Dilê min bêwesla te şad nabe
Ji bilî derdan bi tiştekî azad nabe
Dilê ku tu teşrîf nekî xerab e
Ya Rebî ew dil tu car azad nabe
(Gönlüm sana kavuşmadan şad olmaz
Dertten başka bir şeyle azad olmaz
Senin teşrif etmediğin gönül harabedir
Allahım, o gönül hiçbir zaman azad olmaz)
Ne güzel aşk sözleri değil mi? Sahi, bu hayatta bir de “aşk” diye bir duygu vardı. Uzun zamandır unuttuğumuz ve belki de artık lüks harcamalar listesine giren duygu. Şöyle ağız tadıyla aşkın yarattığı o mazoşist acıyı yaşamaya bile hasret kaldık. Tıpkı edebiyat, müzik, film, seyahat, gelecek, barış gibi kelimelerin literatürümüzden kalktığı gibi. Artık maalesef sanattan ve estetikten yoksun, iç karartıcı, can sıkıcı kelimelerimiz var. TV ekranlarında sürekli karşımıza çıkan, dostlarımızla bir araya geldiğimizde bütün sohbetlerin çerçevesini belirleyen, başka şeylerden söz etmeye çalışarak kaçmaya çalıştığımız ama dönüp dolaşıp yine aynı yere gelerek kullandığımız karamsar sözcükler. Yakamızı kurtaramıyoruz bir türlü, hep peşimizdeler.
Tiyatroların kapatıldığı, heykellerin kaldırıldığı, düşünce özgürlüğünün ayaklar altına alındığı, ‘medeniyetin’ doğduğu bu topraklarda iyi şeylerin de yaşanacağına ilişkin hayallerimizi diri tutmaya çalışırken bir pencere aralandı. Mezopotamya Kültür Merkezi sanatçıları yaşanan bu çalkantılı sürecin ve toz duman bulutunun arasında ayakta durmaya çalışarak, kulağımıza duyunca gözlerimizi aydınlatacak bir şeyler fısıldadı.
Yukarıdaki şiirin sözleri Baba Tahir Uryan’a ait. Başka dillerden çevirinin her zaman orijinalin tadını vermediği kesin. Şiirde çeviri sanırım en kötüsü olsa gerek. Sözüm Kürtçe bilenler için değil elbet.
Albümden önce; bilmeyenler ve ismini ilk kez duyanlar için Baba Tahir’i tanımakta fayda var. Biraz sabır lütfen!
Geçtiğimiz günlerde ne yazık ki ismi Artuklu Üniversitesi’nden ihraç edilen akademisyenler içerisinde yer alan, Kürt edebiyatına katkısı büyük olan Selim Temo’nun 2007 yılında hazırladığı Kürt Şiiri Antolojisi’nde yer alan bilgiye göre; Babe Tahirê Uryan, Baba Tahir Uryan, Babe Tahirê Hemedanî, Babe Tahirê Lorî, Babe Tahirê Kurdî adlarıyla da biliniyor. Bir şiirindeki ebcet hesabıyla 935 yılında Hemedan’da doğan şairin yaşadığı yıllar hakkında tam bir fikir birliği yok. Öte yandan şairin menşei ve şiirlerini yazdığı lehçelerden olan Lorînin hangi dilin lehçesi olduğu konusunda da bir görüş birliğine varılmış değil.
Ancak İslâm Ansiklopedisi’ndeki Baba Tahir maddesine göre şair, kendini bir Kürt olarak tanımlamakta.
“Anlatıldığına göre, bir gün Baba Tâhir, Hemedan medresesi talebesine ilmi elde etmek için ne yapmak lâzım geldiğini sorar. Talebeleri onunla eğlenmek için bir kış gecesini havuzun buzlu suyunda geçirmesini tavsiye eder. Baba Tâhir bu tavsiyeyi aynen tatbik eder. Ertesi sabah kendisini ilim nûru ile aydınlanmış bularak, amsaytu kurdîyan va-aşbahtu ‘arabîyan (“Kürt geceledim, Arap uyandım”) diye bağırır”
Feqi Huseyin Sağnıç’a göre İran’da 20. yüzyılın başlarına kadar Lorların Kürt, Lorî lehçesinin de Kürtçenin bir lehçesi olduğu kabul ediliyor. Fakat milliyetçilik döneminde, İran edebiyatının kurucularından birinin Fars olmamasının bir “rahatsızlık” yarattığı anlaşılıyor. Uryan’ı Farslaştırma hareketi, onun şiirlerindeki bazı sözcüklerin değiştirilmesi noktasına kadar vardırılmıştır. Şerefxan Bitlîsî’nin Şerefname’sinde (yazılış tarihi 1597) Kürtçenin bir lehçesi olarak gösterilen Lorî lehçesi, şairin en çok kullandığı lehçe olmuştur.
