Türkiye tamamen kilitlenmis durumda. Konu malum: domuz gribi. Bu pandemik hastalık Türkiye'de hemen herkesin bir numaralı kaygısı bu aralar. Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında benim gibi aşı olanların sayısı ürkütücü biçimde az. Astımlı, kronik hastalar bile inatla aşı olmuyorlar.
Bir bildikleri olsa gerek! Özellikle çocukları olan hanehalkları aşı yaptırıp yaptırmama konusunda tam bir kafa karışıklığı yaşıyor. Medyanın son günlerdeki degişmeyen konularından birisi. Tam bir kör döğüşüdür gidiyor. Abbas Güçlü'nün Kanal D'deki programında saygın bir doktor, Dr. Haluk Eraksoy, gençleri aşı yapmaya ikna etmek için elinden gelen herşeyi yapıyor. Bir başka doktor, "evet iyi olur yapılsa, amma ben yaptırmam, ben zaten emeki doktorum" diyor. Adı Ahmet Rasim Küçükusta. Uzmanlığı Eraksoy gibi virüsler ve aşı da değil. Birşeyler bilip de söylemeyen siyasetçilerin edası var onda.
Milletin kafası iyice karışıyor haliyle. Televizyon programlarında halka sorulduğunda "Başbakanımız yaptırmayacağı için ben de yaptırmayacağım" diyenler de oldukça fazla. Belli ki liderinden etkileniyor birçok insan Türkiye'de. Devlet Bahçeli de "Domuz gribi ölümlerine inanmıyorum. Hiçbir önlemim yok. Her şey Cenabı Allah'ın takdiridir" diyerek tarihe bir not düşerek hepimizi aydınlatmış oldu! Hem dünya görüşünü hem de bilimsel yaklaşımını görmüş olduk, halkın bilgilenmesi açısından çok hoş oldu.
Bir de tabii İslam dini için domuzun farklı bir yeri var, muhtemelen bazı kişiler çocuklarını, torunlarını domuzla ilgili herşeyden, domuz gribi aşısı dahil, esirgemek istiyorlar. Kimbilir.. Kaç kişi ve kim bunu böyle yapıyor, bilmiyoruz tabii. Böyle kaygıları olanların sayılarının çok olmayacağını ummaktan başka birşey elden gelmiyor. (Bir gazetede çıkan şu yazıyı okumaz, bu zihniyeti görmezseniz sahiden eksik kalırsınız.)
Konunun çetrefilli olduğu zaten ortada. Bu salgın hızla yayılıyor. Gerçi ölüm oranı oldukça düşük, bazı tahminlere göre hastalığa yakalananların binde biri. Ama hızlı yayılınca, yani sayı çok artarsa, ölen insanların sayısı da hızlı artacak gibi görünüyor. Aşı sonuç vermezse oldukça hazin tablolar görmemiz işten bile değil. Umalım ki böyle birşey hiç gerçekleşmesin.
Tayyip Erdoğan dahil birçok kişi aşının bireysel bir seçim meselesi olduğunu söylüyorlar. Herkes araştırıp kendi kararını kendisi verecek! Kulağa hoş ve mantıklı gelen neoliberal bir söylemle karşı karşıyayız. Bıçak sırtında bir karar ama neoliberal ideolojiyle son derece uyumlu. Adeta borsada ve piyasadaki ekonomik aktörlerin belirli bir bilgiye sahip olduktan sonra istedikleri yatırımlara girişmesi gibi birşey. Ama piyasa ekonomisinin zaten en büyük zaaflarından birisi bazılarının daha iyi, daha derin bilgiye sahip olması, küçük yatırımcıların ise bu konuda daha dezavantajlı olması, biliniyor ki, ciddi bir sorun teşkil edebiliyor.
Piyasa ekonomisinde, tamam iyi güzel de, yeterli enformasyonu olmayan küçük ve zayıf yatırımcılar için strateji üretmek son derece zor, kararların yanlış anlınması yaygın raslanan bir tutum. Domuz gribi vakasında da öyle: konu direk bilimi ve halk sağlığını ilgilendirdiği için gözlerin bilim insanlarına çevrilmesi beklenirken bu ne kadar oluyor epey tartışmalı. Kaldı ki oralarda da farklı düşünenler var. Böyle bir durumda gönül ister ki bilim kurullarının dediklerini izleyip ülkece bir politika oluşturulabilinsin. Herkes kendi kararını yine kendisi versin ama referans noktaları konunun uzmanlarından alınsın. Herkes gereği gibi çağdaş bilimsel biçimlerde aydınlatılsın.
