Farklı yaşlarda üç Kürt kadını, Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez 9 Ocak'ta Avrupa medeniyetinin orta yerinde Paris'in göbeğinde kafalarına sıkılan kurşunlarla katledildiler.
Hem de PKK lideri Abdullah Öcalan ile yeniden başlayan görüşmelerin gündeme oturduğu bir dönemde. Yaygın kanaate göre bu saldırının amacının başlatılmak istenen barış sürecinin sabote edilmesi düşüncesi olduğuydu ama 12 Eylül Döneminde Diyarbakır zindanında türlü işkenceler görmüş PKK'nin ilk kurucularından Sakine Cansız ve iki genç yoldaşının katilleri hala bulunmuş değil.
Son bir haftadır hem Avrupa'nın, hem Türkiye'nin hem de Kürtlerin gündeminde en fazla yer edinen konu bu üç kadının katledilmesiydi. Arkadaşları ve akrabaları dışında pek çok kimse bu isimleri ilk defa duyuyordu ama bu böylesi bir saldırıyı pek çok insan içine sindirememişti.
Bu katliam Kürtlerde büyük bir üzüntü ve öfkeye neden oldu. Bu yüzden de havaalanında cenazelerin karşılanmasından törene yediden yetmişe on binlerce insan katıldı.
Havaalanı, Hüzün ve Sevinlerin Durağı
Havaalanları ve terminaller hüzün ve sevinçlerin bir arada yaşandığı yerlerdir. Bu yüzden atmosferi ağırdır bu yerlerin. Çok değil, daha üç hafta önce Roboski Katliamının yıl dönümünde Şerafettin Elçi'nin cenazesini karşılamak üzere binlerce insan yine aynı yerde beklemişti.
Çarşamba akşamı ise bu sefer Sakine Cansız ve arkadaşlarını bekliyordu binler. Soğuk havaya rağmen hem de saatler öncesinden gelmeye başlamıştı insanlar.
Polis havaalanının giriş ve çıkışına barikat kurmuş, yolcular dışında hiç kimseyi içeriye almıyorlardı. Dışarda gergin bir bekleyiş vardı. Saat 20:30'da sıralarında cenazeler geldi.
Sloganlar, zılgıtlar, hıçkırıklar eşliğinde yavaş yavaş ilerledi kortej. Bu haksız ölümün karşında öfke seslere yansıdı ama hiçbir taşkınlık olmadı. İnsanlar cenazelerle beraber 3 km ötedeki hastaneye kadar yürüdü.
Kadınlar ellerinde yaktıkları mumlarla morga taşınacak üç tabutun yolunu aydınlatarak saygı duruşunda bulundular ve törenin yapılacağı saate kadar cenazeler kadınların omzunda morga kadar taşındı.
Taş Atmayan Çocuklar...
PKK silah bırakır mı bilinmez ama yapılan sağduyulu çağrılar karşısında Diyarbakırlı çocuklar bu törende taş atmadı. Hatta her toplumsal gösteride otomatiğe bağlanmış gibi taş atan çocuklar bu sefer birbirlerine " taş atmak yok" uyarıları yaparak sağduyunun sokağa yansıyan halinin temsilcisi oldular.
Bu durum "çocuklar taş atmayı mı bıraktı?" sorusunu akla getirdi ama ortalıkta polis olmayınca taş atılacak durum da kendiliğinden ortadan kalkmış oluyordu ne de olsa.
Bu sefer taş yerine bol bol slogan attılar.
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir merasimden iki gün önce "Duygularımızın temsili olarak siyahlar giyineceğiz ama umutlarımızın bitmediğinin işareti olarak da beyaz atkı takacağız" demişti.
Şehir yastaydı ama barışa ve özgürlüğe olan umudunu yitirmemişti bu yüzden de siyahın içine beyazı da yerleştirivermişlerdi... Sabahın erken saatlerinde hastanenin önünde birikmeye başlamışlardı.
Zılgıtlar, sloganlar ve Delila'nın "Sê Jinên Azad" (Üç Özgür Kadın) şarkısı eşliğinde büyük bir metanet ve sağduyuyla, cenazeleri hastaneden alıp, hiçbir taşkınlığa meydan vermeden ağır ağır ilerledi kortej. Yaklaşık bir buçuk saat sonra 11:00'de Batıkent meydanına geldiler.
Sevinç ve matem meydanı
Dört yıl önce bu meydan Habur'dan gelen Barış Gruplarının karşılanmasına da mekan olmuştu. O gün de meydana duygular hakimdi ama hakim olan duygu sevinçti.
İnsanlar artık savaşın bitip barışın hakim olacağı bir dönemin başladığına inanmak istiyordu. Çocukları dağdan inecek, artık kan akmayacaktı. Ama ne yazık ki o sevinç Türkiye Kamuoyunda şov olarak algılanmış, büyük bir barış fırsatı bu algı üzerinden heba edilmişti ve sevinci kursağında kalmıştı insanların.
Beş yıl önceki duygunun tam tersine bu sefer meydan matem alanıydı. Cenaze araçlarından sırasıyla Sakine Cansız'ın, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan'ın tabutları kadınlar tarafından taşınarak meydana getirildi.
