Başkanlık sistemine yönelik endişeler, hevesler ve tartışmalar epeydir sürüyor. Önümüzdeki günlerde de devam edeceği anlaşılıyor.
Bu tartışmalarda, sisteme karşı çıkanların temel kaygısı demokratikleşme ile ilgili; başkanlık sisteminin bugünkünden de otoriter bir yönetime yol açacağından, özgürlüklerin daha da kısıtlanacağından endişe ediyorlar.
Buna karşılık başkanlık sistemini savunanlar da demokratikleşme konusunda fazla iddialı görünmüyor. “Güçlü başkan olursa Kürt sorununu da çözer” gibi rüşvet kokan ifadelerle az biraz demokratikleşme umudu yaysalar da, fazla inandırıcı oldukları söylenemez.
Başkanlık heveslilerinin asıl iddialı oldukları konu ekonomi. Kuvvetler birliğini, güçlü yönetimi, istikrarı öne çıkarıyorlar. Bürokratik oligarşi ile başa çıkmaktan söz ediyorlar. İdeolojik yargının ellerini ayaklarını bağlamasından şikayet ediyorlar. Çanak çömlekle uğraşmaktan yakınıyorlar.
Onlara göre bütün bu sorunlardan kurtulmanın yolu başkanlık sistemi. Türkiye bu sorunlardan kurtulunca uçacak, büyüyecek, dünya gücü olacak, bölgesel liderliğe yerleşecek, dünyanın sermayesini çekecek, kendi markalarını yaratacak, yerli araba bile yapacak.
Siyasal yönetim sistemlerini tartışırken özgürlük, eşitlik, barış, hak, hukuk gibi değerleri bir yana bırakıp, ekonomiyi öne çıkarmak başlı başına anti demokratik ve gayrı insani bir yaklaşım.
Fakat işin kötüsü, gözü ekonomiden başka şey görmeyen bir hükümetimiz, para hareketlerine indirgenmiş bir ekonomi anlayışımız ve aklı fikri parada olan külliyetli miktarda yurttaşımız olduğu için bu yaklaşım toplumu etkileme gücüne sahip.
Bu yüzden, başkanlık sisteminin gerçekten ekonomik mucizeler getirip getirmediğine bakmak yararlı olabilir. Bunun için en sağlıklı yol her ülkenin kendi koşullarına göre incelenmesidir ama kısa bir uluslararası karşılaştırma dahi bir fikir verebilir.
Ülkelerin performanslarını ölçmek için çok çeşitli göstergeler olmakla birlikte, kişi başına milli gelir her zaman en pratik ve genel kabul gören veri olmuştur. Bu açıdan Dünya Bankası’nın 2011 yılı kişi başına milli gelir rakamları karşılaştırılabilir.
Dünyada başkanlık sistemi ile yönetilen 62 ülke var. Bunların içinde Belarus, Azerbaycan, Ermenistan ve Kıbrıs olmak üzere dördü Avrupa ülkesi. Bu ülkelerin demokratik nitelikleriyle öne çıktıkları pek söylenemez. Zaten genel olarak söz konusu 62 ülke içinde demokratik olanlarını bulmak için bayağı uğraşmak gerekir.
Peki, demokrasi bir yana, bu ülkelerin ekonomik durumları nasıl? Tabii ki her zaman ilk örnek kişi başına 48 bin dolar milli gelire sahip Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olacaktır. Ondan sonra kişi başına milli geliri 30 bin dolar dolaylarındaki Kıbrıs ve 20 bin dolar dolaylarında olan Güney Kore geliyor.
Fakat bu üç ülkeden sonra görünüm bozuluyor. Sıradaki altı ülkenin kişi başına milli geliri 10-12 bin dolar arasında değişiyor ki bunların içinde Brezilya, Arjantin, Şili gibi ülkeler var. 5-10 bin dolar aralığında yedi ülke var. 10 ülke 2-5 bin dolar arasında yer alıyor. 36 ülkede de kişi başına milli gelir 2 bin doların altında.
Malum, hükümetin en takdir edilen yanlarından biri de pragmatik olması. Bu hasletlerine uygun olarak, başkanlık olmazsa yarı başkanlık da olabilir şeklinde bir yaklaşımları var. Bu bakımdan yarı başkanlıkla yönetilen ülkelerin performansına bakmak da yararlı olacak..
Dünyada 27 ülke yarı başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Bunların içinde Fransa, Portekiz, Rusya, Ukrayna, Romanya, Gürcistan olmak üzere altısı Avrupa ülkesi. Bu grupta da demokrasi açısından sorunlu ülkeler var fakat en azından Türkiye’den daha sorunlu olduklarını söylemek zor.
Söz konusu 27 ülkede, kişi başına milli geliri 42 bin dolar olan Fransa başarılı örnek olarak öne çıkarılıyor. Fransa’yı 20 bin doların üzerinde gelir ile Portekiz ve Tayvan izliyor. Daha sonra kişi başına milli geliri 10 bin doların üzerinde olan Rusya ve 8 bin doların üzerinde olan Romanya geliyor.
Bunlardan sonra kişi başına milli geliri 2-5 bin dolar arasında değişen altı ülke var. Geri kalan 16 ülkenin kişi başına geliri 2 bin doların altında.
Başkanlık ve yarı başkanlık uygulamalarından sonra karşılaştırma amacıyla parlamenter sistemle yönetilen ülkelerden de söz etmek gerekli. Dünyada parlamenter sistemle yönetilen 77 ülke var. Bunların yarısına yakını, 35 ülke, Avrupa’da yer alıyor.
77 ülkenin 16’sında kişi başına milli gelir 40 bin doların üzerinde. Bu ülkeleri Avustralya, Kanada ve Japonya’nın yanı sıra Avrupa ülkeleri oluşturuyor. Daha sonra gelen 10 ülke 20-40 bin dolar aralığında. 15 ülke 10-20 bin dolar aralığında. Kişi başına milli geliri 5-10 bin dolar arasında 10 ülke, 2-5 bin dolar arasında 13 ülke var. Son olarak 13 ülkenin kişi başına milli geliri de 2 bin doların altında.
Bütün yönetim biçimi gruplarında farklı gelir düzeylerindeki ülkelerin yer aldığı görülüyor. Yine de her gruptaki dağılım birbirinin benzeri değil. Yoksul ülkelerin başkanlık sisteminde, gelişmiş ülkelerin parlamenter sistemde yoğunlaştığı anlaşılıyor.
Bütün bu sayılar bize siyasal yönetim biçimlerini salt ekonomik performansa göre değerlendirmenin ya da seçmenin gerçekçi olmadığını gösteriyor.
Özellikle başkanlık sistemini savunanların tezlerinin gerçeklikten uzak olduğu çok açık çünkü insanların zenginleşme umutlarını kamçılayarak en yoksul ülkelerin yönetim modelini öneriyorlar. (BD/BA)