Neriman Hikmet, her ne kadar “çocukluk yıllarını küçük istasyonlarda geçir”se de onun politik tercihleri ve yazın alanındaki emeğiyle önemli bir değer olabilmesini, 40’lı yılların İstanbul’uyla bu kentin o döneminde tanıdığı birikimli kişilere bağlayabiliriz.
Dönemin toplumsal olaylarını, politik gelişmelerini, basın ve yazınının konumunu, İkinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü yıllarda iktidarda olan tek parti yönetimin kuşatmasıyla iç içe düşünmekte yarar vardır.
Basın ve yayın dünyasının seçkin değerlerinin dönemin toplumsal baskılarına karşı koyarken birbirilerine tutundukları yerlerden biri de Küllük’tür.
Ömürlerini sanat ve kültürün güzellikleriyle yoğuran kişilerin o dönemdeki uğrak yeri olan Küllük üzerine Nevzat Sudi’nin kaleme aldığı Küllük Anıları’nın 1940-1941’deki çerçevesine Neriman Hikmet de yerleştirilir:
“Bir gün kitabevlerinden birinde yeni yayınları gözden geçirirken içim sevinçle doluverdi birden, Neriman Hikmet adını görünce: Mevlâna-Bilimsel Gerçekçilik Açısından Varoluş Felsefesi.
Yıllar öncesine, 1940–1941 yıllarına dönüverdim birden; yine Küllük kahvesine. Neriman Hikmet; dar omuzlarıyla, bir avuçluk yüzüyle, dostlukla, sevecenlikle dopdolu mavi gözleriyle, çelimsiz, albenisiz bir genç kızdı o zamanlar. Sessiz duruşundaki üzgünlük, boynu büküklük ilkin dokunurdu insana, hele ilk tanışanlara. Ama bir kez konuşmaya başladı mı bilgisiyle; kesin, doğru yargılarıyla, eleştirileriyle ilginçleşir, çekici bir kişiliğe bürünüverirdi; bayağı güzelleşir, dirileşirdi.
1975 yılında Öncü Kitabevi’nce yayımlanan Mevlâna-Bilimsel Gerçekçilik Açısından Varoluş Felsefesi adlı yapıtının arka kapağında Neriman Hikmet'in bir resmi var. Altında da ‘Bugün 61 yaşında olan Neriman Hikmet, İstanbul'da doğdu. Üniversite yıllarında gazetecilik mesleğini seçti. Röportaj, fıkra, hikâye ve roman yazdı. İlk romanı Köyün Dulları, 1944'te yayımlandı. 1945’te Yeni Edebiyat gazetesini çıkardı. Sosyalist ve sendikalist hareketlere katıldı. Bir ara içeri alındı, işsizlik ve açlık çekti.’ yazılı.”
Tarihin sayfalarına yolculuk
“Efsane kadın Suat Derviş”le paylaşılan yıllar…
Neriman Hikmet’in kimliğinde, siyasal duruşunda, yazın alanındaki emeğinde ve ömrü boyunca ardından koştuğu gazetecilik serüveninde, gazeteci-yazar Suat Derviş’in önemli payı vardır.
“…Aralarından ağızlıklı sigaranın eksik olmadığı, günün modasını biraz abartıyla izleyerek kopkoyu kırmızıya kelebek şeklinde boyadığı şuh dudakları, uzun kirpikli deniz rengi gözleri, uzun kırmızı tırnakları, bembeyaz bakımlı elleriyle Bâbıâli'nin âdeta bir efsanesi” olan Suat Derviş.
