Popüler kültür politik ve ideolojik kullanım için eşsiz bir araç; bu nedenle televizyonda yayınlanan programların ne anlattığı, neyi nasıl anlattığı önem kazanıyor. Örneğin Hilmi Maktav'ın (2006) yazısında da belirttiği gibi hiç kimse bugün Kara Murat'ı izlerken, Kazıklı Voyvoda'nın zulümleri karşısında ne yapacağını düşünüp heyecanlanmıyor belki, ama en koyusundan milliyetçi ideolojiler "tarihsel fanteziler" olarak yeniden hayatımızın içinde; birer kült film olarak sevimli hale getiriliyorlar.
Kadın üzerinden yeniden üretilen ataerkil söylemler
Yeni dizilerde dikkat çeken en önemli noktalardan biri ise kadınların üzerinden (ve kadın bedeni üzerinden) geleneksel ve ataerkil söylemlerin yeniden üretilmesi.
Son dizilerin çoğundaki ortak noktaysa, "ideal" bir kadın görüntüsü oluşturmaya çalışmaları, kadınının üzerine düşen görevleri hatırlatma, vurgulama çabası içinde olmalarıdır. Kısaca söylemek gerekirse, son dönem yerli dizilerde, sürekli tekrar edile edile "benimsetilen", "normalleştirilen" ve "verili" kabul edilen kadınlık halleri görülüyor. Çeşitli kanallardan farklı dizilerdeki kadın erkek ilişkilerinin sunumuna genel olarak ele alacağım.
Yaprak Dökümü
Yaprak Dökümü de iki zıt karakter üzerinden kadınlar üzerine bir kanaat oluşmasına yol açıyor. Oradaki gelin kötü, evin kızı ise iyi. Ferhunde (Fikret'in aksine yapaylığı simgeleyen kızıl saçlara sahip) kocası dışında diğer erkeklerle beraber olan bir kadındır.
Fikret ise erkeklerle beraber olmak bir yana, eli erkek eline bile değmemiştir neredeyse. Fikret hep beklemiştir. Oysa o gelinin Fikret'ten en temel farkı kendi ayakları üzerinde duran, kendi kararlarını alabilen biri olmasıdır. Yaptığı fitne-fesatlar elbette onu kötü kılar ki zaten sorun da tam buradadır.
Buna benzer bir örneğe Ezo Gelin dizisindeki şirket sahibi kadın karakterinde de rastlamaktayız: Kendi ayakları üzerinde duran, kariyer sahibi, çağdaş ve modern bir kadın karakter.
Ancak bu karakter dizideki kardeş iki erkeği birbirine düşürür çünkü ayakta durabilmek, var olabilmek için fitne ve fesata muhtaçtır. Öte yandan Ezo, Anadolu kadınını simgeler, saf ve temizdir, hiçbir kötülük bilmez, her şeyini kendi yaşamını bile ailesine ve kocasına adamıştır ki kocası onu aldatmıştır.
Hayatın ve İstanbul'un zorluklarına karşı direnir, başına gelenlere sabreder, elindekiyle yetinmesini bilir. Özetle, ideal bir kadındır Ezo. Modernlik ve çağdaşlık onu bozamamıştır, geleneksel bir kadındır Ezo ve böyle olduğu için dizide başına ne gelirse gelsin kazanan ve mutlu olan hep odur.
Cinsellik
Yaprak Dökümü dizisine dönersek eğer ayakları üzerinde duran, güçlü kadın fitne-fesat yapan, "kötü" kadın, her şeyini (ki kendi geleceğini de) ailesine, babasına bağlılığından dolayı kaybeden, sadık kadın ise "iyi" kadın. Dizide geline bütün kötülükler, fesatlıklar yaptırılıyor. Fikret ise kaynanansına bile katlanıyor. Fikret'in o kaynana karşısında bile ağzı var dili yok. Ne kadar iyi değil mi?
Tabii o ailesinin, babasının yani büyüklerinin isteği dışında hiç bir şey yapmayan, yapamayan (aslında bu nedenle hayatı kendine de zindan eden) birisi.
