Bakanlığı'na çağırmak ve "bu ifadelere açıklık getirmesini" istemek oldu.
Avustralya milli takımı da bir video yayınlayarak ülkedeki göçmen işçilerin ve LGBTİ+ haklarının durumuna dair endişe ve eleştirilerini dile getirdi.
Fransa'nın başkenti Paris, Strasbourg ve Lille belediyeleri tepki olarak 2022 Dünya Kupası maçlarını büyük ekranlarda göstermeyeceklerini açıklarken Danimarkalı futbolcular da ülkedeki insan haklarının durumunu protesto etmek için Katar'a aileleri olmadan gitme kararı aldı.
Bu ve bunun gibi sembolik protestolar muhtemelen ilerleyen günlerde de sürecektir. Öte yandan, Dünya Kupası başlamadan bir ay önce biletlerin yüzde 90'dan fazlasının satılmış olması maalesef işlerin yine "her zamanki gibi devam edeceğinin" sinyalini veriyor.
Bize de bir kez daha şunu sormak kalıyor:
Futbol, sadece futbol mudur?
Dünyadan kısa kısa...Bir hatırlatma: Bugün Gazetecilere Karşı Suçlarda Cezasızlıkla Mücadele Günü Bugün 2 Kasım 2022. 2014'ten bu yana 2 Kasım Gazetecilere Karşı Suçlarda Cezasızlıkla Mücadele Uluslararası Günü olarak kabul ediliyor. Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), 30 Ekim itibariyle 2022 yılında dünyada toplam 57 gazeteci ve basın çalışanının, UNESCO ise 74 gazeteci ve basın çalışanının öldürüldüğünü söylüyor. Bu cinayetlere son vermenin bir yolu ise şüphesiz cezasızlığa dur demekten geçiyor. Bir araştırma: Et yiyen bakteriler daha yaygın hale gelecek ABD'nin WIRED dergisi, Eylül ayında Florida'yı vuran Ian Kasırgası'nın ardından eyalette 28 kişide görülen, yedi kişinin ölümüne yol açan "Vibrio vulnificus" isimli et yiyen bakteriyi konu alan bir makale yayınladı. Buna göre, vakalar, her ne kadar suların çekilmesiyle azalsa da - en son vaka 13 Ekim'de rapor edilmiş - aralarında Old Dominion Üniversitesi'nden mikrobiyolog Dayle Daines'in de olduğu bilim insanları iklim krizinin sucul ekosistemleri yeniden şekillendirmesi ile birlikte bakterinin daha da yaygınlaşacağını ve hava sıcaklıklarının artmasıyla vakaların kuzeye doğru ilerleyeceğini öngörüyor. Bir "meme": Almanya'nın "stratejik hafıza kaybı"
Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle başlayan savaş, yıllar içinde Rusya'ya enerji konusunda gittikçe daha fazla bağımlı hale gelen Almanya'da ciddi tartışmalara yol açmıştı. Bu tartışmalar sürerken Şansölye Olaf Sholz'ün (SPD) Hamburg Limanı'nın yüzde 24,9 hissesini Çin'in devlet şirketi Cosco'ya satma niyeti, benzer eleştirileri beraberinde getirdi. "Almanya'nın stratejik hafıza kaybından" dem vuran bir sosyal medya kullanıcısı, şu internet karikatürünü paylaştı: (Almanya) "Rusya gibi otoriter ülkelere ekonomik açıdan bağımlı hale gelmek bir daha asla yapmamamız gereken bir hataydı." "Ooo, baksana, Çin ile büyük ekonomik fırsatlar!" |
(SD)