“Çok da şık giyinir; başının üstünde iyice eğik taşıdığı küçük bereleri, hasır, panama ya da fötr şapkaları, grogren tayyörleri, krep jorjet elbiseleri ve beyaz ‘cemper’leri, hele kışın boynunun etrafına zarifçe doladığı kürk eşarpları, kadın erkek, bütün meslektaşlarının dikkatini çekerdi. Ününün doruğunda olduğu bu dönemlerde yeni ve çok önemli bir arkadaşlık kurar. Bu, tanıştıkları ilk günden itibaren kendisine sarsılmaz bir sadakatle bağlanacak ve kayıtsız şartsız bir hayranlık duyacak, kendisinin de belki Hamiyet ve annesinden başka yaşamı boyunca sevip güveneceği tek kadın olan Neriman Hikmet Öztekin adında genç bir gazeteci kızdır.”
Liz Behmoaras, Suat Derviş Efsane Bir Kadın ve Dönemi adlı kitabında yukarıdaki satırların yanı sıra Neriman Hikmet’in basın ve sanat dünyasındaki konumunu da politik açıdan şöyle değerlendirir:
“II. Dünya Savaşı'nın başında, Türk komünistleri Komintern'den dışlanmışlardı. Partinin teşkilat sekreteri Reşat Fuat Baraner'di.
TKP, onun önderliğinde, antifaşist sanatçı ve aydınların toplanacakları bir yayın platformu oluşturmaya karar verdi.
Dergi, Neriman Hikmet'in imtiyaz sahibi olduğu ve Suat Derviş’le birlikte birkaç sayısını çıkardığı derginin devamı olacaktı: Yeni Edebiyat
Yasalara göre, derginin imtiyaz sahibi, üniversite mezunu olduğu için Neriman Hikmet olsa da fikirlerin çoğu Suat'tan gelir…
Ancak iki kadın, bütün çabalarına rağmen bu ilk döneminde, Yeni Edebiyat’ın sadece üç ya da dört sayısını çıkartabilirler.
Oysa derginin yayın hayatına doğması için Neriman, babasından miras kalan ve hayatta tek serveti olan küçük evini satmış, Suat ise birikiminin önemli bir kısmını harcamıştı.”
Dört sayfalık gazete formatında tasarlanan, logosu Abidin Dino'ya ait olan bu yeni yayına, aynı sorumlu yazı işleri müdürü düşünüldü: Neriman Hikmet. Ancak idare, parti direktifleri doğrultusunda Reşat Fuat Baraner'in elinde olacak, genç kadının adı sadece paravan olarak kullanılacaktı.
Yeni Edebiyat’ın yayın komitesinde yer alan Suat Derviş de Neriman Hikmet gibi ‘paravanlık’ görevini verine getirecekti…
İlk sayısı 5 Ekim 1940 tarihini taşıyan ve gazete formatında olup on beş günde bir çıkan Yeni Edebiyat dergisine düzenli ya da arada sırada yazı verenler Türkiye’de o dönemin aydın tabakasından oluşuyordu:
Neriman Hikmet nedense başka bir gezegenden Bâbıâli ortamına rastgele düşüvermiş izlenimi veren biriydi. Etrafındakiler onu tanımlamakta biraz güçlük çekerlerdi…”
Yine de o, basın ve yazın dünyasında olduğu kadar politik alanda da seçkin yeri bulunan Suat Derviş’in yanı başında olmakla kazanacağı erdemin büyüklüğünü kavrayacak güçteydi.
Suat Derviş’in serüvenlerle dopdolu yaşamının çoğu yerinde Neriman Hikmet bir şekilde boy verir:
Neriman Hikmet’in Suat Derviş’le geçirdiği yıllarda düşüncelerine özgün ufuklar açılır. O, bir yandan yazınsal çalışmalarını sürdürürken bir yandan da gazetecilik mesleğinin sonsuz heyecanlarının çekim alanından çıkmamakta direnir.
Nitekim, Neriman Hikmet, Suat Derviş’in fırtınalı yaşamında söyleyeceği sözlere de ortam hazırlamakta gecikmez. Onun “Suat Derviş Diyor ki: Ruhta ve Muhtevada Hiçbir Yenilik Sezmiyorum”, ile “Yeni Nesil Romancıları ve Romancılığı” başlıklı yazıları, Uyanış/Servet-i Fünun dergisinin; 1937 yılı sayılarında yer alır (8 Nisan, no: 2120–435, s.308 ile 17 Haziran, no: 2130–415, s.51) Suat Derviş bu yazılarında düşüncelerini ayrıntılı olarak anlatma olanağı bulur.
