Hiç gerçekten doğayı dinlediniz mi? Sadece kuş cıvıltılarını ya da yaprak hışırtılarını değil; ağaçların, toprak altındaki mantar köklerinin ve rüzgârın fısıldadığı o derin, kadim sesi…
Geçtiğimiz haftalarda Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan Büyük Uyku, doğaya kulak vermeyi unuttuğumuz şu günlerde bizi yeniden onun sesine yaklaştıran bir yolculuk sunuyor.
Sabri Safiye’nin sade ve bir o kadar sürükleyici kalemiyle hayat bulan bu roman, çocuklar için yazılmış gibi dursa da aslında hâlâ içindeki merakı koruyan herkese hitap ediyor. Çünkü bazı şeyleri büyüyünce değil, çocukken daha iyi anlıyoruz; özellikle de sessizlikleri…
Ormanın kalbinde başlayan yolculuk
Kerem’in hikâyesi, basit bir okul ödeviyle başlıyor. Öğretmen, öğrencilerinden, çeşitli ağaçların yapraklarını toplamalarını, bundan yola çıkarak ağaçların karakterlerini öğrenmelerini istiyor. Kerem de çantasını alıp vakit kaybetmeden evlerinin hemen yakınında başlayan ormana doğru yol alıyor.
Ama Kerem’in orada bulduğu şey, bir iki yapraktan fazlası... Nergis adında, doğayı neredeyse dili gibi bilen gizemli bir kızla tanışıyor aynı zamanda. Nergis, ona ağaçların neden yaprak döktüğünü, doğanın nasıl “büyük bir uykuya” hazırlanmakta olduğunu anlatıyor. Ama bu sefer doğa, sadece dinlenmeye çekilmiyor gibi…
Sanki kırgın, sanki tehdit altında!
Kerem, Nergis’le birlikte ormanın gizli düzenini keşfettikçe hayranlığı artıyor. Toprağın altındaki mantar köklerinin ağaçları birbirine bağladığını, ağaçların tehlikeyi ya da susuzluğu birbirlerine haber verebildiğini öğreniyor. Artık orman, onun gözünde sadece ağaçlardan ibaret değil; yaşayan, düşünen, hisseden bir dünya. Ama bu büyülü keşif uzun sürmüyor. Çünkü kasabanın hemen yakınlarında faaliyet gösteren bir altın madeni, dinamitlerle ormanın kalbine zarar vermeye başlıyor. Patlamalar sadece toprağı değil, doğanın sessiz dengesini de yerle bir ediyor. Ve Kerem, bu yıkımın öyle kolayca geri döndürülemeyecek bir tehlike olduğunu fark ediyor.
Sarsılan sessizlik ve birlikte direniş
Kerem ve Nergis, doğanın dengesine saygı göstermeyen ve doğayı bir felakete hazırlayacak olan bu müdahaleye karşı birlikte mücadele etmeye karar veriyorlar. Onların bu direnişi yalnızca fiziksel bir engellemeyi değil, aynı zamanda insanın doğayla olan ilişkisindeki sorumluluk duygusunu da yeniden hatırlatıyor okura.
Çocukların bakış açısından anlatılan bu mücadele, basit bir çevrecilik hikâyesinden ziyade empati, gözlem ve sezgilerle örülmüş, içsel bir farkındalık yolculuğu. Sabri Safiye’nin anlatımı da doğanın büyüsünü yansıtan bir sadelikle, okuyucuyu da bu mücadeleye ortak ediyor.
Doğayı korumanın ilk adımı: Onu duyabilmek
Büyük Uyku, çok da fazla bağırmadan çok şey anlatmayı başaran kitaplardan. Doğayı anlamak için önce durup dinlememiz gerektiğini, onu korumanın da birlikte nefes almakla başladığını söylüyor.
Ve en sonunda şöyle fısıldıyor kulağımıza:
“Sen hâlâ duyabiliyor musun bu sessizliği? Yoksa sen de çoktan büyük uykunun kıyısına mı geldin?”
(SU/EMK)