90'ların çocukları, toplumun diğer kesimleri tarafından, hatta kendi içlerinden bile çokça eleştiri alan, nedense 'yitik' nesil olarak sayılan bir grup olmuştur. Ebeveynlerinin bu ülkenin geçmişinde çektikleri sıkıntılar sonucunda etliye sütlüye dokunmayan, mümkün mertebe bireysel, bilgisayar ve mobil cihazların ekranlarına sıkışmış bir nesil. Okudukları siyasi değil, daha çok fantastik, bilim kurgu ya da aksiyon romanları olan bir nesil.
Gezi parkı ile başlayan ve Türkiye'ye yayılan direnişin aktörleri çArşı'nın kelimeleriyle de "yanında bomba patlasa umurunda olmaz" bir nesil.
Ama oldu, bir şekilde bu insanlar meydanlara indi. Üstelik mizahlarını, kendi aralarında iletişim için kullandıkları yöntemleri ve jargonlarını alıp da indiler.
6 Yıldızda tank
Objektiflere yansıyan, dikkatleri çeken bir görüntüydü bu, "6 yıldız oldu tank gelecek" yazısı. Video oyunları ile büyüyen, daha da özele inmek gerekirse Grand Theft Auto (GTA) adlı bir aksiyon oyunu ile büyüyen neslin sokaktaki mizahıydı aslında bu. Polisin uyguladığı orantısız şiddeti de, eylemcilerin çevrelerindeki malzemeleri pratik şekilde kullanmaları da bu oyunla bağlantı kurmamıza yol açmış olabilir. Yazanı bilemem ama, bakan her oyuncunun aklından geçer bu, yüzlerine yansıyan ufak bir tebessümle birlikte.
"Sis atma ..."
Yine aynı kitlenin bir başka deneyimi, ki internet kafelerde oyun oynayarak sosyalleşen bu gençliğin anekdotlarından birisi de "Sis atma o.ç" yazısı ile yansıdı duvarlara. Counter Strike adlı, taktik birincil kişi kamerası aksiyon oyununda kullanılan sis bombasının gaz bombası ile olan benzerliği ile de, oyuncuların aralarında koyduğu sözlü olmayan kurallara uymayıp bu bombayı kullanana edilen bu laf yine oyuncuların duvarları süslediği bir başka jargondu.
Rol yapmanın matematiği
Sadece video oyunlarında değil, geçmişi masaüstü rol yapma oyunlarına kadar uzanan (ve yine bu neslin o veya bu şekilde bulaştığı) matematik sistemler de yine direnişin içine kök salmıştı. Duvarlarda görmedik belki, ama Twitter üzerinden insanlara yapılan espriler, aynı bir rol yapma oyununda geliştirilen karakteri mükemmelleştirmek için kullanılan ekipmanları hatırlatıyordu bize.
Legendary Mask - Mask of Gezi Assassin, "+%12 yürüme hızı" ile kaçışı kolaylaştırıyor, "+99 zehire karşı dayanıklılık" ile insanlara metanet veriyordu. Daha çok World of Warcraft ya da Diablo gibi Blizzard firmasının oyunlarında kullanılan bu örnekler de yine oyuncuların ekipmanlarına ve gördükleri ağır müdahalelere daha rahat ve gerilimsiz bakmalarına yardımcı oluyordu.
Sosyal medya incileri
Yalnız bu kadar da değildi. Duvarlara yansımamış olsa da Taksim'e Sıraselviler Caddesi yönünden gelen Darth Vader (Star Wars) da bu direnişin parçasıydı, İstiklal Caddesi’nde neredeyse tam kostümle (korkmayın polisler, hiçbir silahını giymemişti) dolaşan bir "V" (V for Vendetta) de. Bunlar oyun olmasa da, yine popüler kültür referanslarındaydı, üstelik sadece birisi gerçekten bir "toplu direniş" ile ilişkilendirilebilirdi.
Yazılı kısımda ise "Gerektiğinde halkın eylemciyi korumak için çevresini sarar" (Assassin's Creed) ve "Biz Lich King indirdik, başbakan ne ki" (World of Warcraft) yine yapılan göndermelerdendi. Üstelik bunlar, hasbelkader benim görebildiklerim. Eylemciler arasında kahkahalara yol açan, kısık sesle konuşulan daha ne sözler vardır kim bilir.
"İçi boş" şeyler okumak, izlemek, oynamak
Başta da söylediğim gibi, çok aşağılandı bu nesil. Apolitikti, bir nebze liberaldi, ekranlarına bağlıydı. Ama kimse neden böyle olduklarını sormadı onlara. Halbuki anlatacak hikayeleri de vardı.
