İçim daralır ara sıra. Diken üstü oturmaktan, kendimi salamamaktan, uniseks kurallardan... Üstüne bir de kadın olmaktan. Bilsem ki kendim görmeyecek beni, salarım isteklerimi. Bilsem ki ciddiye alacak herkes beni, söylerim bir bir aklımdakileri. Kafam bi dünya tembih dolu, kemikleşmiş yargı dolu. Öyle ben ki hepsi, silkelesem her birini ortada "ben" kalmayacak.
Ne yapsam da delirsem, huyuna gittiğim kabullerden, ayıba kaçacak her şeyi ayıklayan beyin süzgecimden, herkesçe sevilmezsem, düşeceğim "kötüyüm ben" histerisinden.
Rakının dibi, aşkın beteri, acının kifayetsizi, hakkın adaletsizliği, zalimin, mazlumları ölümle yeksan edişi. Gene de mengene vazifesinde "seviyeli" olma zorunluluk hali.
Çatal bıçaklı medeniyet serisinden zahmetli akşam yemekleri,
Kederinden ölsen terk edemeyeceğin vakur olma ehemmiyeti,
"Elimi nereye koysam da mekâna yakışsam uleen" özgüven problemi,
Pamuk ipi üzerinde, ha düştü ha düşecek sevgi cambazlığı gösterileri,
Samimiyetsizlik gocunmalarından dile pelesenk olmuş "ama samimiyim bak" önlemleri,
Fiilin yetkinliğinden bihaber, teorik bıyık altı malumatfuruş nasihatleri,
İç sızlatan, gel gör ki pembe yalan olmasıyla aklanan iltifat seçkileri,
Seyri bile utandıran, kıvrılmış gerdanların rica minnet halleri...
Alıp başımı gitsem. Aklımı bir süreliğine, iyi insanlara emanet etsem.
Desem: "Hayrını görün, biraz da deliliği denesem." Açıklama yapsam üstüne: "Travma etkisiyle birikmiş birçok sosyal fantezim var, içimde kalmasın, bir an önce uygulamalarına geçsem".
Gülseler bana akıllı akıllı. "Yolun açık olsun" deseler, en romantik sulusepken dileklerini arkamdan dökseler.
Yollara düşsem acele acele. Toplansak komitelerde; çocuklar, kadınlar, yaşlılar, sakatlar, lezbiyenler, geyler, biseksüeller, trans bireyler, köleler, yerliler, itelenenler, görmezden gelinenler... Kursak BSBSB (Bundan Sonra Böyle, Sen Bilirsin) örgütünü.
Lüks bir restorana gitsem sonra. Kodaman sofralardan tadımlık lokmalar yuvarlasam. Ziyan edecekleri salata sularına ekmeğimi bansam. Çıkarken de "Yiyin ulan Allahsızlar" bıçkın edebiyatını üzerlerine salsam.
Düşsem bir sınav ortasına, dayasam kalemi muallimin başına. Bağırsam "Yeter hocaaa! Talebeler, bırakın lan siz de kalemleri!"
Aynı kalemle -bu sefer hırkamın içinde- bir banka soygununa karışsam. Güvenlik görevlisi karşılasa bizi. Tebessümle dese ki "Vayyy hırsızlar hoşgeldiniz, "Banka kurmanın yanında banka soymak ne ki!* Hayhay buyurun içeri."
Bir bir boşaltsam gökdelenleri. Havaya uçursam meymenetsiz görüntülerini. Molozlarını Berlin Duvarı gibi açık artırmaya çıkarsam. Elde edilen geliri de zamanında bu gökdelenlerin manzarasını bozan gecekondu sakinlerine bağışlasam. İlk defa zenginin malı yormasa çenelerimizi, mutlu etse bizi.
Oldu olacak haftanın iki günü de yağma festivalleri. Doysa millet çaputtan, beyaz eşyadan bilumum metadan. Özgürleşsek hani. Sokaklara oradan da kırlara atsak kendimizi.
Sayın ilgili görevde üst yetkili "erkek", yarım saatliğine ödünç verir misin bedenini?
Kaptım mı bedeni! Tüm kanallara naklen bağlanacağımın emrini salsam. Desem "Tüm politik tutsaklara özgürlüklerini geri veriyorum. Tecavüzcüsü, şikecisi, rüşvetçisi, insan öldüreni, "haksız" yere gasp edeni ve benzerlerini halkın meclislerindeki kararlara bırakıyorum. Tüm cezaevlerini şuan itibariyle evsizlere, oyun alanı arayan sebilere, atölye arayan sanatçılara bırakıyorum. Şimdi kapatın TV'nizi. Sevgilinize, eşinize, dostunuza, kardeşinize alayı sevdiklerinize ayırın değerini "değersizleştirdiğiniz" vakitlerinizi."
Bedenime dönsem geri. Üç beş kafadar varsak Ankara'ya. Dayansak meclisin kapısına. "Yatıya geldik temsilciler!" diye attık mı naralar kapılarında. İçeri alınsak derhal. Ninnilerle uyutsak mebusları. Vefa borcu bu. Az mı uyuttular bizi.
Aaaa bir bakmışım sosyalisti, anarşisti, feministi, ekolojisti, komünisti alayı aktivisti kentlere, köylere, "ne işin var la burada" diyeceğim yerlerde, travma etkisiyle oluşan sosyal fantezilerinin peşinde.
Meğerse peş peşe görev dağılımı yapmışız. Bana düşenler de naçizane bunlar olmuş. Adı da "Ciddiye Alınmayan Don Kişotların Devrimi" olmuş. (Fİ/HK)
* Bertolt Brecht'in sözü