Çukurca'da yedi askerin mayın patlamasıyla ölmesinin yaygın medyada derhal PKK'ye mal edilmesinin yarattığı politik ve toplumsal sonuçlar gazeteciliğin en temel ve zorlu sorununu yeniden gündeme taşıdı: Haberin doğruluğunu kabul etmek.
İki komutanın medyaya sızan itirafı ve ardından açılan soruşturmada mayınların orduya ait olduğu yönünde kuvvetli bir şüphenin belirmesi medya açısından da bir sorgulama başlattı. Yaygın medyanın sorumlu isimleri yine de aynaya bakmakta zorlanmadan sorgusuz güvendikleri askerlere sitem ederken, diğerleri çuvaldızı kendine batırarak buradan ders çıkarılması gerektiğinde ısrarlı. Koltuğunu bırakmasına rağmen "yumurtasının sağlam" olduğunda ısrar eden Ertuğrul Özkök'ün karşısında Yavuz Baydar'ın eleştirel yaklaşımı durumu özetliyor.
Propaganda ve reklam haberin yerini alırken
Ordunun açıklamalarının gazetelere "gerçek" olarak girmesi, bu "gerçekler"in yorumlarla bezenerek şiddetinin artırılması yaygın medyanın köklü alışkanlıklarından biri ama sorun tek değil.
İnternette dolaşan komplo teorilerinin "gerçek" olarak haberleştirilmesiden, varolan belgelerde olmayan kısımların aktarılmasına kadar uzanan bir skaladan söz ediyoruz. Küçük bir örnek: 1 Mayıs yaklaşırken yine "izinsiz gösteri" uyarıları medyada boy gösterdi. Gösteri için izin alma zorunluluğu olmasa da, uyarı devletten gelince, yılların alışkanlığıla aynı şekilde gazeteye giriyor.
Oysa medyanın mesleki anlamda tek sermayesi doğru haber vermesi. Bugünse propaganda, reklam ve eğlence işlevi öne çıkarken toplumsal yarar sağlayacak habercilik işlevi geri düşüyor.
Bu düşüşün yukarıdaki örneklerde de yer alan ideolojik nedenlerinin -yani diyelim medya yönetimlerinin bir iktidar odağı olarak askerle çıkar ilişkisine girmesi- yanında medyanın habercilik organizasyonunun zayıflamasının da önemli bir etkisi var.
Habercilik yapacak maddi olanaklar daraldıkça, kuşkucu olmak, araştırma yapmak, verileri doğrulatmak gibi elzem fakat emek yoğun ve masraflı faaliyetler de gözden çıkarılıyor.
80 kişi, sadece haberin doğruluğunu kontrol etmek için!
Kanadalı gazeteci Craig Silverman'ın Columbia Journalism Review'da yayınlanan röportajı durumu açıklamaya yardımcı olabilir.
Silverman, saygın Alman dergisi Der Spiegel'in "veri doğrulama" uzmanlarından Maximilian Schaefer ve Axel Pult'la konuşuyor. Öğreniyoruz ki, haftalık haber dergisinde yaklaşık 80 kişi "veri doğrulama" işi için çalışıyor ve yazarların araştırma yapabilmesi için kurulan arşivi yönetiyor.
Yazıların yanı sıra fotoğraflar hatta ilüstrasyonlar dahi kontrol ediliyor. Bir sağlık haberi mi yapılacak, adı geçen bilim insanının makalesini okuyup kontrol ediyorlar. Başbakan mı konuştu, o sözü daha önce söyleyip söylemediğine bakıyorlar. Bu insanlar haberi hazırlayan yazara yorum veriyor, yol gösteriyor, neyi nerede bulabileceğini söylüyor. Amaç güvenilir bilgiye ulaşmak.
Tabii ki 1947'den beri yayınlanan ve haftada ortalama 1 milyon satan bir dergiyle Türkiye'de neredeyse tükenmek üzere olan haber dergiciliğini karşılaştırmak adil olmaz.
Yine de, buradaki çoğu gazetenin toplam yazı işleri kadrosunu ikiye katlayacak kadar insanın "veri doğrulama" işiyle görevlendirilmesinin bir anlamı var. Der Spiegel aşırı bir örnek olsa da iyi gazetecilik ancak böyle yapılabilir. Gazetecileri işten atıp ajans havuzuna ve kıymeti kendinden menkul bir yazarlar ordusuna güvenerek ancak reklam, ihale almakta ve propaganda konusunda başarı sağlanabiliyor.(EÜ)