İnsanların yere göğe sığdıramadığı politik eserler yerine kurgu kitaplar okumayı seçtiler, çünkü insanların okuduklarına göre etiketlenmelerinden çok sıkılmışlardı. Bir ortamda adını andıkları kişi ve ona yakıştırdıkları sıfatlar yüzünden bir safa tıkıştırılmayı istemediler. O nedenle politik çekişme dendiğinde, dertlerini Taht Oyunları, Gediksavaşları, Elenium Serisi ve daha birçok kitapla anlatmayı istediler. Üstelik düzgünce de konuşabildiler, sansürümüz ve gerçek dünya ile özü aynı olan bu örneklerden bahsederlerken.
Televizyonda tartışma programı izlemiyorlardı, çünkü kanallara ve yalanlarına karınları toktu. Bugün ak, yarın kara diyen ve bunu yeniymiş gibi gösteren programlara tavır koymuşlardı. Ellerinde dünyanın verisi vardı, eğer ki yanlı haber alacaklarsa, bunun kaynağını seçecek olgunluktalardı. Eğer ki birileri onlara ne izleyeceklerini dikte ediyorsa, yolunu bulup yelpazeyi yabancı yayınlarda genişletiyorlardı. O nedenle dönüp Kanuni'nin hayatına ya da Fatmagül'ün suçuna tamah etmediler.
Elleri sürekli telefonlarında, tabletlerindeydi çünkü fiziksel dünyanın onları sınırladığı kitlelere ya da lisanlara mahkum olmak istemediler. Seçim yapabilecek kadar akıl fikir sahibi idiler, onlar da bunu uygulamaktan geri kalmadılar. Kitabın sayfasının kokusunu da sevdiler, güzel bir sohbetin tınısını da, yanlış anlamayın. Ama sadece bunlara takılıp, ulaşabileceklerini sınırlamamayı, biraz ödün vererek kazancı görmeyi de bildiler.
Video oyunu diye bir şeyi keşfettiler, o vakitten sonra hikaye anlatımında karar veren kişi olmanın mümkün olduğunu anladılar. Seveceğin kişiyi oya gibi işlenmiş karakterler arasından seçme şansı olduğunu gördükten sonra, Avrupa sinemasının bağrından kopan en lirik film bile bazen sönük kaldı onlar için. O nedenle yüksek sanat diye reklamı yapılan şey yerine gidip ihtiyaçlarını karanlık bir odada, bilgisayar ekranında karşıladılar. Kararlar verdiler, sorumluluk aldılar, sokakta başkasının onlara nerede durup nerede slogan atacağını dinlemek yerine kendi sanal dünyalarında, kimi zaman yapay kimi zaman gerçek insan zekasına karşı savunma yaptılar, ülke kurdular, bürokrasi yaptılar, şiddet uyguladılar ya da şiddete maruz kaldılar.
Bunca yıl, kabinesinden komşusuna, aile büyüğünden esnafına herkesten laf yediler. Ama umursamadılar. Çünkü onlar, başkalarının aşamadığı engelleri aşmış, bilgiden iletişime, eğlenceden eğitime yeni bir dünyaya adım atmışlardı. Bunun doğuşunu ve büyüyüşünü tecrübe ettiklerinden, genç kardeşlerinden daha bilinçli, yaşlı tanıdıklarından da daha girişkenlerdi. Hep kulak arkası ettiler söylenenleri, küçümsemeleri, aşağılamaları. Ama ne zaman ki haklar ve yapabilme yetisinin sınırlanması söz konusu oldu, o zaman bütün bu öğrendiklerini uygulayacak kadar da hamle yaptılar.
Onları harmanlayan popüler kültürün karakterleri ile özdeşleşip cesaret aldılar, ortak video oyunları jargonu ile gerginliklerini azalttılar, video oyunlarında yapmayı öğrendikleri ile hem kendilerine hem de çevrelerine yardımcı oldular. Sonunda da bugün, televizyonlarda hala yalanlarla sarılı halde sunulan direnişin içinde yer ettiler.
Bu kitle geleceklere hazır. Daha önce 6 yıldızı da gördüler, "silah yok bu el, yakın yapacağız" lafına uymayanı da tepelemesini bildiler. 40 kişi koordine olup bir hafta süren bölümleri de geçtiler, kendinde eksik olmasına rağmen görevi daha elzem olduğundan alabileceği ekipmanı başkasına da hediye ettiler. Yani anlayacağınız, karşılarına çıkacak şeylerin altından da kalkmasını bilirler. (SK/ÇT)