Neriman Hikmet’e, yakınındaki bir başka değerimizin gözüyle bakalım:
“Gazetelere tek tük makaleler verirdi. Bunlar bazen basılırdı, genellikle basılmazdı. Köyün Dulları diye bir de roman yazdı. Roman epey beğenildi. Böylece iyi kötü geçinip gidiyordu; tabii kazandığı para yeterli değildi; ancak dostları da çoktu…” diye hatırlıyor Raife Ulus.
“Ufak tefek, aşırı derecede nazik, çok az konuşan biraz tuhaf bir kızdı. Kocam Haşmet, onu nereden bulduysa bir gün eve getirdi. 'Gidecek yeri yok, birazcık burada kalsın, sana da arkadaşlık eder' diyerek. Ben de kabul ettim,” diye anlatıyor, onu ilk tanıyanlardan, ressam Haşmet Akal’ın eski eşi Raife Ulus.
Liz Behmoaras, bu konuda şu yorumu yapar:
“Hayır, tescilli bir çapkın olan kocasının sevgililerinden biri değildi bu kız. İstanbul'a yeni gelmiş, bir karaca yavrusu kadar ürkek ve saf birine benziyordu. Raife Ulus da onunla yakından ilgilenmiş uzun süre evinde barındırmıştı.
Sonra... Sonra Nerimancık, birkaç gazeteye yazılar, şiirler vermeye başladı.
Ancak, görünüşüne aldanıp onu kendi halinde, hiçbir özelliği olmayan, hatta biraz ‘geri’ bir çömez sanmak hataydı.”
40 Kuşağının önemli şairlerinden sosyalist savaşıma ömrünü adamış seçkin yazarımız Hasan izzettin Dinamo, TKP Aydınlar ve Anılar adlı kitabında, Suat Derviş’le yaptığı, Neriman Hikmet’i konu alan bir görüşmeden söz eder.-Suat Derviş, şiirlerinin Yeni Edebiyat’ta gerçek anlamda bir “dinamo” görevi göreceğine olan inancıyla, Hasan İzzettin Dinamo’yla buluştukları Cağaloğlu’ndaki Çifte Saraylar Çayevi’nden ayrılırlarken aralarında şu konuşma geçer:
“Dinamo, seninle biraz özel olarak konuşmak istiyorum.”
“Buyur Suat Derviş Hanım,” dedim.
“Biliyorsun,” dedi, “Yeni Edebiyat dergisi Neriman Hikmet'in. O kadar zorladığım halde kendisi bu dergiye hiç yazı yazmıyor, yazmayacak da. İlerde polis kendisini sıkıştırırsa dergiyi elimizden alabilirler. Bunu önlemenin bir tek çaresi var:
Neriman Hikmet'i seninle evlendirmek, seninle evlenince ister istemez bizim düşüncemize yatar, Yeni Edebiyat da kurtulur.”
Ancak bu konuşma, Suat Derviş ile benim aramda kaldı. Dergi işleri yürüyordu. Neriman Hikmet de dergi yüzünden gelecek belaları göğüsleyecek yiğitliği gösterecek gibi görünüyordu.”
Liz Behmoaras, yeniden devreye girer:
“Dinamo'nun anılarından aktarılan ve Suat Derviş'in, genç arkadaşına belirgin bir güvensizlik belirten bu sözleri, Neriman Hikmet'in Yeni Edebiyat’ı kurmak için varını yoğunu sattığı ve ayrıca partiye kayıtlı olduğu düşünülürse oldukça tuhaf.
Ancak Neriman henüz çok genç, çok deneyimsizdi. Başlangıçta kendini tehlikeye atmamak için geri planda kalmak istemiş ve bunu Suat'a belirtmiş olabilir...