Bana ilginç gelen bir konu da bazı sosyalist arkadaşlarımın domuz gribine karşı takındıkları tavır oldu. Biliniyor ki neoliberalizm sosyalistlerin uzun yıllardır eleştirdikleri bir ideoloji. Neredeyse tüm kötülüklerin asli kaynağı olan neoliberal kapitalizmin eleştirisi sosyalistlerin adeta bir "takıntısı" olmuştu. Çok da haksız değillerdi. Neoliberalizm eğer bir söylemse, bu söylemin en merkezi karakteristigi bir "kamusal fayda" fikrinin reddiyesi üzerine bina edilmesiydi. Gerçi bu söylem artık ekonomik alanda 2008 kriziyle oldukça ciddi yara aldı, ama etkisini yitirdiğini soylemek için henüz erken.
Besbelli sosyalistlere bile bulaşmış biraz neoliberalizm. Oysa sosyalistlerin bir "kamusal fayda" adına konuşmaları gerekmez mi? Bunları herkesin önünde güçlü bir şekilde dillendirmeleri boyunlarının borcu değil mi? Tartışmak lazım. Dikkat edilirse sağlık çalışanları bile aşılanmada zorunlu tutulmadı. Oysa onların hastalık kapması çok daha olası olduğundan işlerine gelememeleri durumunda hastalarına gereken itinayı gösterememeleri ihtimal dahilinde ki bu da halk sağlığı açısından son derece önemli sonuçlara yol açabilir. "Halk" lafı son otuz yıldır alerji yarattığı için neoliberalizmde "halk sağlığı" da önemsenmiyor.
Eğer böylesi kritik bir noktada sosyalistler "kamusal fayda" temasını işlemeyeceklerse ne zaman işleyecekler?! Doğrusu insana tuhaf geliyor. Toplumsal sınıflar, etnik kimlikler ve "ezilenler" hakkında bu kadar duyarlı olan kesimlerin tüm toplumu kucaklayan bir sorunda alternatif bir söylem geliştirmemeleri sahiden biraz ironik olacak. Belki vardır da benim gözüme çarpmamışsa şimdiden tüm kalbimle onlardan özür dilerim.
Söz "ezilenlerden" açılmışken bu domuz gribi meselesinin sınıfsal boyutunu tartışmadan olmaz. "Doğal seçilim" kuramının da öngördüğü gibi, büyük doğal afetler en çok da yoksulları vurur. Salgın hastalıklar tüm tarih boyunca yoksulları zenginlerden daha fazla etkilemiştir. Zenginlerin diyetleri besin değeri yüksek yiyeceklerden oluşurken (malum besin zincirinin tepesinde olmalarından dolayı) yoksullar için bu söz konusu değildir.
O nedenle de yoksulların bağışıklık sistemi elbetteki daha zayıftır. Hal böyle olunca da, tüm salgın hastalıklarda, özellikle de pandemilerde, asıl büyük fatura her zaman yoksul insanlara kesilir. Ayrıca besin zincirinin tepesindekilerin sağlık hizmetlerine ulaşma kolaylıkları da bu sarmalı tetikler. Tamiflu'larla, pahalı antiviral ilaçlarla ve pahalı, egzotik ve besleyici besinlerle donatılmış üst sınıflar için sorun çok daha kolay atlatılabilirken yoksullar için ne tür stratejiler geliştirmelidir sosyalistler? En ucuz ve en etkili korunma yöntemi olan aşı için kampanya yapmalı mıdırlar? Böyle bir kampanyanın riskleri neler olabilir? Acilen tartışmak lazım.
Eğer böyle bir konuda "kamusal fayda" ve "toplumsal" olan üzerine kafa yorulup projeler üretilmeyecekse "1980'lerden beri neoliberal kapitalizmin sonucu emekçilerin işlerinden aşlarından edilmeleri..." gibi söylemler bu saatten sonra kime inandırıcı gelecek?(AK/EÜ)