Diyarbakırspor, 2001'de zirve lige yükseldiğinde sadece Diyarbakır'da değil, bölgenin diğer illerinde de sevinç gösterileri düzenlenmişti.
Diyarbakırspor'un bölgede böyle geniş bir coğrafyada sevilip geniş taraftar kitlesine sahip olması elbette sadece başarıyla açıklanamazdı.
Bu anlamda, Diyarbakırspor'un karakteristik özelliği, yine Karadeniz coğrafyasında kendisine geniş bir taraftar kitlesi bulan Trabzonspor ile benzerlik gösteriyor.
Bu benzerlikte ayrı kalan en belirgin fark ise birinin sadece bölge, diğerinin ayrıca sahiplenmeyle statüko için sakınca oluşturan Kürt kimliğinin ifade edildiği takım olması.
Evet, Diyarbakırspor, hiç kuşkusuz Kürtlerin yeşil sahalarda kendini ifade ettiği bir takımdır.
Hal böyle olunca Diyarbakırspor takımı, PKK'nin silahlı mücadelesine başladığı dönemden itibaren, yani 1980'li yılların ortasından, 1990'lı yıllarda hız kaybetmeden devam eden ve 2000'li yıllarda süren dış saha saldırılarına maruz kaldı, kalıyor.
Bu dönemde Diyarbakırspor'un dış saha tarihinde hemen hemen çıktığı her maçta ırkçı bir saldırının izi görülüyor.
Yeşil-Kırmızılılar son 25 yılda gittiği hemen hemen her deplasmanda, Konya'da, İzmir'de, Rize'de, Yozgat'ta, hatta Elazığ'da sürekli hakarete uğradı, sözlü ve fiili saldırılara maruz kaldı. Şovenist öfkenin kusulduğu takım, PKK ile eş tutuldu. Sahadaki futbolcu ve tribündeki taraftarları "Apo'nun uşakları" ilan edildi.
Bursaspor'un yaptıkları şaşırtıcı değil
Bursaspor-Diyarbakırspor maçında Bursalı taraftarlarının yaptıklarını şaşırtıcı ve yeniymiş gibi bulmamak gerekiyor.
Sekiz yıl önce Diyarbakır'ın ünlü amigolarından Yılmaz Subaşılı, 1990'lı yıllarda Mersin deplasmanına giden Diyarbakırspor'un başına gelenleri şöyle özetlemişti:
"Mersin'de maç başladıktan sonra hemen slogan atmaya başladılar: 'PKK dışarı', 'Apo'nun uşakları dışarı'. Taraftarımız sadece alkışla tepki göstermişti. Bir süre sonra bizim tribünde sloganla cevap vermeye başladı. Arkadaşları susturmaya çalıştım. Herkes kimliğini çıkarsın dedim. Tribünde bulunan Diyarbakırspor taraftarları T.C. nüfus cüzdanlarını çıkardı ve İstiklal Marşı'nı okuduk. Karşı takım taraftarları sustu bu davranışımızdan sonra. Maçtan sonra Emniyet Müdürü yanıma gelip beni alnımdan öptü. Bana, 'Helal olsun, sizden bunu hiç beklemezdik' dedi. Ben de ona, 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, onlardan bir farkımız yok. Eğer onlar askere gidiyorsa biz de gidiyoruz' dedim. Bunlara bir anlam veremiyoruz. Kendimi bildim bileli bize bir damga vurmuşlar!"
İşte Amigo Subaşılı'nın sözünü ettiği bu damga, en ırkçı ve en saldırgan ifadeleriyle Bursa Atatürk Stadı'nda geçtiğimiz hafta bir kez daha vücut buldu.
Futbol sezonu başlamadan önce bütün yaz açılımı tartışan Türkiye, nasıl sancılı bir sorunla karşı karşıya olduğu gerçeğiyle bir kez daha yüzleşmek zorunda kaldı.
Bu açıdan Kürt sorununun çözümü için ne kadar vahim bir sürecin beklendiği bir kez daha ortaya çıktı.
Diyarbakırspor'a yüklenen karşı-misyon
Daha önce defalarca dile getirdik. Diyarbakırspor takımı özellikle son 15 yılda çeşitli dönemlerde devletin ağır markajı altında kaldı.
Şehirde görev yapan devlet görevlilerinin ve TSK'nin en üst düzey komutanlarının bir eli sürekli kulübün içinde oldu.
Takım, devletin Kürt Hareketi'ne karşı desteklediği kulüplerin en başında geldi. Bu destek o kadar alenen yapıldı ki, Diyarbakırsporlu futbolcular bir sezonun açılış maçına dönemin Genel Kurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın başarılar dileyen pankartını taşıyarak çıktılar.
Gaffar Okan'ın Diyarbakır Emniyet Müdürü olduğu dönemde, Diyarbakırspor Kulübü'ne 700'ü aşkın polis memurunun kaydı yapıldı.
