Dikkatinizi çekmiş olmalı! Bir kez daha sonuçlara bakıp yorum yapmaya yeltenen felaket tellalı kalemlere iş düştü, malum Diyarbakırspor-Bursaspor hesaplaşması üzerinden! Eylül 2009'daki ilk karşılaşma Bursa'da gerçekleşmişti. O maçı izlemek ya da takımlarına destek olmak için onca yolu değişik şehirlerden, bir de Diyarbakır'dan katedip Bursa'ya gidenleri, kurallı bir maç izlemek yerine acı bir sürpriz karşılamıştı.
Hoş Bursa'da yaşanan sürprizler artık Diyarbakırlılar açısından epeyce yıldır "alışılmış ve sıradan 'Türkiye gerçeği' hadiseler" gibi gelse de o defaki bardağı epeyce taşıran bir hal almıştı. Daha maç başlamadan başlayan hakaretlerin bini bir paraydı. Maç süresince devam eden saldırılar maçtan sonra da sürmüş, sanki dehşet bir arbededen çıkılmış gibi 26 yaralı vardı Diyarbakır taraftarları cephesinden. Öyle bir hal almıştı ki; maç sonrası Diyarbakır'a dönenlerden kimileri "savaştan" canlarını zor kurtarmış bir görüntü ile döndüklerini önlerine gelene anlatmışlardı.
Ve Diyarbakırspor-Bursaspor maç günü yaklaştığında öylesine bir hal kitle psikolojisi haline bürünmüştü ki; en mutedil kesimler bile son üç gün içinde "Eylülde" yaptıklarını "Bursalıların yanına bırakmamak" eğilimindeydiler. Yani ez cümle "Çarşambanın gelişi, perşembeden belliydi".
Diyarbakır'ın cadde ve sokaklarında gruplar halinde yürüyen gençler öfkeli sloganlar atarak "Diyarbakır'ı Bursaspor'a mezar edeceklerini" bağırıyorlardı. Olay tek başına bir spor karşılaşması olmaktan çıkmış, hınç, öfke ve hesap kesimi algısına dönüşmüştü. Eylüldeki yaşatılanlardan sonra ne Bursaspor yönetiminden ciddi bir özür ne de Futbol Federasyonundan yorgun ve öfkeli Diyarbakırspor taraftarını tatmin edecek adil bir karar doğrusu çıkmamıştı. İşte bu adaletsizlik "Doğu toplumlarında" gecikmiş adaletin kitle eliyle tecellisinin psikolojik kararı haline dönüşmüştü.
Peki, bu takım ve taraftarı değil miydi ki; daha bir hafta önce Denizlispor'a 2-0 mağlup olduğu halde Denizlisporlu futbolculara ve yöneticilerine çiçek verip dakikalarca alkışlayan. Elbette taraftar aynen bu takımın taraftarıydı ve sonuçlara bilerek katlanarak Bursasapor'a "ceza" vermek ehliyetini bizzat taraftar kendine yakıştırıyordu.
Diyarbakır'da yaşananları da yaşatılanları da onaylamak adına bütün bunları yazmıyorum. Sakın ola ki bu yazılanlardan böyle bir sonuç çıkmaya!
Ama "işin içinde iş var"dı. Ve bu da ayrı bir gerçekti.
Açık ve net konuşmakta yarar var. Çok yönlü bir tezgâh işin içinde dönüyor. Mesele öyle sıradan bir kapışma ya da kamplaşma ile açıklanamaz.
Evet, meselenin bir tarafında Meriç nehrinin öte yakasından gelip de Anadolu topraklarında "Türk kimliği" dışında başka kimlik ve aidiyet bırakmamaya yemin kasem etmiş "Türk Milli Gururu"ndan başka varlık tanımayan "Tanrı Dağı kadar Türk Hira Dağı kadar Müslüman" tebaanın Kürde düşmanlık üzerine kurulu ırkçı politikası var(dı).
Diyarbakırlıların sadece spor karşılaşmalarında değil, görüldüğü yerde ve her türlü hak talepkârlığında "Kahrolsun PKK-Kahrolsun Kürtler-PKK defol-PKK dışarı" sloganları artık medyaya da yansıyan alışıldık işler, vakayı adiyedendi...
