Kürt Sorunu’nun getirdiği ağır baskılardan yorulmuş Diyarbakır’da gazeteciler, resmi olarak “Terörsüz Türkiye” sloganıyla dillendirilen müzakere ortamında, resmi ilan gelirleri için gerekli şartlarla ilgili olarak prosedür baskısını aşmaya çalışırken yerel haberciliği daha özgürlükçü bir ortamda ayakta tutmak için çaba gösteriyor.
Diyarbakır’da 10-12 Eylül günlerinde görüştüğüm Diyarbakır Barosu Başkanı Abdukadir Güleç ve Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti (GGC) başkanı Felat Bozarslan son dönemde yürütülen diyalogun yerel politik ve sosyal planda belirli bir sükûnet sağladığına işaret ederken özellikle medya temsilcilerine yönelik kronik yargılamalar bu havaya bölge düşürüyordu.

Bozarslan: Siyasi atmosfer normale dönmeli
Deneyimli gazeteci Mahmut Bozarslan, Trump yönetiminin ABD merkezli VOA medyasının yayın hayatına son vermesiyle, VOA Türkçe servisi bünyesinde Diyarbakır muhabiri olarak çalıştığı görevinden olmuştu. Haberciliği bağımsız olarak sürdüren Bozarslan da, görece bir yumuşama ikliminin varlığını teyit ediyor:
“Şimdilik en azından sokakta engelleme, fiziki müdahale vs azaldı ya da kalmadı. Yargı tacizi ise önceki yılara göre oldukça azaldı. Peki gazeteciler rahatladı mı? Tabii ki hayır. Rahatlamaları için önce Türkiye’nin siyasi atmosferinin normale dönmesi gerekiyor.”
“Meslektaşımız karın tokluğuna çalışmak zorunda”
Geçmişi, Bozarslan, “Son bir yılı saymazsak, Kürt basınına yönelik baskılar görülmemiş şekilde artmıştı” şeklinde özetliyor ve son yıllarda da sektörde ekonomik sorunların dikkat çektiğini belirtiyor:
“Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizden en çok etkilenenler arasında gazeteciler ilk sıralarda yer alıyor. Temel ihtiyaç maddelerinde fiyatların artmasına rağmen, gazetecilerin gelirlerinde ciddi bir artış söz konusu olmuyor. Başka sektörlerde çalışanlar ek işler yapabilirken, gazetecilerin bu imkânı da yok.
Hal böyle olunca birçok meslektaşımız karın tokluğuna çalışmak zorunda kalıyor. Yurtdışı fonlarla çalışan medya kuruluşları da, fonların çoğunun kesilmesi nedeniyle ya kapatmak ya da küçülmek zorunda kaldı. Kısacası Güneydoğu’daki meslektaşlarımızın durumu hiç de iç açıcı değil.”
Fotomuhabir Gök’e adli kontrol zulmü
Ziyaretin gerçekleştiği günlerde, Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Abdurrahman Gök “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası” suçlamasıyla yargılanmakla kalmıyor, yurtdışına çıkış yasağını kapsayan adli kontrolünün kaldırılmasına dönük avukatları Resul Tamur ve Mehmet Emin Aktar’ın dile getirdiği ısrarlı talepler karşılık bulmuyordu.
Adli kontrolden mesleği bakımından bunalan Gök, duruşmada, “Bazen düşünüyorum da cezaevinde olsaydım daha iyi olurdu. En azından dört duvar arasındayım derdim. Hem dışarıda olup hem mesleği icra edememek çok zor” diyerek, yasağın kaldırılmasını talep etti” diyecekti.