Ayrıca Suat Derviş, genç arkadaşının artık evlenmesi gerektiğine inanıyordu ve ona koca aramaya koyuldu. Bu, onu evlendirmek için ilk başarısız teşebbüsüydü, ancak sonuncusu olmayacaktı.
Aynı teklifi Yeni Edebiyat’ta, çalışan pek çok bekâr erkeğe ve anılarında anlattığına bakılırsa, ilerde Sadun Aren'e de götürecekti.
Ancak bu yöndeki çabaları nedense hep boşa gidecek ve ‘Nerimancık’, Raife (Akal) Ulus’un muzipçe gülerek söylediğine göre, yaşamının sonuna kadar ‘kız oğlan kız’ kalacaktı.”
Konya Lisesi’ni bitirip İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde öğrenim görmek için İstanbul’a giden şair Nusret Kemal Otyam’ın, babasının ondan görüşmesini istediği kişiler arasında Suat Derviş de vardır.
Nusret Kemal Otyam’ın babası Vasıf Bey’in genç yaşta yitirdiği ilk eşi, Suat Derviş’in babası Kadın Doğum Uzmanı Muallim Dr. İsmail Derviş Paşa’nın yeğeniydi.
Şair Nusret Kemal Otyam, Suat Derviş ile onun son eşi Reşat Fuat Baraner açısından kaygı ve belirsizlik taşıyan dönemi, şöyle anımsar:
“Ekim 1946’da İstanbul'a gelir gelmez, ilk işim Suat Derviş’e uğramak oldu. O sırada Taksim'de Sular İdaresi'ne yakın bir apartmanın bodrum katında Neriman Hikmet ile birlikte oturmaktaydılar.
Reşat Ağabey cezaevindeydi.
(…)İlk sayısı 5 Ekim 1940 tarihini taşıyan Yeni Edebiyat adındaki dört sayfalık, yarım gazete boyundaki edebiyat dergisi,Suat Derviş, eşi Reşat Fuat ve arkadaşları tarafından çıkarılmaktaydı.(…)
Benim ilk şiirim, 4 Aralık 1940 tarihli sayısında yayımlanmıştır. Bu, ilk buluşmamızda verdiğim dört şiirden “Hatıralarım I” başlığını taşıyandı.”
Nusret Kemal Otyam, o günlerde tanıdığı Neriman Hikmet üzerine de şunları yazar:
“Gazetenin imtiyaz sahibi Neriman Hikmet’i birkaç ay sonra tanıyabildim. Temiz yürekli, vefalı, güvenilir bir dost olarak, Suat Derviş'i ölümüne dek bırakmadı. Zor günleri onunla paylaştı. Fakülteyi bitirdikten sonra ancak bir kez telefonda konuşabildim ne yazık ki. Aradan yirmi beş yıl geçmişti, bir keresinde birkaç arkadaşımla Konya'ya gittiğimizde belediye başkanının odasında karşılaştık. Meğer babası devlet demiryollarında görevliymiş. Onları ziyarete geldiğinde belediye başkanıyla gazete adına röportaj yapmış. Dediğim gibi bu ayaküstü bir görüşmeydi.”
Nusret Kemal Otyam, Neriman Hikmet’le ilgili bir görüşmemizde bana da aynı bilgileri aktarmış, Neriman Hikmet’in Konya’da yayımlanan Meram gazetesinde bir süre sorumlu olarak görev yaptığını vurgulamıştı.
Söz yine Liz Behmoaras’ın:
“Neriman'ın varlığı, iltifat ve sevgi dolu sözleri ona(Suat Derviş’e-A.Ö) direnme, ayakta kalma, çalışmaya devam etme gücü veriyordu.
