Kürtler’in, tarihleri boyunca anadilleri Kürtçe için verdikleri mücadeleye yakından şahit olduk, ancak Türkiye’nin farklı coğrafyalarındaki Arap Alevileri’nin anadilleriyle ilgili akıllarından ve kalplerinden geçenleri can kulağıyla dinlediğimizi söylemek zor.
Eski bir Antakya evine yerleşmiş, sanatın nabzını tutmanın yanısıra Arapça dil kurslarının da verildiği Ehliddar Kültür Merkezi’nin zar sesleriyle nargile fokurtusunun yankılandığı taş avlusuna bakan pencerelerinin ardında, telaşlı bir grup genç, bir oyunun provasını yapıyor.
Bu Türkiye’nin direniş hakkındaki ilk Arapça oyunu. Ehliddar Kültür Merkezi’nin Arapça tiyatro grubu tarafından sahneye konulan oyunda, direniş süreci Antakya’nın diliyle, mizahıyla, Arapça dilinin incelikleri kullanılarak anlatılıyor.
“Dibbeni” (Sinek) adlı trajikomik oyunun, kısa sahnelerle gerek Antakya gerekse Türkiye’yi etkileyen toplumsal olayları ele alırken dönüp dolaşıp vardığı nokta Gezi direnişi oluyor.
Toplumcu bakış açısı, kadın bakış açısı ve anadil Arapça, tiyatro grubunun temel dayanakları. Oyunun özellikle altını ısrarla çizdiği konu, Türkiye’de Türkçenin yanısıra sayısı 15’i aşan konuşulan dilden biri olan Arapçanın, bir anadil olarak elden gidiyor olması.
Birçok Arap Alevisi, çocukluklarından beri anadillerinin kabullenilmesiyle ilgili sorun yaşadıklarını itiraf etmelerine rağmen bunu sık dile getirememenin süreci hızlandırdığının da farkında.
Öğretmen, öğrenci ve mühendis gibi farklı çevrelerden, 16 oyuncudan oluşan tiyatro grubu, oyunu Hatay kent, belde ve köylerinde baştan sona Arapça olarak sahnelemeye hazırlanıyor. Oyunda, sadece, kırık bir Türkçeyle konuşan, köylü genç Şemso ile Arapçayı küçümseyen, sosyetik kız arkadaşı Semiha’nın yer aldığı sahnelerde Türkçe replikler var.
Semiha’yı canlandıran 19 yaşındaki Damla Bulgurcu, Arapçayı çocukluğunda öğrenememiş. “Annem Arapçayı sonradan öğrendiğinden, benim yanımda çok konuşmazlardı. Bazı aileler de, çocuk Arapça öğrenirse Türkçesi bozulur diye korktuklarından öğretmiyorlardı.”
Şemso’yu canlandıran 20 yaşındaki Süleyman Nakış, anadilini öğrenmediğine çok pişman, “nineme hep ‘Arapça konuşma, Türkçeye çevir’ derdim. Ne başkaları tarafından hor görüldüm, ne de ailem bende anadilimi konuşma konusunda bir korku yarattı. Tek sorun, sadece Türkçeyle büyümüş olmam” diyor.
Suriye sınırına yakın bir köyde öğretmenlik yapan ve oyunda bir direnişçinin annesini canlandıran Gülhan Baklacı; Arap Alevileri’nin kendi sorunlarına kendi çözüm üreten bir halk olduğunu söylüyor.
“İş bulamadığında yurtdışında çalışır, çocuklarını en iyi şekilde okutmak için gayret gösterir, şiddete maruz kaldıklarında farklı çözümler arar...
“Anadil konusunda da halk sürekli korktu ve kendi çözümlerini yarattı. Ne var ki bu şekilde, dilimizi ve kültürümüzü biz kendi kendimize unutturduk.”
Oyunda direnişten ötürü gözaltına alınıp sorgulanan bir kadını canlandıran Selda Özgür, köyde yaşıyor, annesi hiç Türkçe bilmiyor, babası askerde öğrenebildiği kadar öğrenmiş. Arapçayı iyi konuşuyor. Öğretmen olduğu halde, aşağılanmalara ve küçümsemelere sıklıkla tanık olduğunu söylüyor.
Ona göre, Arap Alevileri’nin durumu Kürtler’inkinden farklı.
“Bir baskı sonucunda değil de içten içe bir asimilasyon politikasıyla, oldu bittiye getirerek, dilimiz unutturuldu.
“Gençler daha iyi Türkçe konuşsun, okulda zorlanmasınlar diye bize Arapça öğretilmezdi. Gırtlaktan konuşmamızdan dolayı alttan alta aşağılandık.
