Fotoğraf: Keskesor ekibi etkinliklerinde gizlilik nedeniyle arkası dönük fotoğraf çektiriyor.
İki lubunya önce bir kafeye giriyor, oturuyor. Gün içinde başka arkadaşları geliyor.
Bir, iki, üç derken onlarca lubunya oluyorlar. Müzikler değiştiriliyor, sohbetler farklılaşıyor. Kafede çalışanlarla sohbetler ilerliyor. Odağında heterolar olan sohbetlerin yerini lubunyalar alıyor. Günler geçiyor, hetero kafe olabildiğinde lubunya kafeye dönüşüyor.
Böyle böyle Diyarbakır’da yaklaşık 15 kafe lubunya dostu oluyor.
Geçen hafta DİTAM’ın “Kürtler ne yapmalı?” başlıklı toplantısı ve 15’i tutuklu yargılanan Kürt gazetecilerin davasını takip etmek üzere Diyarbakır’daydım. Kente gidince de uzun yıllardır Diyarbakır’da LGBTİ+ aktivizmi yürüten Keskesor ekibi ile bir araya geldik.
Elbette, lubunya mekânına dönüştürmeye çalıştıkları kafelerden birindeydik.
“Keskesor” Kürtçede "gökkuşağı" demek. 2012’den beri de Diyarbakır’da LGBTİ+ mücadelesi veriyorlar. Hemen hepsinin kimliği kapalı. Ailelerine ve işyerlerine açık değiller. Bu nedenle de konuştuğumuz iki kişinin adına bu yazıda yer vermeyeceğim.
Keskasor’un kurucularının büyük bir kısmı kenti, bir kısmı da ülkeyi terk etmek zorunda kalmış. Şimdilerde sayıları 50’nin üzerinde.
Lubunyalardan Gülo* 2012’den, diğer lubunya Şevo* da 2017’den bu yana Keskasor’dalar.
En çok merak ettiğim konulardan biri belediyeye kayyım atanmasının ardından gündelik hayatlarının etkilenip etkilenmediği üzerine.
Gülo, “Eskiden belediye HDP’li iken bütün toplantılarımızı belediyenin salonlarında yapardık. Şimdi kayyımlardan sonra belediyenin önünden dahi geçemiyoruz” diyor.
Şevo, “Ben o dönem yoktum ama o dönemi Lale Devri gibi anlatıyorlar” diye giriyor araya.
“Hizbullah kafeleri tehdit ediyor”
Gülo devam ediyor:
“Biz sokakta eylem yapınca en kötü maruz kaldığımız şey sözlü tacizdi. Sanat Sokağı’nda eylemler yapıyorduk. Kimse bir laf etmiyordu. O dönemin güzelliğini yaşadık. Kayyımdan sonra o alanlara giremedik. Sonrasında kafelerde etkinlik yapmaya başladık fakat Hizbullah geldi bu sefer o kafeleri tehdit etti.”
“Çatışmalı süreçten yara aldık”
Kuşkusuz 2015’te Çözüm Süreci’nin sona ermesi lubunyaları da etkiledi. Diyarbakır’daki lubunyalar çatışmalı sürecin en yara alanlarından.
“Kürt LGBTİ+’ların durumu daha zor”
Şevo, “Kürt LGBTİ+ olup Diyarbakır'da yaşamak ile Ankara'da ve İstanbul'da yaşamak arasında bazı farklar var. İstanbul'da gerçekleşen Onur Yürüyüşü'nde gözaltına alındığınızda sizi bekleyen süreç ile Diyarbakır'da herhangi bir eylemlilik esnasında gözaltına alındığınızda sizi bekleyen süreç farklı oluyor. İstanbul'da gözaltına alındıktan belli bir süre sonra bırakılabilirsiniz ama Diyarbakır için aynı durumdan bahsetmek güç" diyor.
Gülo “Bizim sadece lubunya mücadelemiz yok. Biz aynı zamanda kimlik mücadelesi de veriyoruz. Bu yerelin ve bölgenin kendi özgün sorunlarına dair de söz söylüyoruz. Bunlarla mücadele ediyoruz” diye ona destek oluyor.
Yan yana gelmek her türlü direniş sürecinde önemli bir güçlendirme aracı. Diyarbakır’daki lubunyalar için de durum farksız değil.
Yan yana geldikçe güçleniyor, güçlendikçe direnebiliyorlar. Şevo, “Eskilerle yeniler arasında müthiş bir diyalog var. Her sohbetimizde birbirimize güç veriyoruz. Çevre illere de gidiyoruz, etkinliklerimizin hepsi bir şekilde bizi güçlü yapıyor” diye anlatıyor.
Ayrıca şunu da belirtmek gerekiyor ki Diyarbarkır’daki lubunyaların en önemli sorunu barınma.
Şevo, “Burada ev sahipleri asla lubunyalara ev vermiyor. Seks işçiliği yapacağını düşünüyor. Arkadaşlarımızın tamamı aileleri ile birlikte yaşıyor. Bu nedenle de kapalılar ve çok zorlanıyorlar. Diğer sorunumuz da ekonomi” diyor.
Lubunya mekânı olarak dönüştürmek istediğimiz kafede sohbet ilerlerken gözüm etrafa takılıyor.
Bazılarının bakışları pek sıcak olmasa da pür dikkat bizi dinlediklerini görüyorum.
Lubunya arkadaşlar, “Karşımızdakinin kim olduğunu bildikçe korkmuyor ve önyargılar kırılıyor ” diyor.
Gülümsüyoruz.
Ayrılmak üzereyken arkadaşlardan biri sesleniyor:
“Kayyımlar gidecek biz yine buralardayız, bekleriz…”
(EMK/AÖ)