Bu meselenin bir yüzü...
Öbür yüzü ise devletin ve uzantı kabilli siyasal muktedirlerin bir türlü resmiyeten ellerini çekmekten imtina etmedikleri Diyarbakırspor gerçeğiydi. Türkiye'de hiçbir takım yoktur ki; yönetimiyle taraftar kitlesi bu denli birbirine zıt olsun. Çok az takım vardır ki; en azından son yirmi yıldır üzerinde bunca resmi politikalar, entrikalar dönsün!
6 Mart cumartesi günü Diyarbakırspor-Bursaspor maçı 17. dakikada sahaya fırlatılan taş ve pet su şişelerden yan hakemin ve futbolcuların yaralanması nedeniyle hakem kararıyla tatil edildi. Diyarbakırspor-Bursaspor karşılaşmasında bütün yapılan şiddet gösterilerine rağmen ve de bu türden şiddetçi davranışların yaşanmaması / yaşatılmamasına kalben inanmama rağmen; Diyarbakırspor taraftarı kadar aklı başında ve ne yaptığını bilen taraftar kitlesi spor kamuoyunda azdır. Buna gerçekten inananlardanım.
Diyarbakırlıların da taraftara olan inancını öyle maçtan sonra medya mensuplarını, kameraları stada ve tribünlere taşıyıp kendi güvenlik zaafını, eksiklik ve yetersizliğini "bakın işte tribünlerin betonunu kırıp sahaya atmışlar" diyen güvenlik mensupları da sarsamaz. Kitleyi doğru yönlendirmeyi beceremeyen kulüp yöneticileri de...
Elbette benim tercihim ciddi bir blokaj ile Bursaspor'u mağlup edip, yenik bir Bursaspor olarak memleketlerine göndermenin doğru bir davranış olacağına olan inancımdı. Ama itiraf edeyim ki; dört ay önce Bursa'da yaşatılanlar bırakınız Diyarbakır'daki taraftar kitlesini, memleketlerinin karşılaşmasını izlemek için maça giden ve Bursa'da ve çevresinde yaşayan Diyarbakırlıları bile öfkelendirmeye yetmişti.
Hınçlarını "köpür(t)mek" için taa Bursa'dan Diyarbakır'a maç için gelenler, bugün bile Diyarbakır'da konuşuluyor.
Bu öfke gerçekten ürkütücü, ömre zarar bir kin ve öfke...
Kimseye hayrı da yok. Bitip tüketir insan tekini.
Daha da tırmanmadan aklıselim egemen olmalı. Futbol federasyonu da duygularıyla değil aklıyla kararlar vermeli.
Diyarbakırspor yönetimi de külahını önüne koyup nasıl bir şehrin takımı olduğuna artık karar vermeli. Şehrin dinamiklerine ve ruhuna uygun bir yönetim anlayışını egemen kılmak ve ona uygun bir altyapı oluşturmak, tabi bir de şehrin de kulübün de imajını düzgün yansıtacak performanslara imza atacak bir yapıya Diyarbakırspor'un artık kavuşmasını istemek bütün kent dinamiklerinin talebi olmalı...
Ve belki de en kötüsünü son söz olarak dillendirmek de bunca kelamdan sonra gerekli! Eğer ki; hesabı önceden kesilmesi gereken dört ay evvelki "infazın" gecikmiş adalet mantığı dikkate alınmadan bugün acımasız bir şekilde hikâyenin öncesi yokmuş gibi, Futbol Federasyonu tarafından topyekûn olarak Diyarbakır'a kesilmesi söz konusu olursa, Diyarbakırspor hemen kararını verip liglerden çekilmeli ve futbol federasyonuna da "Al ligini, çal başına" demeli. Böyle bir sonucu ve kararı hiç ama hiç istememe rağmen; bu tür bir karar sadece Diyarbakırlıları değil hepten Kürt halkını da ziyadesiyle rahatlatacaktır...(ŞD/EÜ)