Mektubunuz bize epey vakit önce ulaşmıştı ancak malum size yazmak için şartlar el vermedi. Aslında çok vakit kaybetmeden yazmaya başlamıştım ama bir anda sevkimiz çıkınca o notlarımız da maalesef elimizden uçup gitti. Bir de araya bayram tatili girince tümden elimiz kolumuz bağlandı. Malum, buralarda tatil deyince hayat duruyor, mektup dahi gönderemiyorsun.
Bu girizgahtan sonra bir buçuk aylık süreçte yaşadıklarımızı dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışayım.
Diyarbakır'da tutuklanan gazeteciler yazıyorDiyarbakır'da 16 Haziran'da tutuklanan 16 gazeteciden bianet'e yazmalarını istedik. Zaten mekansal olarak kısıtlı oldukları için sorularla kendilerini kısıtlamak yerine ne yazacaklarını kendilerine bırakmayı tercih ettik. Mektupların ulaşması zaman alsa da, mektuplar geldikçe "İçerideki Gazeteciler yazıyor" üst başlığı altında yayınlamaya devam edeceğiz. İlk mektup Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFGD) Eşbaşkanı Serdar Altan'dan. Tutuklanan gazetecilerMezopotamya Haber Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, JinNews Haber Müdürü Safiye Alagaş, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFGD) Eşbaşkanı Serdar Altan, Xwebün Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş ile gazeteciler Ömer Çelik, Neşe Toprak, Mehmet Şahin, Zeynel Abidin Bulut, Elif Üngör, Remziye Temel, Suat Doğuhan, Lezgin Akdeniz, İbrahim Koyuncu, Abdurrahman Öncü, Ramazan Geciken ve Mazlum Güler. TIKLAYIN- "Niçin gözaltında olduğumuzu polis de bilmiyor" TIKLAYIN- Diyarbakır'da gözaltına alınan 16 Kürt gazeteci tutuklandı TIKLAYIN- Gazetecilik sorgulandı: "Kürt sorunundan kastınız nedir?" |
Bilindiği üzere 8 Haziran günü yapılan kapsamlı bir operasyonla gözaltına alındık ve uzun süren (8 gün) gözaltı sürecinin ardından hukuksuz bir şekilde tutuklandık. Daha gözaltı süreci devam ederken adil olmayan bir süreçle karşı karşıya olduğumuzu anladık. Çünkü dosyamızda gizlilik kararı vardı ve neyle suçlandığımızı bilmiyorduk. Bu giz ve muamma, adliyeye çıkarıldığımızda da devam etti ve maalesef tutuklama kararı verilmesine rağmen suçumuzun ne olduğunu açık bir dille söylemediler.
"Suçumuzu bizden gizleme hali"
Nitekim bu “suçumuzun bizden gizlenme hali” halen devam ediyor. Tüm bunlardan anlaşıldı ki, aslında suçumuz gazeteci olmaktı. Nitekim bu mevcudiyet başlı başına suçlu olmaya yetiyordu. Kimi daha mesleğinin baharında, kimi yıllarını bu işe adamış 16 gazeteci bir anda çalışma sahalarından kopartılmıştı. Elbette bu basın özgürlüğüne vurulmuş ağır bir darbeydi. Ve ülkenin içinde bulunduğu istibdat halini katmerleştiren bir durumdu. Elbette buna karşı sessiz kalmamak gerekirdi. Nitekim başka meslektaşlarımız olmak üzere tüm demokratik kamuoyunun göstermiş olduğu tepki bizler için önemli bir teselli kaynağıydı. Herkese bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyoruz.
"Suç aletleri"
Ha bu arada, suçumuzun ispatı niteliğinde tarihi bir fotoğrafı neşretmişler çeşitle basın yayın organlarında. Hani şu kıymeti kendinden menkul “meşhur yazının” altına dizilmiş kamera, fotoğraf makineleri ve bilumum gazetecilik “sarf” malzemelerinin yer aldığı fotoğraf. Gerçekten de önemli bir kare, basın tarihine geçecek türden. Çok sonradan haberdar olduk. Duyduğumuzda şaşırmadık elbet. Çünkü gerçekten de onlar bizim “suç” aletimizdi! Çünkü biz gazeteciydik.
Şahsen kendim neredeyse çeyrek aşırır gazetecilik yapıyorum. Dile kolay… Bu süre içinde gazete dağıtımından tutalım haber müdürlüğüne, genel yayın koordinatörlüğüne kadar yazılı, görsel, işitsel alanda mesleğin her dalında çalıştım. Başka iş beceremem herhalde. Bir ara kısa bir süre çiftçiliğe merak sardım, olmadı, beceremedim. Çünkü gazetecilik biraz içinize işledi mi mümkün değil, başka iş yapamazsınız. Ölene kadar sizin kaderinizdir gazetecilik. Yazmadan, çizmeden, anlatmadan, söylemeden duramazsın. Durduğun zaman, asıl suçu o zaman işlemiş olursun.
