İstanbul'da hava çok sıcak, neredeyse nefes alınmıyor, cumartesi (24 Temmuz) akşamı Türkiye basının bütün eski kalemleri Dolmabahçe Sarayı'nın bahçesinde, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgülüğü Ödül Töreni için bir araya gelmiş. Eski kalem demem boşuna değil, yaş ortalaması oldukça yüksek, orta yaş grubundan ve genç kuşaktan neredeyse kimse yok, çalışmak için orada bulunan basın mensupları hariç...
Ödül töreni, hava kararmadan, saat 20:00 sularında başlıyor. Benim için mühim gece, birçok sevdiğim insan sahnede olacak. Öncelikle bianet elbette. Kurum dalında bu yılki ödülün sahibi. Ödül komitesi "alternatif ve hak odaklı gazetecilik alanında yapmış olduğu çalışmalar ile demokrasinin gelişimi, bilgi edinme hakkı ve yurttaşlık bilincinin yerleşmesi konusundaki emekleri için" bianet'i ödüllendiriyor. bianet editörlerinden Erol Önderoğlu sahnede, basın ve ifade özgürlüğü konusunda çok önemli sözler söylüyor, tarihe not düşüyor.
Sonra, sevgili arkadaşlarım Radikal muhabiri İsmail Saymaz ve Express yazarı İrfan Aktan, kendisini tanımasam da arkadaşım saydığım Azadiye Welat muhabiri Vedat Kurşun... Hürriyet Gazetesi yazarı Sedat Ergin de ödül alan isimlerden.
Hapiste olan ve hapse girme tehlikesi taşıyan bütün gazeteciler adına alıyorlar Basın Özgürlüğü ödülünü. Vedat Kurşun halen Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde. Onun yerine babası Şükrü Kurşun gelmiş ödülü almaya.
Önce Şükrü Kurşun yaklaşıyor mikrofona. "Keşke Kürtçe yapsa konuşmasını" diye geçiriyorum içimden ki, başlıyor Kürtçe konuşmaya, bir kaç cümle sonra Türkçeye geçiyor. Törenin ardından ne dediğini soruyorum Şükrü abiye, herkese hoş geldiniz dedim, teşekkür ettim diyor. Kürtçe konuşmasının yanında, Türkçe söyledikleri de çok önemli. "Türk ya da Kürt, ifade özgürlüğü nedeniyle başı dertte olan herkesin yanında olun" diyor Şükrü Kurşun. "Oğlum Vedat Kurşun, kimseyi öldürmemiş, kimsenin hakkını yememiş, gerçekleri yazdığı için kendisine 166 yıl 6 ay ceza verilmiştir. Türkiye ve dünya kamuoyuna sesleniyorum, herkesin düşünce özgürlüğüne sahip çıkılmalı. Bu ödül ne yazık ki cezaevine gidecektir" diye ekliyor. Oğlunun selamlarını iletiyor ama hapiste bir çok başka gazeteci olduğunu da anımsatıyor. Onları da unutmayın diyor.
Ardından İrfan Aktan çıkıyor sahneye. Daha önce bize Naze:Bir Geçiş Öyküsü kitabında hikayesini anlattığı babaannesinden bir sözle başlıyor konuşmasına, sırtınızdan sıpa eksik olmasın dermiş Naze nine. Onu anıyor İrfan. Ardından da Express davası sürecinde destek olan herkese teşekkür ediyor.
Son olarak da İsmail geliyor sahneye, ödülü bir kaç kişiye ithaf edeceğini söylüyor: Bandırma'da çıkar odaklarıyla mücadele ederken öldürülen Cihan Hayırsevener, Adıyaman'da sürekli ceza alan Hacı Boğatekin ve 22 Temmuz 1980'de öldürülen Demokrat Gazetesi muhabiri Recai Ünal...
Son zamanlardaki yazılarından çok şey öğrendiğim Sedat Ergin'in konuşması bir gazetecilik dersi niteliğinde. Basılı hali bir yerlerde olsa keşke dedirtiyor insana.
Ödüllerden sonra, sürekli basın kartı taşımaya hak kazanan isimlere plaketlerini vermeye geliyor sıra. Alfabetik sıradan en başlarda Abdurrahman Dilipak var. Dilipak gelememiş, yerine Şanar Yurdatapan çıkıyor sahneye, plaketi veren de İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu. Mutlu biraz şaşırıyor Dilipak yerine Yurdatapan ile karşılaşınca. Henüz İstanbul'da yeni olduğundan herhalde sayın Vali, yoksa bir kaç zamana alışır bu ikilinin birbirlerinin yerine geçme başarılarına...
Sürekli basın kartı alanlar arasında arkadaşım Ayda Özlü Çevik de var. Aile fotoğrafı onun da plaketini almasıyla tamamlanıyor, o gece orada olma sebeplerimizden biri de o çünkü.
Tören bitiyor. İrfan, İsmail, Vedat'ın babası Şükrü Kurşun, herkes mutlu. İsmail sahneden indikten sonra, iki kişinin yanına geldiğini, Recai Ünal'ın sınıf arkadaşları olduğunu söylüyor, keyfi yerinde. İrfan Aktan Sedat Ergin ile dava sürecini konuşuyor. Erol Önderoğlu bianet adına tebrikleri kabul ediyor. Şükrü Kurşun ise, benim de dahil olduğum pek çok insan tarafından sarmalanıyor, Vedat ile ilgili durmaksızın sorulan sorulara yanıt veriyor, onun da keyfi yerinde görebildiğim...
Yemek başlıyor, herkes bir kenarda yemeğe koyulmuşken, bir arkadaşım, sinirlice, geliyor yanımıza. Tesadüfen birlikte yemek yemek durumunda kaldığı birkaç gazeteciye dokunmuş(!!!) belli ki Şükrü Kurşun'un Kürtçe konuşması. "Biz hiçbir şey anlamadık" demişler, ardından da belli ki hadlerini aşmışlar, neyse ki bizimki had bildirme görevini başarıyla yerine getirmiş. Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödül Töreni'nde ne işleri olduğunu anlayamadığımız bu gazeteciler! canımızı sıkmadılar elbette, sadece öyle özgürlük diyerek falan olamayacağını, daha yürüyecek çok yol olduğunu anımsattılar. İyi de oldu.
Bunu da kulağıma küpe yaparak, sevgili arkadaşlarım İrfan, İsmail ve Vedat'ı, Sedat Ergin'i ve tabii ki bianet'i kutluyorum. Nice ödüllere! (ÇM/TK)