Yumurta dondurma (egg freezing/yum-don) kadınların yumurtalarının daha sonra kullanılmak üzere saklanması işlemi. Yumurta dondurma yeni bir teknoloji, ancak uygulama oranı 2012 yılında Amerikan Üreme Tıbbı Topluluğu’nun (ASRM - American Society of Reproductive Medicine), yumurta dondurma yöntemi üzerindeki deneysel (experimental) etiketini kaldırmasıyla arttı.
ASRM, yaklaşık 1000 tane basılmış bilimsel makalenin incelenmesinden sonra, bu yöntemin güvenilir olduğuna ve bir üreme yöntemi olarak önerilebileceğine karar vermiş. Fakat yine aynı topluluğun verilerine göre bir kadının dondurulmuş yumurtalar kullanılarak hamile kalma olasılığı, en iyi ihtimalle, yüzde 13,2. Canlı doğum oranları da kadının yaşının artmasıyla birlikte azalıyor, bebeğin sağlıklı doğduğu en ileri yaş 44 olarak belirtilmiş [1].
ASRM, uygulama üzerindeki deneysel etiketini kaldırmış olmasına karşın, ancak erken menopoz veya kanser gibi üreme yeteneğinin kaybedilebileceği durumlarda kullanılmasını öneriyor, bir aile planlaması seçeneği olarak kullanılması için erken olduğunu da ayrıca vurguluyor.
“yum-don” iş hayatına girince...
Yumurta dondurma son yıllarda popülerleşince, bilişim teknolojileri alanında faaliyet gösteren dev şirketlerden ikisi, Facebook (FB) ve Apple, kadın çalışanlarının yumurtalarını dondurmak istemeleri durumunda masraflar için 20 bin Dolar ödeyeceklerini duyurdular.
ABD için bu işlemin ortalama maliyeti, 10 yıllık saklama ücreti de hesaba katılırsa, 15 bin Dolar civarında [2]. Bu durumda FB ve Apple’in ayırdığı bütçenin işlemin tüm masraflarını karşıladığı söylenebilir. FB, 2014 yılı içerisinde bu kararını uygulamaya başladı, Apple ise 2015 yılının başından itibaren hayata geçireceğini duyurdu.
Bu uygulamanın bilişim dünyasındaki şirketler tarafından başlatılması tesadüf değil. Amerika İstihdam İstatistikleri Kurumu’nun (Bureau of Labor Statistics) verilerine göre bilişim en hızlı büyüyen sektörlerden biri [3]. Çağın hızlı ve hatasız işlem yapma gereksinimi otomasyonun her alana girmesine vesile oluyor. Geliştirilen bir yazılım uygulamaya konduğu andan itibaren, bu yazılımın ve ilgili donanımın güvenliği, bakımı, devamlılığı, yeni ihtiyaçlara adaptasyonu, verilerin yönetilmesi gibi yeni ihtiyaçlar ortaya çıkıyor.
Okullarda herkesin temel bilgisayar bilimleri eğitimi alması gerektiği iddiasıyla çıkan bir proje olan code.org’un yürüttüğü kampanyaların destekçileri arasında FB, Dropbox gibi dev şirketler var. Proje sayfasında sunulan istatistikler [4], bilişim sektöründeki eleman ihtiyacı ile mevcut kalifiye eleman sayısı arasında bir açık olduğunu, aradaki farkın zamanla daha da artacağını gösteriyor. Bu veriler göz önüne alındığında şirketlerin, hazır yetişmiş elemanlarını kaybetmemek ve yetenekli bilişim uzmanlarını çekmek için yeni stratejiler geliştirmeleri anlaşılabilir.