Başka bir önemli noktaysa dizinin şu ana kadar yayınlanan bölümlerinde iki türlü sex sahnesinin karşımıza çıkarılması. Biri Ceyda, Leyla ve Necla'nın dahil olduğu seks sahnesi -ki bunlarda evlilik dışı gerçekleştirilen cinsel ilişkinin kadınların hayatlarını nasıl mahvedeceği vurgulanmıştır.
Diğeriyse Fikret ve kocasının ilişkiye girdikleri sahnede saklıdır. Fikret ve kocası birbirlerini sevmeye başlamışlardır ve beraber olmaya karar verirler. O sahneden alıntı bir replik.
Kocası sevişmeye başlamadan önce Fikret'e şöyle der: "Benim olduğun için ne kadar şanslıyım." Çünkü kadının cinselliği, cinsel ilişkiye girmesi kadının bedeninin ve sözde "namusunun" mülkiyet haklarını da otomatikman o erkeğe vermesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Tecavüz
Başka bir nokta: Leyla tecavüze uğrar ve "kirlendiği" düşünülür. Bunun tek çözümü Leyla'nın tecavüzcüsü ile evlendirilmesidir. Aslında ceza gene kadına verilmektedir, işlenen suçtan sorumlu olan erkek ödüllendirilmektedir. Çünkü kadın hamile kalırsa çocuğun babasının kim olduğu çok önemlidir.
Zaten bakıldığında da "namus" denen şeyin bu kadar sorun yaratmasının altındaki nedenlerden biri de erkeğin doğacak olan çocukların babası olup olmadığından yüzde yüz emin ol(a)mamasıdır.
Yeri gelmişken başka bir diziden örnek verelim; Bir İstanbul Masalı dizisinde de şöyle bir ayrıntı yer almaktaydı: Eşinden şiddet gören Çiçek'e Esma "sabır" önerir. Özetle, kadın başına ne gelirse gelsin toplumun ve özellikle ailenin kutsallığını, düzenini bozacak davranışlarda bulunmamalıdır, başına gelenleri sessizce yaşamalı ve sindirmelidir çünkü son tahlilde önemli olan toplumun sağlıklı ve düzenli ilerleyebilmesi için gereken aile kurumunun devamıdır.
Babadan kocaya, "tek taş yüzük"
Diğer bir konu ise Leyla ve Necla'nın daha fazla sorun açmamaları için anneleri Hayriye Hanım tarafından bir an önce evlendirilmek ve bir anlamda başlarını bağlayarak dizginleri babadan alıp kocaya teslim etmek istemesidir. Bunun için büyüye bile başvurur. Çünkü başlarında bir koca olursa bu kadar başına buyruk davranamaz diye düşünür.
Nasıl erkeklerin akıllanması için askere gönderilmesi şartsa, bir kızın akıllanması için de evlendirilmesi şarttır. Zorla hatta bazen şiddet görerek biri devletin-ki o zaten ataerkil sistemde en başından erildir- diğeri kocasının gölgesi altında akıllanılırlar ve bu dizide olduğu gibi pek çok dizi bu algıyı pekiştirir.
Kadınların en büyük hayali ve görevi olarak evlenip, evlerinin kadını olmaları ve anne olmaları tembihlenir. Bu hayalde tek taş yüzük ve "muhteşem" düğünlerle süslenir. İdeal koca adayları ise Yaprak Dökümü'nde bir şirkete ortak Oğuz, avukat Can Bey ya da varlıklı bir ailenin oğlu olarak yer alırken Asmalı Konak'ta bir ağadır, kadınına sahip çıkacak olan örnek erkektir o.
Diğer bir konu ise, dizideki anne Hayriye Hanım, aslında pek çok dizide bu karakterde görülen bu ilişki türü söz konusudur, baba evinin korumasından çıkıp, koca çatısına girer, sabırla beklemeye başlar. Deniz Kandiyoti'nin ataerkil pazarlık olarak adlandırdığı durum söz konusudur. Erkek son kararı verir, kadında kendine sunulan kısıtlı ev içi alandan sorumludur.
Toplum içinde "evde asıl iktidar kadındadır" biçiminde ifade edilen bu durum aslında gerçek iktidarı göstermez. Kadın, iradesini kullanma savaşını kendisine "erkekler tarafından çizilen sınırların içinde" gösterir. Bir tür pazarlıktan bahsedebiliriz yani erkek, bu durumda "evin erkeği", kendi kontrol alanı içersinde bir bölümü kadına bırakır. Ancak burada erkeğin kendi iradesiyle iktidarından vazgeçmesinden bahsedemeyiz aksine yaşanan erkeğin kadına kendi izni altında ama gene kendine tabi bir alan yaratmasıdır söz konusu olan.
