İkinci kez bir “seçim öncesi” Diyarbakır’daydım.
Daha önce 1 Kasım seçimleri öncesinde Diyarbakır’da bulunmuştum. Ama o günlerde Diyarbakırlıların gündemini seçim değil, o dönem yeni başlamış olan Sur’daki operasyonlar oluşturuyordu.
16 Nisan Anayasa değişikliği referandumu için de izlenimim çok farklı olmadı.
Diyarbakır'a dair ilk izlenimim şu: Polis sayısı kentin içinde azalmış ama Sur'daki -ve anlatılanlara göre ilçe girişlerinde- varlıklarını yeterince hissettiriyorlar.
Sur "görece" açılsa da, Tahir Elçi'nin öldürüldüğü Dört Ayaklı Minare'ye giriş mümkün değil. Uzaktan, polis barikatının arkasından minareye bakabiliyorum.
Sur'daki eski binalarda kurşun delikleri duruyor, yeni binalarsa birbirinin aynı ahşaptan yapılmış, tabelaların tipografileri dahi aynı.
Sokakta sivil polisler grup halinde geziyorlar.
Kenti saran “Hayır” ve “Evet” bayrakları, billboardlardaki afişler ve Dağkapı’dan geçen bir (1) “evet” propagandası yapan araç görüntüde bir “seçim havası” yaratsa da bir Cuma günü gezdiğim Diyarbakır sokaklarında seçim konuşulmuyor.
İstanbul'da bazı semtlerde alışık olduğumuz seçim çalışması masaları, bildiri dağıtanlar yok. Nedeni içinse aldığım cevap “OHAL” oluyor. Referandum çalışmasının genellikle ilçe, köy ve mahallelerde birebir temasla sürdüğünü öğreniyorum.
Bu vesileyle, "seçim muhabbetini" taksiciler ve esnafla yapıp, bilgileri de “Evetçi” ve “Hayırcı”lardan almaya çalıştım.
Anladım ki Diyarbakır’da “evetçilerin” anladığı demokrasi ile “hayırcıların” anladığı demokrasi aynı değilmiş.
Evetçiler yüzde 50 bekliyor
Soldan sağa: Cenap Ekinci, Ahmet Ay, Şerif Aydın
İlk olarak “Diyarbakır’da kimler evet diyor” sorusundan yola çıkarak, gazeteci Hatice Kamer’in yardımıyla Anadolu Evet Platformu’na ulaşıyorum.
Yenişehir’de bulunan Anadolu Evet Platformu’ndan platform sözcüsü olan Milat Gazetesi yazarı Ahmet Ay, avukat Şerif Aydın ve Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Doç. Dr. Cenap Ekinci ile görüşüyoruz.
Görüşme yaptığımız saat 14.00 civarında bomboş olan merkezin bazı günlerde yüzlerce kişiye ulaştığını belirten Ekinci, buluşmalardan bazı fotoğrafları da gösteriyor
.
Fotoğraf: Cenap Ekinci
Platform “evet”çi olsa da platform merkezinde AKP’nin ya da MHP’nin amblemleri bulunmuyor. Sadece bir Türkiye bayrağı ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük bir posteri, ayrıca platform sloganları var. Ekinci, özellikle siyasi partilerin kullandığı referandum şarkılarını kullanmadıklarını, “halkın hoşuna giden” müzikleri çaldıklarını söylüyor.
Konuşmayı ise genellikle Ahmet Ay yapıyor.
“Olayın sadece referandumda Anayasa’daki 18 maddenin oylanması olmadığının bilincindeyiz” diyen Ay, 1. Dünya Savaşı’ndan bugüne bir siyasi analiz yapıyor ve 11 Eylül’den sonra “Yeni Dünya Düzeni” kurulduğunu, bu düzende güçlü ülkelerin “istikrarlı” ve “vesayetten kurtulmuş” olarak kendi menfaatlerini koruduklarını, AKP öncesinde Türkiye’de bir hükümetin ömrünün 15 ay olduğunu, Türkiye’nin “dış politikası” değil, “dış ilişkileri” olduğunu, dış politikayı NATO’nun belirlediğini anlatıyor.
