Antik çağlardan beri hayvanlar âlemindeki eşcinsellik nedense tabu muamelesi görmüştür. Neyse ki azınlıkta olsalar da bazı bilim insanları, bu gerçeği açık açık ifade etmekten çekinmediler. Zaten kesin olan bir şey varsa, o da eşcinselliğin muhtelif varyasyonlarıyla doğanın her unsurunda karşımıza çıktığıdır.
Mevzu hakkında bir film çekmeye çoktan niyetlenmiş zıpır sinemacı Marcel Barelli’nin karşısına Homo Hayvanlar (Animaux Homos) kitabı çıkınca konunun uzmanı olan eserin yazarı Fleur Daugey ile senaryoyu kotarmış.
Tabii ki dinamikler mümkün olduğunca basite indirgenmiş, komedi unsurları bolca kullanılmış; meselenin sadece yetişkinlerce değil, çocuklar tarafından da anlaşılması için gayet sade bir dil tercih edilirken müstehcenliğe asla girilmemeye ihtimam gösterilmiş. Doğada (Dans La Nature/In Nature) adlı animasyon filminde metnin Barelli’nin küçük kızı tarafından okunması zaten seslenmek istenilen seyirci kitlesi spektrumu genişliğinin ispatı.
İsviçre 2021 yapımı 5 dakikalık film dünya prömiyerini Annecy Uluslararası Animasyon Film Festivalinde yaptıktan sonra Türkiye dahil davet edilmediği ülke, almadığı ödül neredeyse kalmamış. Üstelik gösterildiği festivaller sadece animasyon veya LGBTI+ konulu etkinlikler değil: Mesela filmin en son gösterildiği ana akım festivallerden biri, Locarno 2022’nin ta kendisi.
Çift deyip geçme
Film genellemelerden yola çıkarak bize çeşitli sorular soruyor, fakat doğada istisnaların ne kadar çok olduğunu tek tek sayarak aslında eşcinselliğin ne kadar yaygın olduğunu ispatlıyor.
Doğada çiftlerin sadece bir dişi ve bir erkekten oluştuğuna dair önyargı anında yıkılıp önce iki dişi, sonra da iki erkek arslanın dudak dudağa nazikçe öpüştüğünü görüyoruz.
Sevimli yunus türlerinden afalinalar arasında erkek erkeğe çift oluşturmanın ömrün sonuna kadar bu beraberliği sürdürmek anlamına geldiğini de idrak ediyoruz.
Japon şebeği olarak tanınan hayvanların dişileri arasında sık sık çiftler oluşsa da karşılarına çekici bir erkek şebek çıkınca ilişki çatlayabiliyor.
Yani anlayacağınız, biseksüellik gırla!
Bilhassa bazı kuş türleri arasında erkeğin dişiyi baştan çıkarmak üzere deyim yerindeyse “götünü yırttığını” izliyor, fakat bazen bu çılgın gösterinin hemcinslerinden birini cezbetmesine neden olabildiğini görüyoruz.
Kara kuğu erkeği çiftleştikten sonra dişinin yumurtaları yuvaya bırakmasını sağlıyor; akabinde dişiyi ekarte edip erkek arkadaşıyla kuluçkaya yatıyor. Yavrular doğduktan sonra onları beraberce besledikleri gibi yuvaya herhangi bir saldırı olduğu takdirde yavruları cengâverce koruyorlar.
Yavru bir deniz fili ebeveynsiz kaldığı zaman ise iki dişi deniz fili tarafından evlat edinilip yeni annelerinin yağlı bedenlerinin sarmalayıcı koruması altına girebiliyor.
Aile dediğin?
Ailenin doğada bir dişi ve bir erkekten oluştuğunu biliyoruz.
Ya bazen bir erkek ve iki dişiden oluşan ailelere ne demeli? Ya iki erkek bir dişiden olanına? Misaller bir dişi üç erkek, üç dişi bir erkek, üç dişi, üç erkek olarak geniş bir skalaya yayılıyor.
Bir de tabii ki kimilerinin cinsel kimliğin içine hapsolma takıntısı çıkıyor ortaya. Oysa doğada erkek daima erkek kalmıyor, dişi de dişilikte inat etmeyebiliyor.
Mesela Türkiye’nin Ege ve Akdeniz sahillerinde bir zamanlar bolca bulunan orfoz balıklarının hepsi dişi doğuyor, 10 yaşına geldiğinde erkeğe dönüşüyor (acaba niye bu kadar azaldılar?).
Palyaço balığı gayet sadık bir ilişki içindeyken dişi aniden daha büyük bir balığa yem olunca erkek dişi oluveriyor ve yeni kimliğiyle hayatını mutlu mesut idame ettiriyor.
Kaya balıkları da cinsiyetlerini istedikleri zaman değiştirebiliyor, üstelik bunu defalarca yapabiliyorlar.
Bir de koyun meselesi var!
Amerika yaban koyunu veya diğer adıyla Amerika dağ koyunu ise yaşamını genelde gruplar halinde, ama harem ve selamlık şeklinde sürdürüyor. Büyük boynuz adıyla da tanınan bu koyunlar hayatları boyunca bu düzenden hoşnutlar, ancak çiftleşme mevsimi geldiğinde istisnai olarak karşı cinsle buluşup (belki de sadece ırklarının devamı için) cinsel münasebete giriyorlar ve akabinde tekrar ayrılıyorlar.
Fakat bazı erkek koyunlar dişilerle yaşamayı tercih edebildiğinden dişiler gibi davranışlar sergileyerek ancak bu şekilde karşı cinsin sürüsü tarafından kabul edilebiliyorlar. İşeme biçimlerini adapte etmek de bu imaj değiştirme ritüelinin bir parçası.
Sonuçta filmin meselesi homofobik refleksler içindeki insanlara eşcinselliğin sadece insanlara değil, tüm hayvan âlemine, yani tabiatın geneline dair olduğunu anlatmak.
Yüzünüzde tebessüm eksik olmadan, hatta bazı anlarında kahkahalarla izleyebileceğiniz sevimli filmi insan defalarca seyretmek istiyor! (MT/AS)