Genel olarak dizide işlenen mesaj "Ey kadınlar; evliyseniz kocanızın, değilseniz babanızın sözünden çıkmayın. Aman isyan etmeyin. Yoksa kötü kadın olursunuz."
Bin Bir Gece
Dizinin başlangıç noktası olan olaya bakıldığında, aslında toplumda bir kadından yapmaması beklenen, yaptığı takdirde namussuzlukla, ahlaksızlıkla suçlanan bir olay söz konusudur: para karşılığında seks yapmak. Toplumda bu eylemi gerçekleştiren seks işçileri vardır ama bunlar aşağılanır, hor görülür ve çoğu zaman namus nedeniyle öldürülürler.
Ama bu dizide karşımıza çıkan Şehrazat'ın para karşılığında yatması bir kadının en temel görevi sayılan, dinen ve toplum tarafından kutsanan annelik kavramı içinde sindirilir ve Şehrazat'ın yaptığı toplumun ahlak normları çerçevesinde "normalleştirilir". Bu da yetmiyormuş gibi Şehrazat ve para karşılığında yatmayı teklif eden erkek arasında bir aşk başlatılır ve olayın toplum tarafından "kötü" kabul edilen yanı tıpkı tecavüzcüsüyle evlendirilen kadın örneklerinde olduğu gibi törpülenir, yok edilir.
Dizilerdeki kadın figürlerindeki en çarpıcı ayrıntı saçların şeklidir. Yaşartürk ( 2006: 97) şu soruyu sorar haklı olarak: dizideki kadınların, annelerin, saçları neden öyle sıkıca toplanıp örülmüştür? Neden saçlarını özgürce açamaz? Çünkü kadının saçları çok eskiye dayanan, yılan saçlı Medusa'ya dek giden bir simgedir (Yaşartürk, 2006: 97).
Kadının saçları yoldan çıkarır, özgürlüğünü simgeler. Örneğin Binbir Gece dizisinde Şehrazat'ın saçları anne olarak ahlaksız teklifi yapan patronu ile beraber olmadan önce, hep örülüdür, topludur.
Ancak ahlaksız teklifin gerçekleştirildiği sahnede kameranın ilk odaklandığı Onur'un Şehrazat'ın saçlarını açtığı sahnedir. Kadının saçları kadını annelik kimliğinden sıyırır ve şehvetin bir unsuru haline getirir. Şehrazat'ın saçları Onur'la beraber olmaya başladıktan sonra eskisi kadar örgülü ve toplu çıkmaz karşımıza. Çünkü o ve onun özgürlüğü, şimdi bir erkeğin koruması altındadır. Erkek iktidarı altında kadının özgürlüğü tehlike yaratmaz.
Bıçak Sırtı
Bu dizide de gözümüze çarpan nokta, aldatma kavramı. Orhan ve Nisan kavga ettiklerinde, Orhan, piyano öğretmeni olan kadınla beraber olur. Ama Nisan evliyken ve henüz boşanmamışken başka bir erkekle olamaz, onun için böyle bir hak yoktur. O bir anne ve eştir. Eşi bir kadınla beraber olurken, Nisan bu haktan mahrumdur.
Toplumda kadın için evlilik dışı bir cinsel ilişkiye girmek büyük bir tabudur ve çoğu dizi bu tabuyu besler. Yaprak Dökümü dizinde olduğu gibi evlilik dışında cinsel ilişkiye giren kadınların başına gelen kötü şeyler anlatılır çoğu dizide. Bu ancak erkeklere verilen bir haktır toplumumuzda. Erkeklerle evlenmeden birliktelik yaşayan kadınlar artık "çok kötü" sunulmasalar da çoğu diziler de örneğin "Beyaz Gelincik" dizisinde olduğu gibi "duldurlar". Böylece diziler aracılığıyla dul kadına dair toplumda yerleşik düşünceler de onaylanmış olur.