Yumurta dondurma işleminin desteklenmesi bilişim şirketlerinin bu amaçla geliştirdiği stratejilerden biri. Bir uygulama - nadiren de olsa - hem işverenin hem de çalışanın faydasına olabilir. Yumurta dondurmaya ayrılan bütçenin her iki tarafın da yararına olduğu gibi bir ilk izlenime karşın meseleye biraz daha yakından baktığımızda durum değişebilir. Bu yazının amacı konunun çok boyutlu olarak ele alınması gerektiğine vurgu yapmak, bilişim sektörünün kendine has özelliklerini de hesaba katarak, meseleye çalışan açısından bir bakış atmak ve bu teknolojinin aile planlaması seçeneği olarak kullanılması söz konusu olduğunda olası etkiler bakımından hem kadın hem de dünyaya gelecek birey açısından bir tartışma yürütmek gerektiğine değinmek.
“Kariyerini dondurma, yumurtanı dondur”
Şirketler yum-don uygulamasını destekleme kararlarını, kadınlar ve erkekler arasındaki cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılmasında yeni ve büyük bir adım olarak sundular. Bu desteğin amacı, kadınların kariyerlerinde ilerlerken, “biyolojik saat”lerinin neden olduğu dezavantajı ortadan kaldırmaktı. Amerikan medyasında çıkan haberlerin pek çoğu da bu uygulamayı benzer bir yaklaşımla duyurdu: “yumurtanı dondur, istediğin her şeye sahip ol” (freeze your egg, have it all), “kariyerini dondurma yumurtanı dondur” (freeze your eggs, free your career) [5] gibi başlıklarla şirketlerin yumurta dondurma bütçesinin reklamını yaptılar.
Çocuk sahibi olmak söz konusu olduğunda “biyolojik saat”, kadınların belli bir yaştan sonra üreme kabiliyetini kaybetmesine işaret etmek için kullanılıyor. Kadın bedeninin “yaşlanma” süreci, tık tık işleyen, sürekli geçen zamanı ölçen bir saate benzetildiği anda büyük bir endişe kaynağına dönüşüyor zaten başlı başına. “Biyolojik saat” kavramıyla tanımlanan bu durum ayrıca cinsiyet eşitsizliğinin nedenlerinden biri olarak değerlendirilip buna ilişkin çözümler aranıyor (iyi niyetle, sunulan önerilerin birer çözüm arayışı olduğunu varsayalım). Fakat bütün bu arayışlar pek çok yerde karşımıza çıkan “Kadınlar ve erkekler eşit değildir, bir kere biyolojileri farklıdır” söylemini yeniden dillendiriyor aslında. Bu yazının en temelde ele aldığı esas nokta tam da burası: Cinsiyetler arasındaki eşitsizliğin nedenini biyolojik farklılıklar olarak sunmak, bu tartışmaya belli (ideolojik) ön kabullerle girmek anlamına geliyor. Kadınların ya da kendini başka cinsiyetlerle ifade eden insanların, erkeklerle “aynı” olmak değil, biyolojik, fiziksel, kimyasal vb. farklılıklara rağmen ve bu farklılıklarla birlikte eşit haklara sahip olma talepleri var. Cinsiyetlerin getirdiği belirli biyolojik özellikler birer dezavantaj kaynağına dönüşüyorsa bunun sebebi günlük hayatımızı düzenleyegelen politikalardır. Sonuç olarak, Foucault’un tanımıyla bir kendilik-teknolojisi (self technology) olan yum-don, bireylerin, gündelik politikalarından ödün vermek istemeyen iktidarın (bu durumda dev yazılım şirketleri) öznesi olmaya devam etmek için başvurabileceği yöntemlerden biri olarak sunuluyor.
Kadınların iş hayatı ve çocuk arasında seçim yapmak zorunda kalmasının bahsi geçen politikara dayanan birçok nedeni var.
1. En önemlisi çocuk bakımının neredeyse tümüyle kadının sorumluluğunda olması. Bu sorumluluğu taşımaya çalışan kadının, çoğu işyerinde artık bir rutine dönüşmüş uzun ve “esnek” çalışma saatlerine uyması mümkün değil. Çocuk bakımının sorumluluğunun her iki ebeveyn tarafından da alınabilmesi için farklı düzenlemeler öneriliyor pek çok yerde. Örneğin, babalık izinlerinin arttırılması ve çalışma saatlerinin hem kadın hem erkek için düzenlenmesi, işyerlerinde kreşler açılması, profesyonel bakım hizmeti için bütçe ayrılması gibi düzenlemelerle çocuk bakımında kadının yükü azaltılabilir[6].
2. Çalışırken çocuk sahibi olmanın zorlayıcı yanlarından biri de çocuk doğduktan sonraki işe geri dönüş sürecidir. Konumuz bilişim sektörünün içinden gelen şirketlerin başlattığı bir uygulama olduğundan, aynı alan üzerinden tartışmamıza devam edelim.
Bilişim sektörü, kullandığı teknolojiler ve araçların devinimi sağolsun, çok hızlı değişen bir sektör. Temel yaklaşımlar görece yavaş yenilenmekle birlikte, aynı amaç için kullanılabilecek araçların çeşitliliği, açık kaynak kodlu yazılımların kalitesindeki artış, sürekli daha verimli teknolojilerin ortaya çıkması vs. sektör çalışanlarının her daim gelişmeleri takip etmesini zorunlu kılar. İş ilanlarında talep edilen uzmanlıklar 1-2 yıl içinde şaşırtıcı derecede değişir. “İşinizi iyi yapmanız” yetmez, sürekli yeni gelişmeleri, yaklaşımları takip etmek durumundasınızdır. Bu anlamda bilişim sektörü en talepkar alanlardan biridir. Başlangıçta, kendini geliştirme olarak görülüp olumlu bir şekilde nitelendirilebilecek bu gereksinim, çoğunlukla fazla mesai gerektiren iş yükü göz önüne alındığında zorlayıcı ve yıldırıcı olabilmektedir.
Bilişim sektöründe sürekli gelişen, değişen gereksinimlere iş hayatının içindeyken bile uyum sağlamak zorlayıcı iken, uzun süreli kopuşların işe geri dönme konusunda tedirgin edici olacağı aşikar. Bir kadın için çocuk dünyaya getirmek, hamilelik ve çocuğun ilk zamanlardaki bakımı ile birlikte ortalama 1 yıllık bir süre iş hayatından tamamen ya da kısmen uzaklaşmak anlamına geliyor. Bu kopuş sonrasında yeniliklere tekrar adapte olmak fazladan bir çalışma gerektiriyor. İş planlamaları genelde bu adaptasyon süreci hesaba katılarak yapılmadığından, çocuk bakımı da çoğunlukla eşit paylaşılmadığından, iş hayatına dönmeye çalışan kadının yükü hem evde hem işyerinde artmış oluyor.
Seçim meselesi...
Bir iş mülakatında “Yakın zamanda çocuk planınız var mı?” gibi bir soruyla karşılaşmak sıradan bir durum. Ben kişisel olarak, bu sorunun nasıl bu kadar açıkça sorulabildiğine hayret ettiğim iş görüşmelerine girdim. Pek çok başka örnek de verilebilir ancak çok yakın tarihte cereyan ettiği için Yunanistan’da gazetelere yansıyan bir olaya bakalım. Girit’in Iraklio şehrinde yaşayan bir kadın, işvereninin, hamileliğini sonlandırması için kendisine baskı yaptığını, aksi taktirde ödemelerini yapmayacaklarını söyleyerek tehdit ettiğini açıkladı [7]. Bu tip haberlerden sonra paylaşılmaya başlanan kişisel deneyimler bu durumların istisnai değil sistematik olduğunu gösteriyor. Hal böyleyken, çocuk doğurmak veya doğurmayı yumurta dondurarak ertelemek arasındaki “seçimin”, çocuk doğurmak ve çalışılan iş arasında bir seçime dönüşmesi çok olası. Bu durum zaten kendiliğinden, yumurtasını donduran kadını, çocuk doğurmayı tercih eden kadından daha cazip bir işçiye dönüştürecektir. Kadınları özgürleştireceği söylenen bu uygulama, böylelikle kadınlar arasında bir ayrımcılık aracına dönüşebilir. Çocuk doğurmak, ne evde ne de işyerinde kadınlara adil yaşama ve çalışma imkanı tanınmadığı için bir dezavantaja dönüşür.
