"Türban" tartışması, anayasa tartışmasını türbanlıyor. Sivil ve demokratik bir anayasa için yürütülmesi gereken tartışma,"üniversitede türbana izin verilsin mi, verilmesin mi?" tartışmasına dönüştü.
Kadın bedeni üzerinden yürütülen bu tartışmanın tozu dumanı içinde, örtülü-örtüsüz tüm kadınları ve tüm toplumu ilgilendiren toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesinin anayasada nasıl yer alacağı tartışması güme gitmek üzere.
Anayasada devleti toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamakla ve bunun için kadınlar lehine özel önlemler almakla yükümlü kılacak bir maddenin yer alması gibi toplum için yaşamsal ve temel bir sorunu bile tartışamaz olduk.
Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama yükümlülüğü...
Sözde laiklik savunucuları, toplumsal cinsiyet eşitliğinin her alanda sağlanmasının, aslında laikliğin toplumsal temellerini güçlendirmek olduğunu görmezden geliyor. Kadınların üniversiteye başörtüsü ile girmesini savunan, sözde özgürlük savaşçısı iktidar çevreleri ise, kadınların asıl özgürleştirecek olanın, devletin her alanda toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama yükümlülüğü olduğunu bilmezden geliyor.
Toplumsal mutabakat ihtimali gözardı ediliyor...
Daha da vahimi,"türban tartışması" bile bir korku ve kutuplaşma havası içinde yürütülürken, sorunun anayasaya bir madde konularak/konulmayarak değil, toplumsal mutabakat ile çözüleceğinin göz ardı edilmesi.
Oysa bırakalım toplumsal mutabakat aramayı, bu konuda devlet kurumları arasında mutabakat yok. Vatandaşların vergileriyle görev yapan Diyanet İşleri Başkanlığı ile Anayasa Mahkemesi, YÖK, Genel Kurmay başkanlığı gibi kurumlar "örtünme" konusunda taban tabana zıt görüşlere sahip. Üstelik bu yıllardır böyle.
Başbakanlığa bağlı, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 3-2-1993 tarihli ve B.02.1.Dİ8.0.40/242 sayılı "Tesettür" konulu kararında, Nur Suresinin 31. Ayetine dayanılarak varılan netice şöyle:
"1.Gerek erkeklerin ve gerekse kadınların gözlerini haramdan korumaları,
2.Kadınların, vücudun el, yüz ve ayakları dışında kalan kısımlarını, aralarında dinen velilik caiz olan erkekler yanında, vücut hatlarını ve rengini göstermeyecek nitelikte bir elbise (örtü) ile örtmeleri,
3.Başörtülerini saçlarını başlarını, boyun ve gerdanlarını iyice örtecek şekilde yakalarının üzerine salmaları, Dinimizin Kitap, Sünnet ve İslam alimlerinin ittifakı ile sabit olan kesin emridir. Müslümanların bu emirlere uymaları dini bir vecibedir." ("İslam'da Kadının Rolü Türkiye'de Kadın", Sayfa 139, Prof. Dr. Beyza Bilgin, Sinemis yayınları)
Öte yandan, YÖK, Anayasa Mahkemesi, Genel Kurmay Başkanlığı gibi aynı devletin diğer kurumları, bu tür örtünmeyi "siyasi bir simge" olarak kamusal alandan ve üniversitelerden dışlıyor.
Devletin farklı kurumları böylesine karşıt görüşler öne sürerken, devlet kurumları arasında mutabakat yokken, toplumsal ve anayasal mutabakat sağlanabilir mi?
Devlet kurumları "örtünme" konusunda uzlaşmaya varsın
Elbette sağlanamaz ve bugün olduğu gibi, devletin Diyanet kurumunun kararını esas alanlarla, YÖK, Anayasa Mahkemesi, Genel Kurmay Başkanlığı gibi diğer kurumların kararlarını esas alan toplum kesimleri birbirine düşer.
Devletin ve kurumlarının vatandaşın kafasını böylesine karıştırmasına ve karşıt kutuplara ayırıp, güç ve enerji kaybettirmesine son vermesi gerekir.
Bir yurttaş ve kadın olarak derim ki, ya hızla ve öncelikle "örtünme" konusunda farklı devlet kurumları arasında bir uzlaşmaya varılsın, varılamıyorsa devletin tüm kurumları bu konuda görüş ve karar oluşturmaktan vazgeçsin. Devlet gölge etmezse, vatandaşlar ve kadınlar bir süreç içinde mutabakata varacaklardır. (GD/NZ)