Sokağa çıkma yasaklarının olduğu kentlerdeki meslektaşlarımızla dayanışmak için gerçekleştirdiğimiz Haber Nöbeti için bu hafta Diyarbakır'daydım.
İlk Diyarbakır ziyaretim, barış sürecinin başlamasıyla olmuştu. 2013 Mayıs’ındaki ilk ziyaretimde “Barışta ısrarcı olun” diyen Sinn Finn milletvekili, eski İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) üyesi Conor Terence Murphy ile görüşmüştüm.
2013 Newroz’unun ardından oluşan barış ve umut atmosferi, Gezi direnişinin efsanevi “ilk üç gününü” geçirmek zorunda kaldığım Diyarbakır’ın en huzurlu kentlerden biri yapmıştı. Ülkenin dört bir yanında protestolar polis şiddetiyle karşılaşırken, Diyarbakır’daki protestolarda polisin, askerin, TOMA’nın, panzerin gölgesi görülmüyordu.
Bugünden bakınca tezatlık yerine bir vahamet görüyoruz.
Üç yılın ardından Diyarbakır’a son iki ziyaretim ise sürecin “dondurulmasından” sonra gerçekleşti. İlki 1 Kasım seçimleri öncesinde seçimin nabzını öğrenmek adına kente gelişimdi. O zaman sokağa çıkma yasakları yeni başlamış, buna rağmen Sur iki defa uzun süreli sokağa çıkma yasağını yaşamıştı.
12 yaşındaki Helin daha yeni öldürülmüştü.
Duvarlarda “Esedullah Tim”leri ile tanışmıştık.
Son gidişim ise, şiddetin gün be gün arttığı, meslektaşlarımızın darp edildiği, kaçırıldığı, işkence edildiği, yaralandığı ve tutuklandığı haberlerini artarak aldığımız bir zamana denk geldi.
Ülkenin batısında haber yaptığı için ağırlaştırılmış müebbet istenen gazeteciler için umut besleyenlerin başladığı nöbet, bizlere, doğudan gelen günden güne muğlak, çarpıtılmış – ve hatta kabul edildiği üzere sivil askeri otoritesinin resmi açıklamasının önüne geçemeyen- haberler nedeniyle Haber Nöbeti fikrini verdi.
Haber Nöbeti bugün ikinci haftasında.
Gazetecilik ilkeleri, kuralları evrensel olsa da pratiğin nasıl da farklı olduğunu gösteren bir yer Diyarbakır. Ve benim de “Özgür Basın”ın ne demek olduğunu, “Özgür Basın” ekolünün ne anlama geldiğini anlamamı sağlayan kent.
Çünkü Özgür Basın demek sabah 7.30’da mesaiye başlayıp 21.00’e kadar çalışmak demek. Kenti adım adım bilmek, bilmeyenlerin kaybolduğu Sur sokaklarını ezberden çizebilmek demek.
Sadece yıkılan evleri göstermek ya da Keçiburnu’na asılan Türkiye bayrağını insanlara duyurmak için bir dama çıkıp mermilerin hedefi olmayı göze almak demek.
Her eylemde “taranmak”, darp edilmek, “uyarı ateşiyle” karşılaşmak…
Ve bunlardan gülerek bahsedebilme gücüne sahip olmak demek.
Kapı kapı dolaşıp insanlarla konuşmak, gazetecinin halkı tanıdığı kadar halkın da gazeteciyi tanıması demek.
Polisin de gazeteciyi tanıması demek.
Gazeteciliğin, haberciliğin mesleki faaliyetten çıkıp bir mücadele alanı olduğunu yaşamak, hatta bunu en ağır şekilde yaşamak demek.
Yani Diyarbakır’da Özgür Basın mensubu olmak birken on gazeteci gücünde olmak demek.
Haber Nöbeti bunu biraz göstermeye, biraz da nöbeti tutan bizlere bunu öğretmeye yarıyor. Haberin başka türlü “pahasını” öğreniyoruz. Batıda rastladığımız, ama pek sık rastlamadığımız bir “paha” bu.
Ancak, Haber Nöbeti, kentin çeşitli noktalarında hak ve barış talep edenlerin, bekleyenlerin nöbetlerinden sadece biri.
Haber Nöbeti’ndeki ikinci günümde şahit olduğum buydu.
Diyarbakır'ın dört bir yanı nöbet
Sur’da çeşitli mahallelerde, çeşitli zamanları kapsayacak şeklinde, ama toplamda 73 gündür sokağa çıkma yasağı ve buna karşılık da çatışma devam ediyor.
Sur’da çatışmalarda öldürülen çocuklarının cenazelerini almak için aileler 19 gündür Sümer Park’ta nöbette.
Ailelerin beklediği alan anne, baba, abla ve abilerin ağıtlarıyla dolu. 14 yaşında öldürülen Cihat’ın (Morgül) babası, her gün oğluna yakın olmak için girilmesi mümkün olmayan Dört Ayaklı Minare’ye olabildiğince yakın bir yere gittiğini anlatıyor.
Mahmut’un (Oruç) abisi ise herkese kızgın. “Hepimizi öldürmeden bizi yok edemezler” diyor ancak yalnız bırakıldıklarını söylüyor. HDP Şırnak milletvekili Faysal Sarıyıldız’ı ayrı bir yere koyarak diğer tüm siyasetçiler için “Gelsinler bizimle dirensinler” diye ekliyor.
Ailelerin yanında duyulan tek ses ağıtlar. 19 gündür cenazelerini bekliyorlar.
Bir diğer nöbet ise Büyükşehir Belediyesi Önündeki sağlıkçılar. Doktorlar, hemşireler, diş hekimleri, eczacılar ve daha pek çok sağlık meslek mensubu Sur’da yaralanan herkese, ama herkese sağlık hakkı ulaştırmak için nöbette.
Nöbet 22 Aralık’tan beri sürüyor. 50 günü aştı yani. Tek amaçları Cenevre Sözleşmesi’ne uygun olarak sivil yaralılara, sivil hastalara ve savaşma yeteneğini kaybetmiş savaşçılara sağlık hizmeti vermek.
Sağlıkçıların talepleri henüz yerine getirilmedi. Bunun yanı sıra, bilhassa kamuda çalışanların hükümet yetkililerince hedef gösterilmesinden, işverenlerin kimlerin nöbete gittiğini öğrenme çabasından tedirginler. Ama nöbete devam ediyorlar.
Eğitimciler 22 gündür DTK’nın konuk evi önünde, çocukların eğitim hakkının yanı sıra ve öncelikle yaşam hakkının korunmasını istiyorlar.
Rojava Parkı’nda HDP ve DBP’lerin on günlük nöbetinin yanında yine Sümerbank’ta Müslümanlar ablukanın kaldırılması için barış orucundalar.
Kadınlar da bir haftadır Sümer Park’ta barış nöbetinde. 13 ilden 500’ün üzerinde kadının başlattığı nöbet barış için devam ediyor.
İşte Diyarbakır’ın dört bir yanı barışı bekleyenlerle dolu. (EA)