1 Kasım seçimleri öncesi bir grup gazeteci ile Diyarbakır’dayız. Kente seçimleri sormak için geldiysek de burada gündem daha farklı, daha acı.
Diyarbakır’da, kalacağımız yer Sur’da. İlçede üç gündür çatışma var.
Havalimanından doğruca Dağkapı meydanına geldik. Amacımız iki-üç sokak ötedeki, Sur ilçesindeki otelimize ulaşmak. Ancak meydan polisler tarafından kesilmiş.
Aracımız duruyor. Seçim turunun organizatörü P24’ten Özcan Sert otelimize gidebilmemiz için polisle iletişim kurmaya çalışırken gözümüz meydanda yüzünü Sur’a dönmüş bekleyenlere takılıyor.
O sırada 80 yaşlarında bir amca kapısı açık olan minibüsümüze binmeye çalışıyor.
Amcayı durduran meydanda bekleyenlerden biri.
Diyaliz için ambulans bekliyorlarmış, amca da aracı ambulans sanmış. Onların bekleyişi sürüyor.
Biz emniyetten izin beklerken, meydanda 30 kişilik erkek grubu da bekleyişini sürdürüyor. Nedenini sorduğumuzda “Akrabalarımızı bekliyoruz” diyorlar.
“Ben Surluyum. Ailem, akrabalarım, arkadaşlarım Sur’da. Dışarı çıkamıyorlar, ben içeri girmiyorum. Dışarı çıkmalarını bekliyoruz.”
Şaka gibi… Kötü bir şaka… Koca kentin ortasında sokakları polis barikatlarıyla örtülmüş bir ilçe.
Öldürülen Helin Şen’in ismi ağızlarda dolaşıyor. Biri “Bir kişiyi güvercinlerini beslerken vurmuşlar” diyor.
Sur polis barikatlarıyla kentten koparılmaya çalışılsa da söz durmuyor, yayılıyor.
Nihayet iznimiz gelip otele gitmek için barikatı aştığımızda dükkanların kapalı olduğu, köşe bucakların polisler tarafından tutulduğu, omuzlarında silahlarla “güvenlik görevlilerinin” volta attığı, birikmiş çöplerle dolu boş sokaklar.
İki-üç kişi dışında Sur’un yerlileri polisler olmuş durumda.
Daha sonra Dicle Haber Ajansı’nın Diyarbakır Haber Müdürü Ömer Çelik’ten öğreniyoruz. İlçeye giriş ve çıkışlar yasak. İki muhabirleri üç gündür kent içinde mahsur kalmış durumda. Kaldıkları evden, vurulma tedirginliği ile dışarı da çıkamıyorlar. Dışarıdakiler de içeri giremiyor.
Aynı Sur’un hemen dışında rastladığımız kadın gibi. Gözlüklü, sokakta görsem bilgisayar mühendisi diyeceğim polis aracımızı “kontrol” ederken kadın “Sur sınırı”nda bekleyen polislere evinin karşı sokakta olduğunu, arabasını çekip çekemeyeceğini soruyor.
“Kızım hasta, ondan rica ediyorum” diye ekliyor. Yani insanın evine gidebilmek için polisten ricacı olunması gerekliymiş gibi.
TIKLAYIN – Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 23. Madde – Yerleşme ve Seyahat Hürriyeti
İlçedeki gerilim ve çatışma üçüncü gününü dolduruyor.
Diyarbakırlıların tek gündemi ise Sur değil. Cumartesi günkü Ankara’daki saldırıda öldürülen iki insanı uğurluyorlar.
Biri Meryem Bulut. Barış annesi. Cumartesi İnsanı.
Diğeri Abdullah Erol. Halkların Demokratik Partisi Giresun Milletvekili Adayı.
Cenazede binlerce öfkeli yüz, üzgün göz. Sloganlar “Katil DAİŞ [IŞİD – Irak Şam İsam Devleti] İşbirlikçi AKP”.
Diyarbakır’da bugün sokakta seçim renkleri yok. Müzik yok. Renkli bayraklar yok.
Yas var. Cenaze var.
Akşam vakti, hala silah seslerinin duyulmaya devam ettiği Sur’a geri dönüyoruz. Saat 20.00’de yasak kalkacak deseler de üstümüz aranmadan otelin bulunduğu sokağa giremiyoruz.
Koskoca ilçede seçime dair tek emare, Sur’un kapalı esnaf kepenklerinin üstünde kalmış olan Selahattin Demirtaş-Figen Yüksekdağ’lı “Bizler Meclise” afişi.
Onun da rengi solmuş. (EA)
Bu gezi P24 koordinatörlüğünde gerçekleşti.