"Rejim değil sistem değişikliği"
Ben, tüm bunların Diyarbakır’daki referandum çalışması ile ilişkisini kurmasını beklerken, Ay bir süre daha Türkiye’deki siyasi durum, asker ve sivil irade çekişmesini anlatıyor ve sonunda “Geldiğimiz noktada parlamenter sistemin Türkiye’nin yükünü kaldıramayacak bir konuma geldiğini gördük” diyor.
Ay, 16 Nisan’daki referandumu “rejim değil sistem değişikliği” olarak değerlendiriyor.
Anadolu Evet Platformu’nun Diyarbakır’dan beklentisi yüzde 50 evet. Sur’daki operasyonların Diyarbakırlıları HDP’den uzaklaşmasına neden olduğunu savunarak bu “tepkinin” “boykot” olarak sandığa yansımasını, bu durumun da “Hayır” oylarını düşüreceğini umuyorlar.
Diyarbakırlı seçmeni ile konuşurken faili meçhul cinayetlerin, köy yakmaların 1990-1998 arasındaki “koalisyon hükümetleri” döneminde, “vesayet” nedeniyle yaşandığını anlatarak bu “sistem değişikliğine” ikna etmeye çalıştıklarını anlatıyorlar.
Gözlemim, MHP-AKP ittifakının tabanda farklı farklı anlaşıldığı yönünde. Keza avukat Aydın’ın, bu ittifaka yönelik Kürtlerin tepkilerini anlatırken “MHP’nin İç Anadolu’da bazen faşist denebilecek…” sözleri Ahmet Ay tarafından hemen kesiliyor. Ay itinayla hatırlatıyor: “Bu platformun sözcüsü benim. MHP faşist bir parti değildir. Arkadaşın sözleri kendi fikridir.”
Evetçilerin demokrasisi
En çok dile getirdikleri savunu ise başkanlık sisteminin “daha çok demokrasi” getireceği savı.
Tabi demokrasiden ne anladıkları da bir o kadar önemli.
Avukat Aydın, iktidarın yüzde 50 ile seçilebilmesini “Bu kadar demokrasi başka yerde yok” olarak nitelendiriyor. Avrupa’da yüzde 20 oy alan partiden başbakan çıktığını söyleyen Aydın, bu sistemle Türkiye’de en az 26 milyonun oyunu alan bir kişinin başkan olabileceğini, böylesi bir demokrasinin hiçbir yerde olmadığını savunuyor. Bunu uzlaşı, siyasette yumuşama, “sizin gibi düşünmeyenlere saygı”yı getireceğini iddia ediyor.
Bense “ya yüzde 50’nin içinde kalmayanlar?” diye soruyorum. Yani azınlığın temsiliyeti?
Aydın’ın cevabı şu:
“1999 seçimlerinde Ecevit, halkın yüzde 17’sinin oyuyla Başbakan olduğunda kalan yüzde 83’ü ne yapacak diye düşünmedik. Niye düşünmedik? Çünkü demokrasi bunu gerektirir.”
Kürtlerin “hayırı”
Anadolu Evet Platformu görüşmemden çıkan en çarpıcı tespit ise doktor Cenap Ekinci’den geliyor. Ekinci “Bölgenin ‘hayır’ı ile batının ‘hayır’ı arasında fark var” diyor. Kürtlerin Erdoğan’a karşı değil, çözüm sürecinin bitmesine kızdıklarını, tüm siyaseti cezalandırdıklarını, CHP ve “batıdaki sol partilerin” ise “Kürtlere verilebilme ihtimali olan hakların korkuları üzerinden hayır diyor” diye ekliyor. Tabi yine bunların sadece kendi “şahsi” görüşleri olduğunu ekleyerek.