Herşeye rağmen barış...
Daha sonra Kürt siyasetçiler birer konuşma yaptı.
Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanı Ahmet Türk de konuşmasında Kürtlerin her zaman barış için el uzattığını belirtip buna karşılık her seferinde teslimiyetin Kürtlere dayatıldığı vurgusunu yaptı.
İmralı'da bir süre önce Abdullah Öcalan ile görüşen Kürt siyasetçi, barış taleplerinde samimiyet ve tutarlılığın olması gerektiğini ifade ederek Türkiye ve dünya kamuoyuna "Türkiye Başbakanı bir taraftan barış istiyor diğer taraftan Kürt halkının üzerine bombalar yağdırıyor" diye seslenerek iki gün önce Türk Savaş uçaklarının Kandil'i bombalaması sonucu yedi PKK gerillasının hayatını kaybettiği bilgisini verdi.
Aysel Tuğluk da konuştu hem de hıçkırıklarla ağlayarak konuştu. DTK'nın [Demokratik Toplum Kongresi] Eş Başkanı Tuğluk, arkadaşlarına sıkılan kurşunların Kürt Kadın Hareketine, Kürtlerin Ulusal mücadelesine ve aynı zamanda barışa sıkıldığını ifade etti.
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Eş Başkanı Selahattin Demirtaş yaptığı konuşmada Kürt Halkının bu yaslı meydanda Türkiye'ye büyük bir barış mesajı verdini söyleyerek Abdullah Öcalan'ın çözüm için ortaya koyduğu iradeyi sonuna kadar destekleyecekleri açıklamasını yaptı. Demirtaş, barış için sabır, akıl ve cesaretin lazım olduğunu belirterek Kürtlerin her zaman barışa hazır olduğunu ifade etti.
BDP Eş Başkanı, İmralı ile başlayan bu sürecin selametle ilerleyebilmesi için Fransa Devleti ve AK Parti hükümetinin bu cinayetleri bir an önce açığa çıkartmaları gerektiği hususunun da altını çizdi.
Bu arada Selahattin Demirtaş konuşmasını tamamlarken Mehmet Ali Birand'ın vefatı haberini anons etmesi ortamdaki matemin artmasına sebep oldu. Ne de olsa son zamanlarda bu sorunun savaşla çözülmeyeceğini dillendiren Türkiye'nin nadir duyarlı seslerdendi... Büyük bir kayıp daha...
Bugün kızımın doğum günü...
Ateş düştüğü yeri yakar derler ya gerçekten de öyle. Tabutların başında bekleyen kadınlar bir an olsun gözlerini sevdiklerinin tabutundan ayırmıyor, onlara dokunur gibi şefkatle tabutlara dokunuyorlardı.
Gülten Kışanak, Sakine Cansız'ın tabutunun arkasında durmuştu. Çok üzgündü, gözyaşlarına hakim olamıyordu, ne de olsa arkadaşıydı. ikisi de 12 Eylül Döneminde Diyarbakır Zindanında kalmış ve akıl almaz işkencelere maruz kalmışlardı. O işkencelerden geçen ama boyun eğmeyen yoldaşı önündeki tabutta boylu boyunca uzanıyordu şimdi.
Leyla Şaylemez'in beş yaşlarındaki bir fotoğrafını büyütülüp tabutunun başucuna konmuştu. O fotoğrafta Leyla elleriyle zafer işareti yapmıştı. iki kardeşi ve yengesi de tıpkı ona sarılır gibi fotoğraflarına sımsıkı sarılmışlardı. Bir an olsun dinmedi gözyaşları.
Fotoğraflarında bile insanda pozitif bir duygu uyandıran Fidan Doğan yaşasaydı 17 Ocak'ta 31 yaşına basacaktı. Ama olmadı. Sevdikleri doğum gününde onu sonsuzluğa uğurlamaya gelmişti.
Sakine Cansız'ın anne ve babası, Fidan Doğan'ın babası ve kardeşleri, Leyla Şaylemez'in babası konuşmaların yapıldığı otobüsün üzerine çıkıp yaralı yüreklerine rağmen çocuklarna sahip çıkan Kürt Halkına, Diyarbakır'a teşekkür konuşması yaptılar.
Fidan'ın babası "Biliyor musunuz, bugün benim kızımın doğum günü..." dediğinde onunla beraber o meydandaki on binler de göz yaşlarına hakim olamadı.
Sakine'nin babası "onlar barış için mücadele ettiler ama hayinler onları vurdular fakat biz bu barışı sürdüreceğiz" diyerek "çocuklarımızın yeri Allahın cenneti olsun" duası ile birlikte Leyla'nın babasının " bugün kızım Diyarbakır'ın gelini oldu "sözleri karşısında gözyaşlarına hıçkırıklar da eşlik etti.
Saat 13:30'a doğru üç Kürt kadını yeniden araçlara bindirilerek doğdukları toprakların bağrına gömülmek üzere memleketlerine uğurlandılar. (HK/BA)