Makalenin İngilizcesi için tıklayın
Bir süredir dünyayı saran, hayatımızı derinden etkileyen bir korkuyla yaşıyoruz. Daha da sürecek belli ki bu hal. Bu süreçte hepimizin başka bir hikayesi var. Kimimiz yalnız, kimimiz istemese de işe gitmek zorunda. Hamile olanımız, kaygı bozukluğu ile mücadele edenimiz, çok yakında zor bir hastalık atlatmış olanımız var.
Virüs Danimarka'da ortaya çıktığından beri, enfekte olan insan sayısını, hastane durumunu kontrol ederken buluyorum kendimi. Sayfayı sürekli yeniliyorum. Sayı hep artıyor. Burada olmasa bile dünyanın başka bir yerinde. İçim kaygıyla doluyor. Enfekte olan insan sayısını takip etmek korkumu tetiklemekten başka bir işe yaramıyor.
Pek çoğumuz zaten alabileceğimiz her önlemi alıyoruz. Birbirimizi ve sevdiklerimizi uyarıyoruz. Ellerimiz yıkanmaktan kurudu, dezenfektan kokusuna alıştık. Markete en boş saatte gidip, dolapların kapısını el sürmeden açmaya çalışıyoruz. Başkalarıyla görüşmeyi geçtim evimizi paylaştığımız insanlarla bile iki metre mesafeden konuşuyoruz.
Kaygı ve korkuyla kıyasıya bir savaş
Uzmanlar motivasyonumuzu korumamız için yapmamız gerekenleri tek tek sıralıyor. Doğru beslen, hobilerine yönel, uykunu al, evde bile olsa sporunu yap, çıkabiliyorsan açık havaya çık, doğada özgürce nefes al. Elektroniklerden uzak kaldığın bir süre ayır kendine. Oku, film izle, müzik dinle.
Ben bunları yazarken, bir gece yarısı, hastanelerde virüsle topyekün bir savaş veriliyor. Hastaneler günlerdir evine gidemeyen sağlık personeli dolu. Aynı savaş bazı evlerde de var. Uykusuzlukla, hastalıkla, kaygı ve korkuyla kıyasıya bir savaş.
Bir balkon konserinin yeteneksiz katılımcısı...
Herkes gibi İtalya'da balkonlarda toplanan, anlık gelişen konserlerin parçası olan insanların videosunu izledim. Bundan önce de ilk Wuhan'da, pencerelerden birbirine seslenen, "başarabilirsin dayan Wuhan" diyerek birbirini destekleyen insanların videosunu izlemiştim. Sağlıklı kalmak için, bulunduğumuz ülkenin sağlık sistemini ve insanlarını korumak için, bize tembihlenen önlemlere harfiyen uymalıyız. Ama bir balkon konserinin az yetenekli ya da yeteneksiz katılımcısı olmamız gerektiğini de unutmamalıyız. Bu gördüklerim bana, elimizden ne geliyorsa, nede iyi ya da değilsek, aklımız neye eriyor, elimiz nereye yetişiyorsa oraya dahil olmamız gerektiğini söylüyor. Belki doktor ya da hemşire değiliz, bir sağlık eğitimimiz yok, psikolog da değiliz. Akordeon çalamıyoruz, elimizde tefimiz de yok. Belki basbayağı yeteneksiziz, korku içindeyiz ve umudumuzu yitirmek üzereyiz. Şimdi, ne halde olursak olalım, bu konsere katılmanın tam sırası.
Müzeler ve orkestralar arşivlerini bir bir ücretsiz erişime açıyor, sanatçılar konserlerini iptal etmek yerine sosyal medya üzerinden canlı yayınlıyorlar. Bugün bir facebook grubunda genç bir kadın, market alışverişine gidemeyecek hasta ya da yaşlılar için alışveriş yapabileceğini yazıyor. Altına onlarca başka gönüllüden yorum yağıyor. Hepsi tek tek yardım edebilecekleri mahallelerin adlarını yazıyorlar. Yine başka bir grupta bir adam kendini iyi hissetmediğini, bu dönemin onda ne zamandır var olan intihar düşüncesini tetiklediğini söylüyor. Yine onlarca insan tanımadıkları birinin yanında olabilmek için seferber oluyor. Doktor bulunuyor, kişiye ulaşılıyor, yalnız kalması engelleniyor.
Birbirimizin hayatını önemsiyoruz
Başka bir yerde, hastanelere destek olabilecek, sağlık tecrübesi olan gönüllüler arandığı paylaşılıyor. Gönüllülere gerekli eğitimin verileceği duyuruluyor. Daha iki dakika dolmadan bir sürü insan gönüllü olmak için başvuruyor.
Birbirimizin hayatını önemsiyoruz. Komşularımızı göz göre göre bir sınır kapısında ölüme terk eden bizler değiliz, onlar eli daha ölümcül mikroplara bulaşmış başkaları. Biz, tanımadığımız insanların hayatını kurtarmak için seferber olabilenleriz.
Coronavirüsü çok çabuk yayılıyor diyor uzmanlar. Bir kırmızı noktanın nasıl bir anda etrafındaki herkesi kırmızıya boyadığını görebiliyoruz. Biz de çabuk yayılalım o halde. Bizim dayanışmamız, birbirimize desteğimiz, direncimiz de çabuk yayılsın. Kırmızı noktalar kadar hızlı ve çabuk olalım biz de. Söz konusu birimizin hayatı olunca kötü politikaları, hayal kırıklıklarımızı, insan insanın kurdudur laflarını unutalım. Çin'den İtalya'ya destek için giden doktorların yüzündeki umudu hatırlayalım. "O şöyle yapmadı, bu geç kaldı, beriki önlem almadı" diye şikâyet etmeyi bırakalım. Virüs bize madem kendince bir şey söylüyor, bizim verecek bir cevabımız yok mu.
Yalnız değilim, yalnız değilsin
Müzikte pek yetenekli değilim, evimde balkonum, elimde de tefim yok. Yine de bu direniş orkestrasının yeteneksiz bir üyesi olmak istiyorum. Yalnız değilim. Yalnız değilsin. Biz daha güçlüyüz. Biz daha dirençliyiz. Biz istersek pıtrak gibi çoğalıp birbirimize kol kanat gerebiliriz.
Umudunu kaybetme, korkun varsa paylaş, yardım iste. İyiysen yardıma ihtiyacı olan birinin yardımına koş. Zor zamanlar geldiğinde merdiven inemeyen, yataktan çıkamayan insanları unutma. Hiçbir şey yapamam diyorsan, oturduğun yerden kötü hisseden birine destek ol, bir güzel cümle kur, "aklımdasın" de. Müziği yapan birileri varken, pencereden kafanı uzatıp bir gülümsesen yetecek. İşte o zaman direniş orkestrasının üyeleri olarak hep birlikte hayati bir konser vermiş olacağız. (HE/AÖ)