Anadolu Evet Platformu’ndan çıkıp HDP il başkanlığına gitmek için ilk taksiye atlıyorum.
“HDP İl’e” dememin üzerine “canımsın” diyerek başlıyor sürmeye. Taksinin içindeki muhabbet ile platformdaki muhabbet ise taban tabana zıt.
Taksici, HDP üyesi değil ancak “tabii ki HDP’ye atacağız oyumuzu” diyor. Erdoğan’a kızgın, Sur operasyonlarına daha da kızgın. “Buradan evet çıkmaz” diyor.
Diyarbakır’dan “evet” çıkmayacağı tahmini, edindiğim izlenimde hakim görüş. Keza başka bir esnaf da “Erdoğan’a güvensek ‘evet’ de deriz ama güvenmiyoruz. Ne Diyarbakır’dan ne de Türkiye’den ‘evet’ çıkmaz” diyor.
Yollarda bol miktarda pankart var, en çok dikkatimi çekense afişlerdeki “evet” yazılarının yırtılmış olması. Sokakta insanlar çok konuşmasa da sokağın kendisi referanduma ilişkin bir şeyler söylüyor.
"Kadınlar hayır diyor"
HDP’de, HDP Amed Eş Başkanı Gülşen Özer ile görüşüyorum. Özer ile kadınların tepkilerini konuşuyoruz.
Özer ilk olarak “Kadınlar ‘hayır’ diyor” diyor. Sistemin kadını görmezden geldiğini söyleyen Özer, kadınların “Bize sadaka politikası yürütüyorlar” dediklerini anlatıyor. “Evet” diyenlerin de savaş bitsin diye “evet” dediğini söylüyor:
Gülşen Özer
“Artık kendinden vazgeçmiş kadın. Diyor ki ‘çocuğuma zarar vermesin, eşime zarar vermesin, ekmeğim elimden alınmasın’. Kadınlığını unutmuş o orda artık. ‘Artık toplumda kimse karışmasın bana sadece yaşayayım’ diye ‘evet’ diyorlar.”
Hayırcıların demokrasisi
Nevzat Özgen
HDP Amed İl Başkan Yardımcısı Nevzat Özgen ise 991 bin 500 seçmenleri olduğunu belirterek referanduma ilişkin “Bölgede bir kaygı yaşamıyoruz” diyor.
Diyarbakırlıların Sur operasyonları nedeniyle HDP’ye tepkili olduğu iddiasına ise daha büyük tepki gösteriyor:
“Sur’da yüze yakın insan ölmüşse, bin kişi yerinden edildiyse, bir şehir yerle bir edildiyse bunu HDP yapmadı?”
15 Temmuz darbe girişimi ile çatışma sürecinin ardından Diyarbakır’da bir tedirginlik olduğunu, dışarıda 10 kişi toplandıklarında çevrelerinin panzerlerle sarıldığını, Lice’den sandıkların yüzde ellisinin merkeze taşındığını anlatıyor.
Özgen “Geleceğimize dair çok umutlu değiliz” diyor. Anayasal değişikliğim 1982 Anayasa’sından daha iyi olmadığını ekliyor.
“Biz ne Erdoğan’ın getirdiği Anayasa’da ne de 12 Eylül Anayasa’sında kendimizi görmüyoruz. Her ikisi de otokratiktir, egemendir ve baskıcıdır.”
Diyarbakır için hedefleri 7 Haziran seçimlerindeki oy oranını yakalamak. En az yüzde 70 oy almayı hedefliyorlar.
Özgen ile konuşmamda en çarpıcı nokta ise “evetçilerden” çok farklılaşan demokrasi tanımı oluyor.
“Demokrasinin ölçütü aldığınız oy oranı değildir, demokrasi azınlık haklarının güvenceye alınmasıdır. Yoksa oyun çok çıkması değildir. Bu da ne yazık ki Türkiye’de hiç anlaşılmıyor.” (EA/HK)