Diğer elzem nokta ise Orhan'ın çocuk sahibi olamayacağını bildiği halde bunu bir eksiklik, erkekliğine bir "leke" olarak düşünüp, bu "suçu" karısının üstüne yıkmasıdır.
Ve bundan sonra dizi boyunca ailede gelişen tüm sorunların temelinde kadının bu eksikliğinin neden olduğu vurgulanmaktadır. Daha da kötüsü, Nisan, Ali ile beraber olmaya karar verdiklerinde duraksar, kararsız kalır çünkü kendisi "eksiktir"; acaba eksik bir kadını kabul edebilecek midir Ali?
Çekinerek ve korkarak "anne" olamayacağını itiraf eder. Ali'nin tepkisi ise daha da kötüdür çünkü onun için bu –daha sonra fikri değişse bile- ilk anda bir sorundur. Çünkü erkek sevdiği kadınla zevk için değil çocuk yapmak için beraber olur.
Ama dizi içersinde göze batan nokta zevk için beraber olduğu kadınların da mevcut oluşudur. Örneğin, hapisten çıktıktan sonra Selin'le tanışır ve cinsel ilişkiye girerler.
Ancak olaya daha dikkatli baktığımızda gördüğümüz, Selin'in Almanya'da doğup büyüdüğüdür ve bu durum toplumdaki yerleşik algıyı desteklemektedir: Almanya'daki Türk ailelerinin çocukları Türk örf ve adetlerini unutmuş ve yozlaşmıştır. Bu nedenle Selin'in bir kadın olarak evlilik dışı bir erkekle beraber olması bir sorun oluşturmaz çünkü o zaten gerçek bir Türk değildir. Hatta Selin daha sonra Ali'ye (toplumca kabul edilen delikanlı bir Türk gencine) aşık olur ve bir nevi "yola gelir". Çünkü Türkiye'de kalmaya, çalışıp annesine bakmaya karar verir.
"Kült" filmlerde benzer tema
Örneğin, Malkoçoğlu, Battal Gazi ve Tarkan gibi birçok kült Türk filminde bu olaya çokça rastlanır.
Türk kahramanlar işgal altındaki ülkeyi ve o ülkenin "kadın ve çocukları"nın namusunu korumaya çalışırlar hep ve daha önemlisi düşman askeri tarafından tecavüze uğrayan analar ve bacılar kendilerini öldürürler bu filmlerde. Çünkü artık kirlenmişlerdir ve bu kirle yaşamak ülkenin erkeklerine saygısızlık, diğer ana ve bacılara ise kötü örnek olacaktır.
Ama yüce kahramanlar sıra yabancı kadınlara gelince namusu unutur, düşmanı kadınlaştırmak istercesine düşmanın kadınları ile beraber olurlar. Sonunda bu düşmanın kadınları Türk askerine aşık olarak doğru yolu bulurlar ve filmin sonunda Müslümanlığı kabul ederler. Bazen hatta bu uğurda yüce kahramanları korumak için ölürler.
Burada "bizim kadınlarımız" ve "öteki kadınlar" ayrımı açıkça göze çarpar. Bizim kadınlarımız namusu için yaşar ve ölürler, onlar iffetli eş, kardeş ve annedirler. Ancak öteki kadınlar savaş ganimetleridir. Onlar sayesinde düşman ülke feminize edilerek aşağılanır. Aslında ironik olan Müslüman bir toplumda tabu olan cinsellik yoluyla bu yabancı kadınların doğru yolu bulmaları sağlanmaktadır.
İki Aile
Eda'nın iki oğlu, Oğuz'un üç kızı vardır. Dizide Oğuz kızlarının bulduğu damat adaylarına -Sevgili demiyorum çünkü kızların erkeklerle "arkadaşlık etmelerine" evlilikle sonuçlandığı müddetçe izin vardır -onay vermez.
Hatta kızlarının erkeklerle görüşüyor olmasını da istemez ve bir adım ileri giderek kızlarının aklına güvenmez çünkü onlar kendilerine uygun "koca"yı bulamazlar. Kadın oldukları için aldatılmaya, kandırılmaya müsaittirler.
Ne de olsa kadın pasif, duygusal ve güçsüzken; erkek atılgan, kurnaz ve aklıyla davranabilen bir varlıktır. Kadınlar biyolojik olarak duygusal yaratıldıkları için rasyonel düşünüp karar veremezler. Bir erkeğin -koca ya da baba- korumasına muhtaçtırlar kaç yaşında olurlarsa olsunlar.
