“İn vino veritas, in aqua sanitas / Suda sağlık, şarapta gerçek gizlidir”
Sarmaşık ve asma yaprağı, çam kozalaklı değnek, Prometheus’un içinde insanlara ateşi getirdiği narthex, yeniden doğuşu ve bilgeliği ifade eden yılan gibi bir çok sembolle temsil edilen Yunan Tanrısı Dionysos, mitolojide şarap ve aşk denince akla gelen Tanrıdır. Roma’da Bakus olarak tapınılır.
Kökleri Frigya’ya kadar uzanan Dionysos’un doğumu ve yaşamına dair farklı söylenceler mevcut; ancak özellikle ikisi öne çıkar.
Birincisi onun büyük bir aşktan doğduğuna tanıklık eden söylence ki bu söylenceye göre Dionysos, Olimpos’un baş Tanrısı Zeus’la sıradan bir ölümlü olan Kadmos kızı Semele’nin aşkından doğar. Zeus’un karısı ve Evlilik Tanrıçası Hera, Zeus’u Tanrısal özellikleriyle görmesi için Semele’yi kandırır.
Semele’nin ısrarı üzerine Zeus yıldırımlarıyla ona görünür ve yedi aylık gebe Semele yanarak ölür. Zeus doğmamış olan çocuğu onun karnından alarak kendi baldırına diker ve zamanı gelince de Dionysos doğar.
Zeus, kıskanç Hera'nın elinden kurtarmak için onu bir oğlağa dönüştürerek Nysa dağındaki Nymph denen perilerin arasına yollar. Dionysos işte bu Nysa Dağı'nda şarabı icat eder.
Orfik bir anlatım olan ikinci söylenceye göre ise Yer Altı Tanrıçası Persephone ile Zeus’un ilişkisinden doğar Dionysos. Orfik anlatılarda Zagreus adıyla anılır. Zeus, Persephone’yle birlikte olmak isteyince Bereket Tanrıçası Demeter kızını Zeus’tan saklamak için bir mağaraya gizler, yanına da onu koruması için yılanlar bırakır.
Ancak Zeus mağaraya bir yılan kılığında girer, Persephone’yle birlikte olur ve boynuzları olan ve yılanların tacını taşıyan Dionysos (Zagreus) dünyaya gelir. Hera’nın görevlendirdiği Titanlar, Dionysos’u yakalar ve parçalayarak öldürürler. Oğlunu kaybetmekten duyduğu acıyla öfkelenen Zeus yıldırımlarıyla titanları küle çevirir ve bu küllerden de insan ortaya çıkar.
Titanların elinden Dionysos’un kalbini kaçırmayı başaran Sanat ve Zeka Tanrıçası Athena, kalbi Zeus’a getirir. Kimine göre Zeus kalbi yutar, kimine göre ise baldırına diker. Dionysos tekrar doğar. Her iki söylencede de Dionysos, “iki kere doğan” anlamına gelen “dythrambos” niteliğini kazanır.
Asmayı, şarabı ve sarhoşluğu keşfeden Dionysos, bundan sonra gittiği her yerde asmayı ve şarabı öğretir. Artık o İsa’da bile vücut bulan ekmeğin ve şarabın Tanrısıdır. Ölüp yeniden dirilerek dythrambos vasfını alan ölümsüzlüğün Tanrısıdır. Orfeus’a aşkı için ölüler diyarı Hades’e bile gitme gücünü veren aşkın Tanrısıdır.
Zıtların birliği
Hakim sınıfa karşı durmaya çalışan, sömürücü düzene isyan eden, sınıf ayrımının keskinliğinden pay alarak dışlanan köleler, kadınlar, yabancılar ve diğer ezilenlerin Tanrısıdır. O insanla doğa arasındaki bağdır; değişimin ve dönüşümün kendisi, esinle özgürleşmedir.
Dionysos, asma ve şarabın beden bulmuş hâlidir. Diodorus’a göre, o bir bitki gibi tohumdan çıkıp toprakta yükseldiğinde ve meyve verecek doluluğa ulaştığında iki kere doğar.
