Barış ve Demokrasi Partililerin (BDP) dokunulmazlıklarının kaldırılması bir kez daha gündemde ve bu kez iş ciddi. İnsan gayrı ihtiyari "bu kadar saçmalamazlar herhalde" diye düşünüyor ancak ne yazık ki saçmalamanın bir başı sonu yok. Üstelik toplumun bir kesimine saçmalık gibi görünen, diğer kesimin varlık koşulu haline dönüşüvermişse; saçmalık beklentisinin makul sınırı da kalmıyor.
Aynı siyasi hareketin üyelerinin dokunulmazlığı daha önce de kaldırılmıştı. 1994 yılında DEP'li milletvekillerinin dokunulmazlıkları linç kampanyası sonunda, Meclis'teki yüz kızartıcı tartışmaların ardından kaldırılmış, milletvekilleri dışarıda bekleyen polis arabalarına ite kaka bindirilmiş, yargılanıp yıllarca cezaevinde kalmışlardı.
Geçenlerde üst düzey bir Adalet ve Kalkınma Partili (AKP), "daha önceki nahoş görüntüler olmayacak" dedi. Anlaşılan arabalara ite kaka bindirilmeyecekler, eğer dokunulmazlıkları kalkarsa. İnsanın içi rahatlıyor tabii bu teminat karşısında. Yaşasın demokrasinin ilerisi! Allah muhafaza AKP ileri demokrasisi olmasaydı, aynı görüntülere maruz kalabilirdik demek ki.
Bu yazıda, uzun uzadıya dokunulmazlık kurumundan, Türkiye tarihindeki, anayasacılığındaki yerinden, gerekçelerinden söz etmeye gerek yok. Özü şu: Eğer kaldırılırsa, milletvekilleri "yargılanabilir" hale gelecek. Yargılamanın sonunda milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı hüküm giyerlerse üyeliklerini kaybedecekler. Belki de cezaevine girecekler.
Söz konusu kişiler, en ciddi sorunumuz olan Kürt sorununun Meclis'teki muhatapları! "Şaka gibi" denilebilir ancak böyle şaka düşman başına. Anayasacılık tarihimizde, üzerinde en riyakâr yorumların yapıldığı kurumdur, "yasama dokunulmazlığı". 1982 Anayasası'nın yarısından fazlası değişti, bu kurumun kılına dokunmadılar. Maddedeki hiçbir aksaklığı da gidermediler. Giderilmeyen sorunlar (özellikle 14. madde istisnası) nedeniyle milletvekilleri şu anda cezaevinde ve dolandırıcılıkla itham edilenlere reva görülmeyen, BDP'lilere görülmek istendiğinden onlar da ceza riskiyle karşı karşıya.
Her neyse, gelelim bu yazının kaleme alınma nedenlerine. Temelde iki gerekçe var:
İlki, "grup kararı almıyoruz" saçmalığında. Başka sözcükler de geliyor insanın aklına ancak yazılamıyor ne yazık ki. AKP'lilerin bu ifadesinden sonra, muhtemelen anayasacıların tamamı "acep yanlış mı hatırlıyoruz?" diye düşünüp anayasaya bakmıştır. Çünkü Anayasa'ya göre, Meclis'teki siyasi parti gruplarınca, "yasama dokunulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz". Yani "almıyoruz" diyorlar ya; zaten "alamazlar". Açıkça yasaklanmış. Peki bu "lütuf" hali nedir? Muhtemelen insanların AKP korkusundan okumayı da unuttuklarını düşünüyorlar. Aklıma başka bir açıklama gelmiyor.
İkincisi, olası bir "kaldırma" durumuna ilişkin. Olabilir; diyelim ki kaldırıldı. Hemen Anayasa Mahkemesi'ne başvurulacak. Mahkeme "iptal talebini" on beş gün içinde karara bağlayacak. İptal ederse, milletvekilleri zırhı yeniden kazanacak. Etmezse, yargı faaliyeti sürecek. Bu aşama çok kritik çünkü Anayasa Mahkemesi, iptal istemini ele alırken birkaç ölçüt uyguluyor. Bunlar, 1963 tarihli Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğü'nde yer almaktadır (md.139-144). "Alt Komisyon raporu" başlıklı 140. maddenin ilk fıkrasına göre; "Bir Cumhuriyet Senatosu üyesine suç teşkil eden bir fiil isnat edilir ve Alt Komisyon isnadın ciddiyetine ve yasama dokunulmazlığının kaldırılması talebinin siyasi maksatlara dayanmadığına kanaat ettirir ve kovuşturma konusu olan fiilin kamuoyundaki etkisi bakımından yahut üyenin şeref ve haysiyetini koruma yönünden dokunulmazlığın kaldırılmasında zaruret bulunursa yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında gerekçeli bir rapor düzenleyerek Anayasa ve adalet Komisyonuna sunar".
İşte Anayasa Mahkemesi, iptal istemini değerlendirirken bu ölçütlere başvuruyor. Eğer ölçütlerden birine uyulmamışsa, örneğin, kaldırma kararının siyasi gerekçelerle alındığı açıksa; kaldırmada kamu ya da kişi için yarar yoksa karar iptal edilmektedir. Haliyle, AKP'lilerin sürekli olarak görüş beyan etmeleri aslında ironik şekilde mahkeme karşısında BDP'lilerin elini güçlendiriyor. Suçlamanın ciddiyeti tartışılır; niyetin siyasi olduğunu ise sokaktaki çocuk söyleyebilir. Tabii Mahkeme DEP'lilerin dokunulmazlığının kaldırılmasında bir siyasi saik bulamamıştı! Bu da ayrı mesele. Demek ki bu süreçte, Anayasa Mahkemesi'nin de bir yargı organı olduğunu ve hele ki böylesi davalar açısından varoluş amacının, nihai olarak "adaletin tesisi" olduğunu hatırlamasında yarar olacaktır.
Anayasa'da yasaklanmış olan "yargıyı etki altına almak" ile demokratik bir kamuoyu oluşturup yargı kararlarını, hukuk sınırları içinde etkilemeye çalışmak başkaca şeylerdir ve ikincisi her uygar ülkede mümkün ve gereklidir. Eğer dokunulmazlıklar kaldırılırsa, sonraki birkaç hafta içinde, bu ülkenin tüm aklı başında insanları söz konusu kararların siyasi saiklerle alındığını yüksek sesle duyurmalı ve Anayasa Mahkemesi'ne görevini tekrar tekrar hatırlatmalıdır. BDP'lilerin "karşılaşma" görüntülerini onaylar ya da onaylamazsınız. Ancak bu yapılan (açıkça, "negatif ayrımcılık!") tartışamaya yer bırakmayacak şekilde, bir linç kampanyasının ürünü. İktidar ve çevresi şuurunu kaybetmiş olabilir; etmeyenler de var. (MS/EKN)