Ahmet Kaya, toprağı bol olsun, "Dokunma Yanarsın" diyordu bir türküsünde. Bir diğer Ahmet de (Şık) o türküyü söylerken başına neler geldi. Ahmet Şık, polis tarafından götürülürken ne diyordu? "Dokunan yanan arkadaşlar." Kime? Ergenekon'a tabii ki...
Evet, Ergenekon; adına ister terör örgütü deyin ister darbe yapılanması böyle bir realiteyle karşı karşıyayız. Bugüne kadar aralarında çok sayıda kamu görevlisinin de olduğu yüzlerce kişi gözaltına alındı, sorgulandı ama hiçbiri medya dalgası kadar ses getirmedi.
Neden? Çünkü, son operasyonda gözaltına alınan iki isim Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın bu hadiselerle bağlantısı aklıselim sahibi olanlara "Ne ilgisi var" dedirtti haklı olarak. Elbette bu hadiseden sonra yüzlerce yazı yazıldı, yorum yapıldı ama bence bu olayın üzerinde durulması gereken en önemli hususlarından biri gazetecilerin meslektaşları ile ilgili verdiği sınavdır.
Bianet'te Nadire Mater, Alper Görmüş'ün Taraf gazetesindeki "Zor yazı..." başlıklı yazısına bir eleştiri getirmişti. Ben de bu konuyla başlamak istiyorum. Görmüş, medya eleştirisi alanında yaptıklarıyla benim de Medyakronik zamanında beri takip ettiğim, yazdıklarına önem verdiğim bir isimdir. Ancak Ahmet Şık'la ilgili şerhini düşerken sarf ettiği cümlelere katılmam mümkün değil.
Velev ki "Darbe Günlükleri"ni herkes gibi sonradan görmüş olsun Ahmet Şık. Bu toplamda Nokta dergisinin bir başarısı değil midir? Biz Nokta dergisini isimler üzerinden takip etmedik ki, ortaya konulanın kolektif bir gazetecilik başarısı olduğuna inandık ve ona göre destekledik.
Peki, Alper Görmüş'ün "Darbe Günlükleri'ni ben kısalttım" vurgusunun gerekçesi nedir? Bundan dolayı yargılandığı mı? Görmüş'ün günlükler yayınladıktan sonra yargılanması, Ahmet Şık'a bu şekilde sahip çıkmamasını gerektirir mi? Açıkçası ben Görmüş'e ve o mealde yazılar yazan diğer Taraf yazarlarına bunu yakıştıramadım.
Neticede Ahmet Şık'ın nasıl bir gazeteci olduğunu ve kimsenin haberini sahiplenmeyeceğini de bilmek gerekir. Medyadaki genel bir bilgi yanlışı ya da algılanmasının Şık'a tahvil edilmesi vahim bir hata. Ayrıca, Taraf gazetesinin genel olarak bu gözaltılara neredeyse Başbakan'ın "Gazetecilikten tutuklanmadılar" açıklamasına paralel bir tavır göstermesini bugüne kadar yaptıkları Ergenekon yayınlarıyla çelişkili buluyorum. Çünkü Nedim Şener'in de Ahmet Şık'ın da kim olduklarını gayet iyi biliyorlardır.
Roni Marguiles'in bugünkü yazısındaki "Onları tanıyor olsaydım bile iyi çocukturlar demezdim. O nedenle Taksim'deki eyleme gitmedim" yollu cümlesi de bu genel bakışın alametifarikası. Hatta Melih Altınok'un dünkü yazısı da. Peki gün gelip de Taraf gazetesinin yazarlarından biri Ergenekon'dan gözaltına alınsa bu sefer çıkıp, " Taraf'ta yazıyor, Ergenekon'la işi olmaz" diyebilirler mi?
Taraf gazetesinde yazan gazetecilerin tek derdi darbe günlüklerini Alper Görmüş'ün yazdığı gerçeği midir? Yoksa gözaltına alınan gazetecilerin yaptıkları haberlerle, yazdıkları kitaplarla ilgili değiller mi? Bu temkinlilik neden? Şık ve Şener'in gözaltına alınmasına tepki göstermek de Ergenekon taraftarlığı mı yoksa Taraf'a göre?
Gazetecilik örgütlerine çağrı
Türkiye'de binlerce gazeteci çok korkunç koşullarda çalışıyor. O nedenle faaliyet gösteren gazetecilik örgütlerinin sadece haksız gözaltıları değil Türkiye'deki tüm gazetecilik falsolarını görmeleri gerekiyor.
Bugün Kürt basın emekçileri gözaltında, Erol Zavar'ın durumu ortada, birçok gazeteci ölümle tehdit ediliyor, gazeteciler düşüncelerinden dolayı yargılanıyor, hapislere atılıyor, yukarıdaki örnekte olduğu gibi birbirine destek vermiyor ezcümle filler tepişiyor çimenler eziliyor...
Gazetecilik örgütlerinin bir araya gelip topyekun mücadele etmesi ve yaşanan haksızlıklara karşı sesini daha gür çıkarması şart. İşte o zaman belki bir şeyler değişebilir... (UB/EÖ)