Eski Diyarbekir’i 5,5 kilometre uzunluğundaki 4 kapılı 82 burçlu geçmişi beşbin yıl öncesine dayanan surlar kucaklar.
Şimdiki surların kalkan balığı görüntüsündeki şekli bundan 1700 yıl evvelki Roma dönemine kadar uzanır.
Bu manada Diyarbekir suriçinin görüntüsünün klasik Roma şehir planı olan kare şekilli ve eski dokuyu ortadan haç şeklinde dörde bölen iki ana caddenin birbirini çapraz olarak kesen tarzda konumlandığını söylemek için sıradan bir eski şehir görüntüsünü anlatan Diyarbekir cep haritasına bakmak yeterlidir.
Bugün suriçine baktığımızda 15 mahalle bize görünür.
Bunlar Alipaşa, Abdaldede, Cami Kebir, Cami Nebi, Cevat Paşa, Cemal Yılmaz, Dabanoğlu, Fatih Paşa, Hasırlı, İskender Paşa, Lalebey, Melik Ahmet, Savaş, Süleyman Nazif ve Ziya Gökalp mahallelerdir.
Bugünün ve geçmişin bu 15 mahallesini teker teker anlatmak ve paylaşmak yerine, eski şehri, yine eski sakinlerin yaptığı gibi dörde ayırıp caddelerin birbirlerini kestiği noktadan mekânsal boyut itibariyle birer paragrafla değinmek belki de en doğrusu…
Dağkapıdan eski Bağdat Caddesi şimdilerin Gazi Caddesi üzerinde yürüdüğünüzde, hemen sağınıza denk düşen, Cami Kebir mahallesidir.
Adını, kentin en eski ibadet merkezi olan ve öncesinde de bir katedral (Mar Toma Katedrali) olarak şehir halkına hizmet eden Ulu Camiden almıştır.
1400 yıldan bu yana cami olarak hizmet gören bir mekânın adıyla anılan, Cami Kebir Mahallesi, genellikle şehrin kalbürüstü ve kent yönetiminde söz sahibi olan kesimlerinin, bir de zaman zaman kentte yaşanan siyasal çekişmelerin özellikle son yüz yıl içinde daha çok sistemle “uyumlu” denebilecek bir çaba içinde olan kesimlerinin yerleşim olarak tercih ettikleri bir beldedir.
Bu mahallenin en kayda değer sakinlerinin evleri olan Cahit Sıtkı Tarancı ve Ziya Gökalp gibi şahsiyetlerin evleri, şimdilerde devlet korumasında ve müzedir.
Dağkapıdan aşağılara doğru indikçe, Balıkçılarbaşından sonra sağ cenaha düşen ikinci parça, yani şehrin sicilinde “öte mahalle” olarak yer eden Lalebey Mahallesi yoğun olarak Süryanilerin geçmişte yaşadığı mahalledir.
Şimdi de kiliseleri, Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi mahallenin en görünür mekânıdır.
Diyarbekirin dünyaca ünlü ipekli puşilerinin, gümüş telkarilerinin sanat erbapları şehrin hemşehrileri Süryani sakinleri bu mahallelidir.
Lalebey’in kapı komşu mahallesi Ali Paşa’dır.
Şehrin Cami Kebir mahallesindeki “sistemle uyumlu” hemşehrilerinin aksine, “Cemiloğulları, Zazazadeler” gibi “muhalif” diye telakki edilecek eski sakinlerinin de evlerinin olduğu mahalle, bu mahalledir.
Dağkapının sol cenahını değerlendirirken ikiye ayırmak gerek. Biri eski saray bölgesi olan İçkale ya da Saray Kapı bölgesi.
Şehrin en azından beşbin yıllık bütün hikâyesinin saklı olduğu saray kapı bölgesi şimdilerde daha çok Bingöl ve çevresinden gelenlerin yoğun olarak yaşadığı bir mahalle olsa da; geçmişinde kiliseleri, camileri, surlar üzerindeki kitabeleri ve Diyarbekir kent tarihinin kayıtlarının altında saklı olduğuna inanılan höyüğü ve elbette kadim nehir Dicle’nin en görünür olduğu bir mahalledir.
Sol cenahın ikinci parçası olan Balıkçılarbaşından Yenikapıya kadar uzanan sağlı sollu beldenin kaydı işe, şehrin en çokkültürlü tarihinin ifadesine mazhar olan bölgedir.
Ermeni ve Keldani kiliseleri ile Cami ve Mescitlerin birbirlerine omuz verdiği ve de birbirlerinin görünüm alanları içinde var olduğu bir bölgedir Hançepek, Hasırlı ve diğerleri…
Şimdilerde kiliseler bir miktar harap olsa da, sakinleri mekânlarından uzak düşse de “Dinler Sokağı” projeleri ve uygulamaları gibi çabalarla, mahalle hâla geçmişini yansıtmaktadır.
Diyarbakır Suriçinin mahalleleri ve sokakları bazalt dokulu taş mekânları olan Camiler, Kiliseler, Mescitler, eski evler, çeşmeler, hanlar olarak; ayrıca sokağın ve mahallenin parke taşlı yolları ile modern dünyanın beton yığınlı çok katlı yapılarına inat, hâla inadına “ben buradayım, inadına yaşamaya devam ediyorum” diyorlar.
Hazır yaz, temmuz tabak sıcağında olur ya! yolunu Diyarbekirlere düşürenlere bir mini hatırlatma…(ŞD/EZÖ)