Doğma büyüme İstanbullu, babası ünlü bir hekim olan, solcu gazeteci-yazar Suat Derviş ile Konya doğumlu, İstanbul’a edebiyat ve siyaset yapma uğruna yerleşmiş, babası demiryolları bekçisi olan solcu gazeteci ve şair Neriman Hikmet gerçekten tuhaf bir ikili oluşturuyorlardı. Neriman Hikmet’in, zaman içinde Suat’a duyduğu hayranlığa büyük bir şefkat eklenecek, yaşlılık günlerinde ise ona neredeyse kızıymış gibi bakacaktı. Ancak o dönem, o da parasız ve işsizdi; hatta Suat’tan daha da işsiz.
Neriman, Suat’ı hayatının merkezine yerleştirmişti.
Peki ya Suat? O nasıl görüyordu bu sadık arkadaşını?
Her iki kadını de yakından tanımış Rasih Nuri İleri’ye göre: ‘Suat Derviş, Neriman Hikmet gibi bambaşka bir kültür içinde yetişmiş bir insanla birliktelikten asla zevk almazdı, alamazdı. Ancak bütün sevdiklerini ardı ardına yitirmeye başladığı bu zor dönemlerde yapayalnız kalmaktan korkuyordu…”
Ressam Haşmet Akal’ın eski eşi Raife Ulus’un söz konusu kitapta ortaya koyduğu görüş biraz daha farklıdır:
“Suat Derviş de Neriman’a sualler sorar ve ondan pek çok şeyler öğrenirdi. Karşılıklı bir etkileşim söz konusuydu bence… Zira Neriman ince ve derin bir zekâsı olan, çok okuyan, çok şey bilen bir kızdı, ama bunu ortaya koyabilecek güçte değildi.”
“Öyle ya da böyle, iki kadın zaman içinde, her ikisine de huzur verecek türden bir ilişki kurmuşlar, birbirlerine destek olmayı başarmışlardı...”
Yine o dönemde, Suat’ı tanımış, onunla birkaç kere görüşmüş, evine ziyaretine gitmiş olan Dr. Faika Artan da şöyle konuşuyor:
“Açıkçası, Suat Hanım'ın, etrafında kadın, hele genç ve güzel kadın istemediği kanaatindeyim. Zaten bir kadın arkadaşı olduğunu hiç görmedim. Tek arkadaşı Hamiyet ablası ve Neriman Hikmet'ti. Ablası… Ablasıydı, Neriman Hikmet ise çok gösterişsiz biriydi, o nedenle onu kabul ediyordu sanırım...
Gerçekten de Suat Derviş; en coşkulu, en mutlu günlerinde bile kadın olarak annesinden, Hamiyet'ten ve âdeta ‘uydusu’ gibi görünen Neriman Hikmet'ten başka, yalnızca romanlarındaki kahramanlarına şefkat ve sempati duymuş gibiydi”.
1970’in İstanbul’unun o günlerindeki adıyla Sağmalcılar semtinde etkili bir kolera salgını çıkmış, pek çok insan, kısa sürede yaşamını yitirmiş; hastalık nedeniyle kentin giriş çıkışları sıkı kontrol altına alınmıştı. Çoğu kişi gibi Suat Derviş de bu korku ve paniğin kol gezdiği ortamdan etkilenmişti.
“O ortamdan kaçış mümkün olmasa da, kendinden kaçmaya kendini oyalamaya çalışıyordu, yaptığı tek tük çeviriler veya eve gelen eski dostlarla. Bunların arasında da Neriman Hikmet’i saymazsak, özellikle Naci Sadullah sık sık geliyordu.”
Suat Derviş, 12 Mart’ın toplumsal baskılarına da tanık olur. “Darağacında Üç Fidan”ın acısını içten içe duyumsar. Artık o da ölümü çağrıştıran rüzgârlarla savrulmaktadır. Tam o günlerde “Yaşar Uzunlar, Hamza Özkan, Edip Sakarya, Mustafa İlker Gürkan, Osman Bahadır, Neriman Hikmet Öztekin, manevi kızı Hale, Er Memduh, eşi Inga, Madam Leokadya, Hale'nin annesi Necla Özgür, kardeşi Tarhan Özgür, Hale ve Mustafa Lütfî’den oluşan uluslararası bir grup” evinde konuktur. O sıra polisler evini basar.