Öldürülür, titanlarca paramparça edilir, hatta bir söylenceye göre kazanda kaynatılır ama yeniden dirilir. Yaşam kaynağını topraktan ve yağmurdan alan asmanın da şarap yapımı için meyveleri sıkıştırılır, parçalanır ve kaynatılır. Dionysos bağrında hazzı ve acıyı, aydınlık ve karanlığı, dişil ve erili barındırır; hermafrodittir, zıtların birliğidir.
Kanla özdeşleştirilen ve dişil temsil edilen asma da özünde hem neşeyi hem de kederi ve acıyı barındırır. Bundan dolayıdır ki mitolojide hayat ağacı olarak nitelendirilen ağaçlardan biridir. Şarapsa, evrende hiç durmadan devreden, aynı bütünün içinde türlü şekillere giren yaşam dirimini simgeler.
Dionysos adına düzenlenen festivallerde onun maenadlar denen kadın takipçileri şarapla kendilerinden geçerek çeşitli ritüeller gerçekleştirir. Bu festivaller, aslında aşkın ve başkaldırının festivalidir. İnsanlar şarap içerek esrime halinde kendini kaybeder, kuralların ötesine geçerek özgürce aşk ve cinsellik yaşar.
Verili kültürel gerçekliğin peçesini kaldırıp içsel, doğal, çıplak özgürlüğe kucak açar. Şarabın etkisiyle özgürleşerek tüm değişimleriyle baskı ve kontrole başkaldırır ve bunu da korkusuzca dile getirir. Ne de olsa ünlü Latince deyişteki gibi: “İn vino veritas!-Şarapta gerçek gizlidir!”
Özgürleşme başkaldırının anahtarıdır
Dionysos ritüellerinde “özgürlük”, “sınırları aşma”, “yaratma” ve “başkaldırı” Tanrıdan insana geçer. İnsan böylece Tanrıların ellerinde bulundurdukları güçleri bir süreliğine de olsa elde eder; Tanrıya benzeyerek tüm zincirlerinden kurtulur ve özgürleşir. Aslında Tanrıya benzeyerek “özgürleşme” başkaldırının da anahtarıdır bir anlamda.
Çünkü bir “epiphany” durumuyla Tanrıya benzemek, “iktidarlarını, kutsiyetlerini Tanrıdan aldıklarını” iddia eden yönetenlerle ayak takımı, köle olarak görülen ezilenlerin kısa bir süreliğine bile olsa farklılıklarının yok olması ve eşitlenmesi demektir. Gündelik yaşamın rutini içinde birbirine yabancılaşan insanlar bu ritüellerde kendilerinden geçerek birbirleri ile olan farklılıklarını unutup yeniden komün halinde birliğe dönerler.
Böylece saray sofralarını, kutsal mabetleri onurlandıran şarabın verdiği esrime, acıya, ezilmişliğe, köleliğe başkaldıran yoksul halkları da onurlandırarak insanları eşit kılar.
Bu festivallere katılanlar tiyatro gösterileriyle, özellikle komediyle iktidardakileri alaya alarak eleştirir. Bu anlamda Dionysos sanatın ve özellikle tiyatronun da Tanrısıdır. Sahneye çıkan tragedya ve komedya oyuncuları oyunun kahramanının ağzından iktidarı eleştiren, halkı direnmeye, başkaldırıya yönlendiren şeyler söyler. Sanat, ezilenlerin kendini ifade alanına dönüşür ve Dionysos, katı ahlaki kuralların, sınırlamaların, iktidarın, düzenin Tanrısı Apollon’un karşısında aşkın, coşkun duygular ve tutkunun, başkaldırının Tanrısı olarak arz-ı endam eder.
Dionysosçu bakış açısı dünyayı iktidarın onlara taktığı gözlüklerle görmeye alışagelen ezilmiş halkın köle bilincini, köle ahlakını alaşağı ederek kültürel değer yargılarını yıkıma uğratır.
Ezilenler dış dünyayı ve kendini bambaşka gözlerle görmeye başlar. