"Doğu-Güneydoğu'da Yoksullaşma ve Çözüm: Barış" başlıklı bir araştırma yaptınız. Böyle bir araştırmaya neden ihtiyaç duydunuz?
Bu, benim 20-25 yıldır uğraştığım bir alan. Daha önce '90 yılında "Doğu Anadolu'nun Hikayesi" başlıklı bir kitap yayımlamıştım. Zaman zaman bunu güncelliyorum.
Araştırmanızda, bölgenin göç, işsizlik, yoksullaşma, yatırım, kamu harcamaları ve yerel yönetimlerini ele aldınız. Araştırmanızın en çarpıcı sonuçları nelerdir?
Sonuçlar beklenmedik değildi tabi. Bana göre, devlet oraya kaynak aktarmış gibi görünüyor. Bölgeden topladığı vergiye göre devletin buraya yaptığı harcamalar çok yüksek görünüyor. Ama o harcamaların bileşimine baktığınızda, çoğunluğunun asker-polis harcamaları olduğunu görüyoruz. Bu durum Türkiye genelinde yüzde 13 olarak tespit edilirken, bölgede yüzde 30'a ulaşıyor. Demek ki, bölgede kimilerinin "düşük yoğunluklu savaş" olarak adlandırdığı şey, ciddi oranda vergi mükelleflerine bir maliyet getiriyor, oradaki savaş Türkiye'nin neresinde olursa olsun herkes için, kaynakların heba edilmesi anlamını taşıyor.
AKP'nin Gayri Safi Milli Hasıla'nın 2013'te kişi başına 10 bin doları bulacağı palavrası bölgeden bakınca nasıl görünüyor?
Yani bu bir kere Türkiye geneli için çok iddialı bir hedef. Dolarla milli geliri ölçmek zaten kendi başına yanıltıcı. Bugün ölçüldüğünde 5 bin dolar. 5 bin dolarlık bir refah seviyesi var mı Türkiye'de? Yok. Doların düşük değerde tutulmasından dolayı bu rakamlar yanıltıcı. Ayrıca da bu son 4-5 yıldır yaşanan büyüme sürecinin temposunun böyle istikrarlı bir şekilde devam etmesi de o kadar mutlak değil. Yani dış dünyada bazı dalgalanmalar yaşanıyor, içeride bazı sıkıntılar var. Dolayısıyla bu büyüme bu kadar tempolu devam eder mi, bu şüphe götürür. Kaldı ki bu bir ortalama. Bugünün 5 bin dolarıyla, 2010'ların 10 bin doları iki Türkiye ortalaması. Türkiye ortalaması demek, her bölgeye, her sınıfa aynı şeyin düşeceği anlamına gelmiyor. Özellikle Doğu-Güneydoğu bölgeleri, Türkiye ortalamasının çok altında.
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir sık sık tartışmalara konu oluyor. Baydemir şahsında yerel yönetimin AKP'ye isyanı haksız mı?
Araştırmada mahalli idarelere kullandırılan kaynaklar, kişi başına yerel harcama verileri de var. Orada görüyoruz ki Doğu ve Güneydoğu'daki illerin belediyelerinin bütçeleri, diğer batıdaki iller de, hatta başbakanın memleketi olan Rize'yle karşılaştırdığımızda çok düşük kalıyor. Dolayısıyla bu belediyelerin yönetimleri düşük bütçelerle hizmet vermeye zorlanıyorlar. Dolayısıyla, bölgedeki yerel yönetimler, kentte hizmet bekleyen nüfusun beklentilerine hiçbir şekilde cevap veremeyen bir çaresizlik içinde. Bahsettiğim gibi sürekli olarak kırdan kente bir göç söz konusu. Ama bu nüfus artışına karşılık, onlara kent hizmeti verebilecek kaynakları yok. Bunlar tabi ki haklı şikayetlere neden oluyor.
Asıl bölücü kim?
"Doğu-Güneydoğu'da Yoksullaşma ve Çözüm: Barış" araştırması, egemenlerin sahte birlik ve beraberlik söylemlerini tuzla buz ediyor. İki farklı dünyaya işaret eden araştırma, "asıl bölücü kim" sorusuna sömürgeci egemenler yanıtını veriyor:
- Türkiye'nin 21 ilini kapsayan Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşayan tahmini 12,5 milyon nüfusun işsizlik ve yoksulluk sorunlarına, özellikle bölgenin birçok ilinde süren "düşük yoğunluklu savaş" diye tarif edilen çatışmalar ve bölgeye dönük "asker-polis harcamaları"nın öncelik taşıması çözüm üretmiyor. AKP iktidarı döneminde de Türkiye bütçesinden bu 21 ile aktarılmış görünen kaynaklar, sivil nüfusun iş ve aş beklentilerinden çok, bölgede asker-polis harcamalarında kullanılmış, Türkiye'nin, çoğunluğu alt ve orta sınıflardan oluşan vergi mükelleflerinin vergilerinin de verimsiz kullanılmasına yol açmıştır.
- Devlet Planlama Teşkilatı'nın geliştirdiği ve 2003 yılında yayımladığı illerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında bölgenin 21 ilinden 17'sinin, Türkiye'nin 81 ilinin en alt 20'lik diliminde yer aldığı anlaşılmaktadır.
- Yeşil kartlı nüfus istatistikleri, AKP iktidarı döneminde nüfustaki yoksullaşmanın artmasının önemli bir göstergesi sayılmalıdır. 2007 yılı yeşil kartlı nüfus istatistikleri, yeşil kart kullanan nüfusu 8 milyon 633 bin dolayında belirlerken, bunların yüzde 41'inin , Doğu ve Güneydoğu'daki 21 ilde yaşadığı görülmektedir.
- Bölgede, 15-64 yaş grubundaki nüfusun, onca yoksulluğa rağmen "işgücüne katılma oranının" yüzde 41 dolayında ölçülmesi dikkat çekicidir. Bu, bölgenin işsiz sayısının eksik ölçülmesi sorununa da zemin hazırlamaktadır. İşgücüne katılma oranının Şanlıurfa-Diyarbakır, Mardin-Batman, Şırnak bölgelerinde yüzde 30'lara varan düşüklükte ifadesi, bu illerde işsizliğin görünenin çok üstünde olduğuna işaret etmektedir.
- 2002-2006 döneminde Doğu ve Güneydoğu'ya yapılan yatırımların, Türkiye toplamındaki payının yüzde 4.44 olduğu görülmektedir. Aynı dönemde yatırımlardan İstanbul tek başına yüzde 25 dolayında pay almıştır. İstanbul'un çevresindeki Kocaeli, Bursa, Tekirdağ gibi iller, yine teşvikli yatırımların toplandığı iller olmuşlardır. Öyle ki, 21 ilin toplam teşvikli yatırımları, aynı dönemde Bursa'nın tek başına aldığı yatırımların altında kalmıştır.
- Doğu ve Güneydoğu illeri, mahalli idare harcamalarından aldıkları paylar itibariyle de 81 il sıralamasının en alt kısımlarında yer almaktadırlar. Kişi başına mahalli idare harcamasının Türkiye genelinde 429 YTL olduğu 2006'da, bölge illerinden sadece Tunceli, bu ortalamanın üstünde kalmış, geri kalan 20 ilin kişi başına yerel yönetim harcaması 250 YTL'nin altında gerçekleşmiştir.
Resmi ağızlar, Kürt sorununu ekonomik bir soruna indirgiyor. Bölgeye yatırım yapılsa, Kürt sorunu diye bir şey kalmayacak mı?
Bölge, Türkiye ortalamasının çok altında olmasaydı, etnik, kimlik meselesi bu kadar şiddete dönüşmezdi diye düşünüyorum. Sonuçta yine de bir kültür, kimlik mücadelesi olması mümkündü. Örneğin; İspanya'da Katalanlar... Katalanların tabi ki farklı kimlikleri var, ama zengin bir bölgedir. Zengin olmalarına rağmen kimlik arayışları her zaman olmuştur. Dolayısıyla bölgedeki yoksulluk tek etken değildir. Ama Türkiye'de dediğim gibi, işin bugün varılan boyutlarının olmaması için, yani insanların bu kadar kendilerini Türkiye'den kopuk hissetmelerin de ihmal, geri bırakılmışlık, kaynakların doğru kullanılmaması, insanların beklentilerine cevap verilmemesi...
İnsanlar bundan dolayı kendilerini daha ezilmiş, bilerek ezdirilmiş falan hissediyor. Bunun Türkiye'nin genelinde hissedilen bir sorun olduğunu görmek yerine, özellikle kendilerine yapılmış bir haksızlık olduğunu düşünebiliyorlar. Halbuki ortalama açısından baksanız Gümüşhane, Ordu veya Artvin'in herhangi bir yerinde de insanlar benzer ortalamalarla yaşıyorlar. Bu, Türkiye'de IMF odaklı politikaların genel olarak yoksul insanlara çektirdiği bir azap. Ama o bölgede, artı bir azap söz konusu. Yani ekonomik sorun temel değil, derinleştiren bir etken.
Araştırmanızda elde ettiğiniz bulgular ışığında, bölge için nasıl çözümler öneriyorsunuz? Önerileriniz arasında adil, demokratik barış nerede duruyor?
Bir kere bu şiddet ortamının ortadan kalkması lazım. Yani her gün ölümler, ölümler, ölümler... Bunun, 25-30 yıldır çözüm olmadığını artık görmesi lazım insanların. Denenmemişi denemek, barış ortamını denemek mutlaka şart. Silahların bırakılması şart. Çıkarılacak bir genel af, bir sürü şeye yardımcı olur. Daha da sonrasında insanları politik alanda mücadeleye çağırmak, politik mücadeleyi barışçıl ortamlarda sürdürmek bir sürü şeye yarar.
Bunun yanı sıra insanlara artık kendilerini yabancı hissetmemeleri, üvey evlat hissi vermemek için bazı önlemler almak gerekiyor. Yani; köyler boşaltılmıştı, insanların tekrar köylerine dönmesi için kolaylıklar sağlamak lazım. Tarım ve hayvancılığı tekrar canlandırmak lazım. Savaş ortamından dolayı zarar görmüş insanların zararlarını tanzim etmek lazım. Artı oradaki toprak yapısına müdahil olmak lazım. Yani topraksızlara toprak vermek lazım. (A/EK)
________________________
Sönmez'in araştırmasına pdf formatında bianet arşivinden erişmek için aşağıdaki bağlantıya tıklayabilirsiniz.