Örneğin kadınların karar alma süreçlerindeki başarısızlıklarına vurgulardan biri avukat olan Ergin'in kız arkadaşına evlenme teklif ederken şöyle demesidir: "Benden daha iyisini mi bulacaksın. Evlen benimle." Toplumda yer eden "kadının aklı kısa" tanımını pekiştirmektedir bu tip söylemler ve buna uygun olarak dizide pek çok kez "Kızını dövmeyen dizini döver" algısının örneklerine şahit olunur.
Öte yandan Oğuz Eda'nın oğullarına sonuna kadar güvenir ve hatta kızlarının akşam geç saatlerde sokağa çıkmasına ancak Eda'nın oğlu Efe de yanlarında olursa izin verir. Eda'nın oğulları Efe (belirtmekte yarar var Efe yaşça Ceren'den küçüktür) ve Timur'un kızlarla görüşmeye, akşam arkadaşları ile dışarı çıkmaya izinleri vardır.
Hatta onlar "erkek adamdırlar, aslandırlar", yaparlar ve erkek olmaları için yapmaları da gerekir. Örneğin, Oğuz'un ortanca kızı Ceren babasının onaylamadığı Arda ile arkadaşlık etmektedir ama Oğuz bunu onaylamazken Efe'nin okuldan arkadaşı Eda ile görüşmesine karşı çıkmaz.
Hatta Efe'nin annesi Eda, Efe ile küçük Eda'yı öpüşürken yakalayınca Oğuz sevinir ama buna karşılık Ceren ve Arda'yı Ceren'in odasında yalnız yakalayınca- uslu uslu oturmalarına rağmen- kıyametleri koparır çünkü o yaşta genç bir kızın odasında bir erkekle yalnız kalması çok tehlikelidir.
Komşu kızı öpülürken kendi kızı öpülemez ve dokunulmazdır. Çünkü sonuçta kendi erkekliği ve babalığına bir söz gelebilir. Öte yandan bir erkek babası olarak oğlunun fethettiği kalelerin sayısı onu gururlandırır.
Diğer bir örnek, Oğuz karısını başka bir erkekten iltifat görürken bulunca çok kızar ve o erkeğe şiddet uygular. Öte yandan Tahir Ağa eskiden pavyonda çalışan bir kadınla evlenmeden beraber yaşamaktadır ama bu normal karşılanır çünkü o kadını –eskiden pavyonda çalışan bir kadın bile olsa- değerli kılan şey erkeğine ve onun ailesine olan sadakati ve sevgisidir.
En çarpıcı nokta ise erkeklerin askere gitmeden adam-erkek olamayacağı, akıllanamayacağı algısının pekiştirilmesidir. Dizide Ferit'in uslanması, kendine çeki düzen vermesi, adam olması için askere gönderilmesi bu algıyı güçlendirmektedir.
Kavak Yelleri
Orijinal hikayesi Dawson's Creek adlı yabancı bir diziden alan Kavak Yelleri aslında orijinal hikayeye biraz daha sadık kalsaydı, çok daha umut vaat eden bir dizi olabilirdi.
Çünkü orijinal hikayede gençlerin büyürken baş etmek zorunda oldukları konular işlenirken şunlar da yer alıyordu: Erken yaşta yapılan seks, korunmadan yapılan seks, ölçüsüz alkol kullanımı, eşcinsellik, vb. dizinin farklı bölümlerinde işlenmiş konulardır.
Türkiye şartları düşünüldüğünde "gençlik dizisi olmak" iddiası ile yola çıkan bir yapımdan bunları bekleyemezsiniz, çünkü gençler sözde ahlak kuralları çerçevesinde milli ve manevi değerlere saygılı ve heteroseksüel olarak kurgulanırlar.
Dahası pek çok dizide erkek olmanın temel özelliği delikanlı olmaktır. "Delikanlılık" kimliği son yıllarda göze çarpan medyatik bir erkeklik ifadesi olarak dizlerde ve filmlerde yer almıştır.