Şairin bir medreseye yazıldığı, ancak zayıf bir öğrenci olduğu, tahsil yapamadığı söylenir. Bunda şairin Yâresanî (Ehl-i Hakk) olmasının da payı olmalı. Ölüm tarihi hakkında bir fikir birliği yok; 1010 ve 1020 tarihleri en çok telaffuz edilen tarihlerdir.
Yaşamı ve doğum yılı hakkındaki bilgiler hep kesin olmamakla birlikte anlatılıyor. Ancak yazdığı şiirler şaire yakın olmak ve duygu durumunu anlamak için yetiyor. Sürekli olarak aşktan ve aşkın yarattığı kutsanmış acıyla yazılan kelimeler. Felsefi yönü çok güçlü olan bu şiirlerin toplandığı Dubeyti adlı yapıttaki şiirlere, Kürtçe müzik yapan sanatçılar can verdi. Dört yıl önce Kadri Yıldırım’ın çevirisiyle şiirleri besteleyerek hazırladıkları projeyi çeşitli turnelerde ve festivallerde dinleyiciyle buluşturdular. Ezgisi ve ritmiyle kulaklarda hoş bir seda bırakan bu projenin sadece konserlerle sınırlı kalmaması ve kalıcı bir esere dönüştürülmesi elzemdi artık. Biraz geç de olsa yedi aylık bir çalışma sonucunda 13 eserin yer aldığı Diwan-a Dubeytî adlı albüm raflardaki yerini aldı.
Serhat Kural, Nurcan Değirmenci, Zelal Gökçe, Meral Tekçi, Serhat Ertuna, Hivda Gökel ve Sabır Erdinç’in bestelerini yaptığı albümün aranjesi ve yönetmenliği Ahmet Tirgil’e ait. Perküsyonda Serhat Kaplan çalarken, elektro gitara Merih Aşkın, tanbura Adem Tosunoğlu, bas gitara Serkan Çabuk, kemana Ahmet Tirgil, sazbuşa Seçkin Küten ve billûra Sabır Erdinç ses vermiş. Serhat Kural, Nurcan Değirmenci, Zelal Gökçe ve Meral Tekçi yorumlarıyla albüme can katmış.
Albüm; konserlerin iptal edildiği, yayınlanan listelerle sanatçıların hedef gösterildiği, sosyal medya hesaplarında sürek avının izlendiği bir dönemde can simidi oldu. Bir nebze de olsa camı aralayıp içeriye temiz hava girmesini sağladı. İyice bir çekelim içimize, mis…
Sanatçı dostlarımız kızacak belki ama herkesin üzerine ölü toprağının serpildiği şu günlerde albümün, “Ne olacak bu memleketin hali?” diyerek demlenirken de dinlenebilecek lezzette olduğunu belirtmeden geçmeyelim.
Müzik her zaman iyi gelir, iyileştirir.
Bu kadar kelâm yeter, şimdi susalım ve sözü yeniden şaire bırakalım.
Delal her du çavên min qesrên te ne
Nav her du çavên min cihê piyên te ne
Ditirsim tu bi xafil gav biavêjî
Û bi mijangên min biêşin piyên te
(Sevgili, iki gözüm senin sarayındır
Her iki gözümün arası senin ayaklarının yeridir
Korkuyorum, bilmeden adım atarsın da
Kirpiklerimle incinir ayakların ) (BD/HK)
Albümü dinlemek için tıklayın.
Kaynak:Selim Temo. (2007). Kürt Şiiri Antolojisi. 2 Cilt. İstanbul: Agora Kitaplığı.