“Köylerde konuşulsa da merkeze doğru Arapça tamamıyla unutulmaya yüz tutuyor ve biz oyunlarımızla ‘her zaman çocuklarınıza Arapça öğretin’ diye hatırlatıyoruz.”
Cumhuriyet politikaları
Birçok Arap Alevisi, işsizliğin kaderleri olmadığına ve yıllarca devlet dairelerindeki iş imkanlarından kasıtlı olarak yararlandırılmadıklarına inanıyor. Çoğu Arabistan’a gidip işçi olarak çalışmaya mecbur bırakılıyor.
Antakya’daki ailelerin yüzde 90’ı geçimini bu şekilde sağlayabiliyor. Oyunun yönetmeni Hasan Özgün de, hep uzaklarda çalışmış bir babanın oğlu. Beş yıl süren bir gizliliğin ardından, ailesinin önüne, anlayabilecekleri Arapça bir oyunla çıkınca, sonunda oyunculuk konusunda onaylarını alıyor.
Türkiye’de ilk Arapça tiyatro yapan Hasan, “Hayata Dönüş” adı altında, cezaevlerine yapılan operasyonlara karşı katıldığı bir protesto sırasında polis tarafından dövülerek görme yetisini büyük ölçüde kaybediyor.
“Mücadele her alandadır, gözlerim gidince anladım ki benim işim görmek değil, göstermek” diyor.
Bölgenin anadiline sanatta da yer açmak amacıyla kurulan Ehliddar Kültür Merkezi’nin Genel Sanat Yönetmeni Hasan, sıkıntıların Cumhuriyet döneminin azınlıklara ve ötekilere dönük politikalarının sonuçları olduğuna inanıyor.
“Şimdi aslında en iyi hali; bugüne kadar verilen mücadelenin sonunda ortaya olumlu bir şey çıktı. Geçmiş dönemlerde, Arapça tiyatro yaptığımızda, her oyundan sonra gözaltına alınacağımızı, dayak yiyeceğimizi, işkence göreceğimizi bilir, bugün gördüğünüz teknik hazırlığımız yerine, o günler başka türlü hazırlıklar yapardık.
“Lisede teneffüste arkadaşımla Arapça konuştum diye iki hafta uzaklaştırma cezası almıştım. Arapça şarkı söylemek, konser vermek, hele tiyatro yapmak çok sıkıntılıydı.
“Anadil meselesi, 12 Eylül’den sonra daha şiddetlendi. Bir tarafta asimilasyon, kimlik, bir tarafta da inancımız var. Yoksa bizler inkar edilmediği müddetçe kimliğimizi, dilimizi, inancımızı öne çıkarmayı ayıp sayarız. Kimlik ve anadille ilgili meselemiz içiçe geçmiş durumda.
“Türkleştirmeye yönelik, sistemli bir devlet politikası bu.”
“Direniş isyan yaratıcıdır”
Hasan’a göre, baskı ve asimilasyon yaratıcılığı kamçılıyor. Türkiye Arapları’nın yazınsal eserleri olmadığından tiyatro üyeleri oyunlarını kolektif olarak yazıyorlar.
“Direniş, isyan yaratıcıdır. İçindeydik, tanıklıklarımızı yazdık.
“Gaz bombalarının arasında insanlara limon yetiştiren teyzeleri, direnişçileri evlerine alan amcaları gördük. Armutlu’da zeytinyağıyla, tomaların engellenmesinde özgün direniş yöntemlerinin geliştirilmesine tanık olduk...
“Direniş bütünüyle çok yaratıcıydı, bize sadece bunları estetize ederek sahneye taşımak kaldı.”
Geçtiğimiz yıl, tiyatro grubunun seyirci sayısı 40 bine ulaşmış.
Dibbeni’nin ilk gösterimi, geçen hafta asimilasyonun yoğun olduğu Adana’da yapıldı.
Diğer oyunlarda olduğu gibi, kostümler kolektifti, anaların ve nenelerin kıyafetleri kullanıldı. Koca bir düğün salonu tıka basa dolmuştu ve her kesimden insan vardı.
Oyunun ardından, Arapça ağırlıklı olarak Türk Halk Müziği, protest müzik ve etnik müzik çalan Katre (Arapça ‘Damla’ demek) müzik grubu sahne aldı.
Hasan’ın, “oyunumuzu Gezi direnişi şehitlerine ve Adana’da cezaevlerinde tutuklu bulunan Armutlu direnişi tutsaklarına armağan ediyoruz” anonsuyla birlikte coşkulu bir alkış koptu.
Gece, yumruklar havada Gezi şehitlerinin anılması ve ‘Her yer Taksim, her yer direniş’ sloganlarıyla sona ererken, bir avukat Adana’da tutuklu olanlara gönderilmek üzere, üzerinde isim ve adres yazılı zarflar dağıtıyordu. (RT/YY)