Mahkeme, iki yıldır gazeteci Abdurrahman Gök'ün adli kontrolünü kaldırmıyor
“En ucuza kim çalışır” anlayışı
Adını vermeyeceğimiz bir başka meslektaşımız da bazı basın kurumlarının kapanmasıyla işsiz gazeteci sayısının arttığı bir ortamda adeta pazar yeri gibi “en ucuza kim çalışır” anlayışıyla gazetecilere asgari ücret dayatıldığından söz ediyor:
“Mesleğe yeni başlayanlara ise asgari ücretin daha da altında düşük ücret verildiği rahat şekilde ifade ediliyor.”
Uzun yıllar mesleğe emek vermiş habercilerin, son yıllarda deneyimlerini taşıdıkları yerel gazete ve haber siteleri, önem bir gelir teşkil eden resmi ilan için, Basın İlan Kurumu’nun (BİK) “tık” mekanizmasıyla dayattığı şartları karşılamaya çalışıyor.
“Tık avcılığı ile içler açısı bir durum var”
Aynı gazeteci, “BİK’in yeni yönetmeliği ile gazetecilerin iş yükü daha da ağırlaşırken, meslek olarak da dar bir kalıba konulmuş gözüküyor. BİK’in getirdiği günlük 10 bin tekil ziyaretçi, 30 bin görüntüleme, 8’i özel günlük toplam 50 haber gibi kriterler gazetecileri hem tık avcılığına itiyor hem de yoğun iş gücü nedeniyle adeta nefessiz bırakılıyor” diyor.
“Tamamen BİK’in ilan ücretlerine bağımlı hale gelen yerel gazetelerde durum daha da içler acısı bir hal aldı. BİK’in ilan şartları yerine getirmek için dayatılan tık avcılığı, mesleki değerlerden uzaklaşma, kalite ve özgünlük gibi birçok konuda ciddi sorunlar açığa çıktı. BİK’in şartlarımı yerine getiremediği için birçok site ve gazete küçülmeye giderken, işsiz gazeteci sayısı her geçen gün daha da artıyor”.
Keza, bu yakıcı soruna, İstanbul’da iki hafta önce düzenlenen Celal Başlangıç Barış Gazeteciliği Atölyesi’nde CEGA medya temsilcisi Ferit Aslan da değinmişti.

'Celal Başlangıç' adına düzenlenen atölyede hak odaklı barış gazeteciliği konuşuldu
“Kürtçe yayınımızı fonların durması vurdu”
Yerel Kürtçe dilden haberciliğe gelince, Botan International kurucusu, Kürtçe Botan Times sitesi yetkilisi ve gazeteci Murat Bayram ise, uluslararası fonların son yıllarda sınırlandırılmasının faaliyetlerinin sürdürülebilirliğini sarstığını ifade ediyor.
Kurumu, Kürtçe haberciliği güçlendirmek için beş yıl önce İstanbul’dan Diyarbakır’a yerleşerek kuran ve bu zamana kadar altı ülkeyle 18 proje yürüttüklerini ifade eden Bayram, “Şu anda bölgede yerel ve ulusal iktidar dışında bir Kürtçe medya kurumu yok. Kürtçe habercilikle ilgili bizim gibi bağımsız girişimler, bu fonların durmasıyla yayınına devam edemedi” dedi.

ANKA bölge temsilciliği açtı
Diğer yandan, bölgede bağımsız Türkçe habercilikle ilgili kurumsallaşma devam ediyor. Amed Radyo TV’nin yeni yönetim altında yayıncılığa ivme katmak istediği bölgede ANKA ulusal Ajansı da, daha önce kadro bulundurduğu bir alanda kısa süre önce, Ahmet Ün’ün temsilciliğinde Diyarbakır’da bir Bölge Temsilciliği açtı.
Yeni yol olarak YouTube kanalı
Gazeteciler Ruşen Takva ve Kadir Cesur’un Van bölgesinde “Bölgenin Ohali” adlı bir YouTube kanalı kurması gibi Diyarbakır çevresinde de görüştüğümüz bazı deneyimli meslektaşlarımız, mesleği sürdürmenin yeni modeli olarak, YouTube üzerinden izleyici ve yurttaşa seslenmeyi düşündüklerini veya bunun için hazırlık yaptıklarını ifade etti.
Siyasi müzekere süreciyle bir bölgenin yaşamını normale dönüştürme girişimlerinin ayrılmaz bir parçası, yargısal ve idari keyfi baskıların tarihe gömülmesi ve on yıllardır yerel ve bölgesel etkenlerle ağır yara almış sivil hayatın da, yine bölgeye özgü nesnel politikalarla desteklenmesidir. Diyarbakır ve bölgesinin sesi olan ve var olma mücadelesi veren bağımsız gazeteciliğin ekonomik olarak güçlendirilmesi de barış yolunda yapılabilecek yatırımların önemli bir parçasıdır.
(HA)