Hatta Kabadayı filminde kabul edilebilir geylik (ya da filmdeki tabiri ile "ibnelik") bile "delikanlı geylik"tir. Sürmeli karakteri delikanlı davrandığı ölçüde erkekler ve toplum içinde var olabilmektedir.
Hatta yeri geldiğinde "normal" erkeklerden daha erkek olabilmektedir çünkü o delikanlı bir erkek gibi arkadaşlarını satmamış ve sevdiklerini canı pahasına korumuştur ve düşmanlarla çatışmıştır.
Asıl Kabadayı'nın arkadaşları "ibne"lik yapmışlardır çünkü onlar düşmana arkadaşlarının yerini söylemişlerdir. Erkek kavga ettiği, şiddet uyguladığı, şiddete dayandığı, "sertleştiği" kadar erkektir, "öteki" de yumuşadığı kadar kadın.
Yeteri kadar kavga etmeyen, dövüle dövüle dövmeyi öğrenmeyen erkek de nasıl olsa askerde sertleşir, devletin onayı altında.
Zorunlu heteroseksüellik, toplumsal cinsiyet kurgusunun, dolayısıyla egemen ataerkil düzenin devamlılığını sağlar. Eşcinsellik, kadın ile erkek arasında kurumsal bir hayatla üretilen gerilimli iktidar ilişkisinin taşıyıcısı olmamasıyla ve bu ilişkiyi parçalamasıyla ataerkil mekanizmaları karşısına alır.
Geleneksel aile yapısı, geleneksel kadın-erkek rolleri için bu farklılık, tehdit oluşturur. Ataerkil düzen, heteroseksizmi bir ideoloji haline getirir. Heteroseksizm ideolojisinin kendisini var kılma yöntemi egemen toplumsal yapının kurumlarıyla gerçekleştirdiği işbirliğidir. Militarizm, milliyetçilik, medya, ekonomik sistem, erkek egemenliği bu öğelerden birkaçıdır.
Diziye dönersek eğer, en azından sosyal sorumluluk taşıdıklarını iddia ettikleri noktada bu dizi, orijinal hikayede yer alan, gey olduğunu keşfeden ve bunu ailesi ve çevresine anlatmakla uğraşan ve var olma çabası veren bir gencin hikayesine yer verselerdi şüphesiz günümüzde birçok gencin yaşadığı bu olay hakkında gençlere ipuçları verirlerdi.
Dahası ataerkilliğin kırılmasında önemli bir adım daha atılırdı. Buna bağlı olarak, popüler kültürün Türk toplumundaki tezahürlerinin doğası göz önünde bulundurulduğunda "geleneksel" olarak kodlanan sembollerin ya da özelliklerin kültürel bir muhalefet veyahut direnmenin göstergesi olamayacağı açıktır.
Kalıplaşmış modeller
Onun yerine bu dizi kalıplaşmış erkek ve kadın modellerine sadık kalmaktadır. Örneğin koruyucu sevgili rolünde Deniz'in Aslı'yı diğer tüm erkeklere karşı şiddetle koruması. Aslı'nın Mine'yi bir kadın olduğu için erkeğini yoldan çıkarabilecek bir varlık olarak görmesi. Bakıldığında zamanında Deniz ve Mine "beraber" bir şeyler yaşamışlardır aslında.
Başka bir örnek evlilik dışında bebek sahibi olan Canan'ın ve bebeğinin namusunun ve adlarının temizlenmesi için sevmediği bir erkekle evlendirilmesi ve çocuğun illa da biyolojik babanın nüfusuna geçirilmesi.
Dahası Mine'nin dizide tarif edildiği gibi hırçın ve aksi davranışlarda bulunmasının nedeni de evlilik dışı doğmuş olması ve başında bir erkek bir baba olamadığı gösterilmektedir. Annesinin kendi babasına karşı gelerek "özgür" yaşamaya karar vermesi erkek koruması dışında var olmaya çalıştığı için bunun gibi kötü sonuçlandığı vurgulanmaktadır.
Anneliğe vurgu
Diğer bir nokta anneliğe yapılan vurgudur. Örneğin Mine'nin sorumsuz ve ahlak kurallarına aykırı davranmasının kökeninde annesi yattığı vurgulanmaktadır. Öte yandan Ayşe Hanım -Mine'nin anneannesi- "anne" şefkati ile dizideki herkesi bir çatı altında toplamaktadır. Başka bir örnek ise Efe'nin abisi Metin ile karısı Gönül'ün başlarına gelen olaylar nedeniyle gerdek gecesini yaşayamazlar.