"Gazeteciliğimizi ispat etmek"
Şimdi durup şöyle bir baktım da, ne acı ki oturmuş, gazeteciliğimizi ispat etmeye çalışıyoruz sanki. Ama bizi bu duruma düşürenler utansın. Biliyorum, yargılama sürecinde de aynen bizden bunu yapmamız istenecek. Nitekim kulağımızı geliyor: Basın camiası içerisinden de duruma kuşkuyla yaklaşanlar varmış. Hatta haber yapmaktan imtina edenler. Böyleleri ile karşılaşırsanız, o tarihi fotoğrafı gözlerine …. Neyse, gözlerine biraz daha yaklaştırın.
Neyse geçelim bu tatsız konuları da biraz buralardan bahsedelim. Yaşantımız yat-kalk, ye-iç şeklinde bir rutinde gidiyor. Aslında bir önceki cezaevinde düzenimiz neredeyse oturmak üzereydi ki, sevkimiz çıktı. Tabii şimdi sil baştan aynı zorlukları göğüslemek zorundayız.
"Bir yaz güneşi az önce selamladı bizi"
Anlatacak çok şey var aslında. Yaşanan bazı problemler de. Lakin ülke genelinde, özellikle hapishanelerde bunca sıkıntı ve bu sıkıntıları yaşayanlar varken, kendi sorunlarımızdan bahsetmek insafsızca olur kanımca. Sadece dirençli kalmaya çalıştığımızı bilin. Tabii dışarıda olup bitenden sağlıklı haberdar olmamak gazeteci açısından ciddi bir problem. Şimdilik ne televizyon ne radyo ne de gazete var. Umarız idare bu problemi kısa sürede çözer. (Mektubu okudukları için çaktırmadan mesaj da veriyorum :)
Neyse ki, okuyacak birkaç kitap elimize ulaştı da hepten cahil kalmaktan kurtulduk :) Bir kez daha anladık ki, kitap insanoğlunun en iyi dostu. Kitap okumayı ihmal etmemeli kimse.
Sonra ne mi oldu?
Sonrası karanlık, kör bir kuyu
Ve işte biz yeryüzünün asileri
Bu kör kuyunun mahkum sakinleri
Bu zifiride aslında seyreyleyecek çok şey var
Ama bir yanın duvar, öbür yanın yine duvar
Hangi yöne dönersen gördüğün
Bir tek yalnızlığını fısıldadağın
Bir yaz güneşi az önce selamladı bizi
Sıcaklığını bırakarak terk eyledi gitti
Gökyüzü desen mağrur bakışlarla bizi gözlemekte
Oysa bilirim ki o da bizi sevmekte
… demiş şair, hapishane yalnızlığını anlatırken. (Aslında bunları diyen şair değil, diziler bu faniye ait. Şimdi boş yere aratmayalım kimseyeJ)
Aslında bu dizelerle bitirelim. Zaten sayfanın da sonuna gelmiş bulunduk. Bizi soran, merak eden herkese selamlar.
Serdar Altan kimdir?Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFGD) Eşbaşkanı. Gazeteciliğe Özgür Gündem'de editör olarak başladı. DİHA'da çalıştı. Bir süre İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi'nin basın koordinatörlüğünü de yapan Altan'ın çalıştığı basın yayın kuruluşları, 15 Temmuz 2016'daki askeri darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL kapsamında çıkarılan KHK'ler ile kapatıldı. Altan'ın başkanlığını yaptığı 2014'te kurulan Özgür Gazeteciler Cemiyeti de OHAL KHK'si ile kapatıldı. 2015'te ulusal yayın yapan Van TV'nin haber merkezinde çalışmaya başlayan Altan, kanalda çeşitli programların sunuculuğunu yaptı. Van TV de 28 Ağustos 2016'da yayımlanan KHK ile kapatıldı. Kapatılmadan önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan ihbar üzerine Van TV çalışanları hakkında soruşturma başlatılmıştı. Altan'ın da aralarında bulunduğu sekiz kanal çalışanı hakkında TMK'nin 7/2 maddesi uyarınca "Zincirleme şekilde basın yayın yoluyla terör örgütü propagandası yapmak" suçlamalarıyla dava açıldı. 13 yıla kadar hapis cezası istenen Altan, 29 Ocak 2021'de, "Mahkumiyetlerine yeterli, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği" hükmüyle beraat etti. |
Serdar Altan için mektup adresi:
Serdar Altan
2 nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi C-41 Kayapınar/Diyarbakır
(SA/NÖ)