Yumurta dondurmak ve sonrasında dondurulmuş yumurtalarla çocuk sahibi olmak cerrahi bir operasyonu da içerdiği ve üreme kapasitesini arttırmak için yoğun ilaç kullanımı gerektirdiğinden riskleri olan süreçler. Bu konudaki en yetkin örgütlerden biri olan ASRM’in verdiği istatistikleri ve uyarılarını yazının başında belirtmiştik. Hamile kalma olasılığı sunulan imajının altında olduğu, ayrıca ilgili uzun vadeli araştırmalar olmadığı için barındırabileceği risklerden ötürü sadece “zorunlu” durumlarda kullanılması öneriliyor. Hal böyleyken, teknoloji şirketlerinin bu işlemi bütçelerine eklemesi, medyanın da risklerden, olumsuz ihtimallerden bahsetmeden bir sigorta olarak pompalaması kadınların “seçim”lerini sonuçlar konusunda yeterince bilgilenmeden yapabileceklerini düşündürüyor.
Toplumun yeterince bilgilendirildiği, risklerden haberdar olduğu ve çocuk yapmanın bir dezavantaja dönüşmemesi için gerekli düzenlemelerin yapıldığı durumlarda belki bir seçimden bahsedilebilir. Fakat bu noktada da bu seçimi sadece “kadının kendi bedeni üzerinde söz hakkı olarak” görmek çok önemli bir meseleyi atlamamıza neden olacaktır. Yöntemin kendisinin ve dondurma işlemi sırasında kullanılan toksik maddelerin doğacak bebek üzerinde etkileri olabileceğini hesaba katmalı, uygulamayı hem kadın hem de dünyaya gelecek bireyin hakları açısından da değerlendirmeliyiz.
Sonuç olarak diyebiliriz ki cinsiyet eşitsizliğini giderdiği iddiasıyla uygulamaya konulan bir kendilik-teknolojisinin (yumurta dondurma) bir eşitsizliği gidermekten ziyade, o eşitsizliği yeniden üretmesi tehlikesi var. Ciddi etik, politik, psikolojik, fizyolojik sonuçları olan bu uygulamanın etrafında çok taraflı bir tartışma yürütmek için tüm bu katmanların üzerine eğilmek, gündelik hayatı düzenlemeye dair pratik önerilerimizi sunmanın yanında meselenin yüzeyden görünmeyebilecek nedenlerini ve sonuçlarını da değerlendirmek durumundayız. Teknolojiyi toptan kabul ya da reddetmenin ötesine geçebilecek her tartışma bize dayatılan beden politikaları konusunda daha bütünlüklü söz üretmemize katkıda bulunacaktır. (BA/AS)
[1] http://www.sart.org/Probability_of_Live_Birth_After_Egg_Freezing/http://www.sart.org/Probability_of_Live_Birth_After_Egg_Freezing/
[2] http://uscfertility.org/fertility-preservation/egg-freezing-faqs/http://uscfertility.org/fertility-preservatio
[3] http://www.bls.gov/opub/mlr/2012/01/art4full.pdfhttp://www.bls.gov/opub/mlr/2012/01/art4full.pdf
[4] http://code.org/promotehttp://code.org/promote
[5] http://www.businessweek.com/articles/2014-04-17/new-egg-freezing-technology-eases-womens-career-family-angsthttp://www.businessweek.com/articles/2014-04-17/new-egg-freezing-technology-eases-womens-career-family-angst
[6] http://www.evrensel.net/haber/97779/kadinlarin-bedeni-erkeklerin-politikasi