Ailedeki diğer bireyler endişelenmeye başlarlar ama endişenin kaynağı yeni evli çiftin cinsel ilişkiye girememesi olarak belirtilmek yerine, seksin sadece seks olduğu için değil de toplumun devamını sağlamak için yani bir şeye hizmet etmesi gerektiği için yapılması gerekiyormuş ve yapılmaması bunun için sorunmuş gibi gösterilmektedir.
Bu nedenle dizide seksin hizmet ettiği şeye yani çocuk sahibi olmaya vurgu yapılarak şöyle dile getirilir: "Bu gidişle hiç çocukları olamayacak" ya da "Gönül biz bu gidişle anne baba olamayacağız" diye yorumlanır bir türlü gerdeğe girememek.
Ataerkilliği görünür kılmak
Sonuç olarak bu yazıda amacım uzun bir süredir izlediğimiz ve gelecek yılda izlemeye devam edeceğimiz dizileri ataerkillik çözümlemesi ile incelemekti ve izleyicilerin dizilere bir de bu gözle bakmalarını sağlamaktı. Çünkü nasıl militarizm ve milliyetçilikle uğraşırken yapmamız gereken ilk şey onu görünür kılmaksa, toplumdaki toplumsal cinsiyet algılarının değiştirilmesi için de yapılması gereken var olan algıların görünür kılınmasıdır.
Çünkü kaynağını günlük hayattan alan bu diziler var olan algıları değiştirmek ya da toplumdaki alternatif erkek ve kadın hallerine yer vermek yerine geleneksel toplumsal cinsiyet kalıplarını pekiştirmektedirler. Hatta bir adım ileri giderek günümüz kadın ve erkek hallerini yozlaşmış ve bozulmuş olarak göstererek kendi tanımlarını "normalleştirmek"tedirler.
Bu dizilerin sunduğu toplumsal cinsiyet algılarının içerdiği değerler ve varsayımlar normalleştikleri sürece sorgulanmazlar; hatta görünmez kalırlar. Toplumsal cinsiyet algıları yaygın ama bu geleneksel algıların analizlerinin seyrek oluşunun önemli bir sebebi bu algıların toplumsal hayat kadar entelektüel hayatta da normalleşmiş olmasıdır diyebiliriz.
İkinci bir sebep toplumsal cinsiyetin gündelik hayatın ve kimliklerin şekillenmesindeki rolünde aranabilir. Toplumsal cinsiyetin, ataerkilliğin birçok ifadesi toplumsal cinsiyeti algılarını normalleştirme işlevi görür.
Diğer bir sebep, bu dizilerdeki değerler ve pratikler (örneğin askerlik, delikanlılık) erkeklikle özdeşleştirildiği ölçüde onları sorgulamak hakim erkeklik anlayışını sorgulamayı gerektirmektedir. Bu da var olan algıların tartışılmasını incelenmesini zorlaştırmaktadır.
Var olan geleneksel toplumsal cinsiyet algıları görünmez oldukları müddetçe güçleniyorlar. Popüler kültür kendini eğitimle, gündelik dilin merkezine yerleşen terminolojisiyle yeniden üretiyor. Muhalif siyasal ve feminist kültür de bu süreçleri yeterince sorunsallaştırmıyor. Bu nedenle bize düşen görev normalleştirildikleri için görünmez olan bu kavramları, algıları görünür kılmaktır. Farkında olmak yetmiyor çünkü farkındalığımızı yaygınlaştırmadıkça "normalleştirilen" algılar içinde marjinal kalmaktan kurtulamıyoruz. (EG/TK)
* Esra Gedik, ODTÜ, Sosyoloji doktora öğrencisi
Kaynakça
- Dizi konuları için: http://www.diziler.com
- Dawson's Creek
- Maktav, Hilmi, "Vatan, Millet, Sinema", 27 Eylül 2006.
- Yaşartürk, Gül, "Kadın-Erkek İlişkilerinin ve Cinselliğin Sunumu" içinde Amargi, sayı 2, İstanbul, ss. 96-97.