Liz Behmoaras bu konuda şunları yazar:
“Polis memurları sivil giyimliydiler ve çoğu, tutuklamaya geldikleri zanlılar kadar gençtiler. Bu da eve tam o sırada eli kolu dolu, alışverişten dönen Neriman Hikmet’i yanıltmaya yetmişti.
Kapı açıldığında, yüzünde kocaman gülümsemesi ve her zamanki nazik tavırlarıyla yeni gelenleri, ‘Ooo hoş geldiniz sevgili çocuklarım, hoş geldiniz!’ diye selamlamış, sonra da elindeki paketlere davranan karnı burnunda Hale'ye, ‘Sakın evladım, sakın, bunları taşımak sana mı kaldı! Bu yeni gelen arkadaşlarından biri bana yardım eder!’ diyerek, yine aynı tatlı gülümsemeyle elindekileri memurlara uzatmıştı. Hale'nin ‘Aman Neriman abla sus, bunlar arkadaşlarımız değil, bunlar polis!’ diye fısıldamasıyla ancak uyandı.”
Suat Derviş, 12 Ağustos 1968’de eşi Reşat Fuat Baraner’i yitirir. Kısa sürede bu acıyı bir yana koyarak siyasi alandaki savaşımını sürdürür. 1970’te Neriman Hikmet ve diğer arkadaşlarıyla birlikte Devrimci Kadınlar Birliği’ni kurar, bir yıl sonra bu derneğin kapatılmasıyla yeniden yazarlığa ağırlık verir.
Sadun Aren de anılarında Neriman Hikmet’e yer verir:
“1947’nin sonlarında doktora yapmak üzere İstanbul’a gittim. (…) Orada tanıdığım insanlardan bir tanesi Neriman Hikmet’tir. (…) O sıralar Neriman Hikmet, Gazetelerin Yazmadığı, Herkesin Bilmediği Gerçekler (Doğrusu Gazetelerin Yazmadığı Partilerin Konuşmadığı Hakikatlar -A.Ö )gibi adı olan bir broşür yayımlamıştı. Ben de o broşür üzerinde bazı rötuşlar yaptım. Ve önerilerde bulundum. O broşür basılmış, dağıtılmış ve bu yüzden bazı kişiler de tutuklanmıştı.”(…)
Sadun Aren anılarına şu notu da düşer. (PTT’de memur-A.Ö)
“Kemal Ergin’in baldızının evine bir başka gidişimde bana ‘Neriman Hikmet’le evlensenize’ dediler. Ben çeşitli vesilelerle söyledim, sosyalizme bağlı bir insanım, ama partizan mizaçlı bir insan değilim. Yani hayatımın hepsini bir parti hareketi etrafında örgütlemek benim mizacıma uygun bir şey değil…”(…)
“Ankara’ya döndükten sonra Mülkiye’de kalıyordum. Suat Derviş Hanım, beni Meclis bahçesinde çaya çağırdı. Gittim. Daha önce kendisini tanımıyordum, güzel, yaşlıca, topluca bir hanımdı. Birkaç hoşbeşten sonra ‘Neriman Hikmet’le evlenmeyi düşünür müsün?’ dedi. Demek ki ona da söylemişler. Ben evlenmeyi düşünmediğimi söyledim. O da ısrar etmedi, ayrıldık. Aradan epey zaman geçti. Biz Munise’yle evlendik, Bir gün Mülkiye’ye Neriman Hikmet geldi. Oturduk, konuştuk. ‘Evlenmişsin, karını görebilir miyim?’ dedi. Beraber eve geldik, Munise’yi gördü. O gece de bizde kaldı. Ayrılırken Munise’yi beğendiğini söyledi. Sonra bir daha görmedim. Ama gazetelerden evlendiğini, daha sonra da öldüğünü okudum.”(AÖ/EZÖ)
* Kıyı Dergisi, Kasım-Aralık 2008-205. sayı.