Kulübün gelir-gider defterlerini hem kulüp üyesi hem de valilikte görevli polis memurları tutmaya başladı. Adnan Öktüren döneminde cereyan eden bu gelişmelerden sonra, kulüp yönetimi kurulu da doğal olarak, emniyet teşkilatının oyları doğrultusunda belirlenir oldu.
Bir kongre öncesinde dönemin Diyarbakır Valisi Nazif Kayalı "Mühim olan Diyarbakırspor'un çıkarlarıdır. 4 bin 500 polisin gücünü birleştirip Diyarbakırspor'u Birinci Lig'e çıkartırız" derken yeni yönetim döneminde takımın amaçlarına nasıl ulaşacağının ipuçlarını da veriyordu.
Diyarbakırspor'u yakın markaja alan en bariz iki isim Yaşar Büyükanıt ve Gaffar Okkan'dır. Yaşar Büyükanıt'ın Diyarbakırspor'a ilgisini "Büyükanıt'ın Diyarbakırspor Aşkı" başlıklı yazımızda ele almıştık.
İlde 'baba müdür' olarak çağrılan Gaffar Okkan ise Diyarbakırspor'u zirve lige çıkartıp o dönem adı HADEP olan siyasi partinin oylarını düşürmeyi amaçlıyordu.
Diyarbakırspor lige çıksa da düşse de, şehirde HADEP ve devamı siyasi partilerin oylarında hiçbir zaman gerileme yaşanmadı.
Bugün tribünlerde siyaseti 'suç' sayanların sözü edilen gelişmeleri içeren geçmişe dönüp bakmaları halinde karşılaşacakları tablonun hiç de beklenmedik bir gelişme olmadığı görülecektir. Keza devletin kendisi bizzat sporun içinde, sporu emeline uygun bir araç olarak kullanmak istedi. Kullandı. Bunun içindir ki spor siyasetten bir türlü kurtulamadı.
Bursaspor maçında yaşanılanlar bunun açık ve belki de en zirve örneği. Saha dışında organize olmuş kitleler, Diyarbakırspor'un ifade ettiği gerçekliğe adeta kin kusmak, korkutmak ya da yıldırmak niyetiyle ırkçı ve şoven sloganlara sarılıp Kürt taraftarlara saldırılarda bulundular.
Tribünlere "Ne Mutlu Türküm Diyene" yazarak, Diyarbakır şehir meydanının ortasında kocaman bir tabelada yıllardır duran ve soruna derman olmamış aynı sözden habersiz, kendilerince Kürtlere mesaj verdiler.
"PKK dışarı" diyerek içinde "Diyarbakır" ismi geçen her şeyi bir anlamda 'yasadışı' ve 'bölücü' ilan ettiler.
Diyarbakır'ı nasıl algıladıklarını ve Diyarbakırspor'a nasıl baktıklarını böylece özetleyip, takıma bir misyon yüklediler.
Bursalı taraftarın mesajı gayet açık: İçinde Diyarbakır geçen her şey tehlikelidir, dışarı atılmalıdır, zorla da olsa hizaya getirilmelidir, teröristtir!
İşte bugünün 'terörist' söylemine maruz kalan Diyarbakırspor taraftarlarının çocuklukları PKK-TSK savaşın en şiddetli döneminde geçmiş bir kuşak.
Bu kuşak, babaları, anneleri, ağabeyleri yahut akrabalarından en az birinin yaşamını kaybettiğine, işkence gördüğüne tanık oldu.
Bu kesimin, sahip çıktığı savaşın acı mirasına karşılık verdikleri, "barış içinde birlik" mesajı hep bölücü ve ayrılıkçı bir yaftayla etiketlendi.
Bursa'da yaşanılanlar, bu mesaja toplum içinde direnecek bir kesimin beslendiğinin de açık ispatı. Mesaj sahiplerine inatla 'terörist' muamelesi yapılması bunu açıklamaya yetiyor.
Bunun yanında umut verici gelişmelerin yaşandığına da tanık olduk. Açılım dönemine rastlanan bu ırkçı ve şoven saldırı, baltayı taşa vurmuş gibi görünüyor. Medya ve siyaset dünyasında, görünürde Bursalı ırkçı ve şovenist taraftarların tutumu yaygın olarak haksız bulundu.
Bursaspor'a ceza verilmemesi ve bu tür saldırıların sürmesi halinde ligden çekileceğini açıklayan Diyarbakırspor'un tavrını ise sadece Türkiye Futbol Federasyonu'nun vereceği ceza ve kararlar göstermeyecek.
Bölgede, "Kimsenin değil halkın takımı" olarak adlandırılan Diyarbakırspor'un bundan sonraki dış saha maçları, aynı zamanda açılımın taraftarlar arasında nasıl bir seyirde yol aldığını da gösterecek. (FA/EZÖ)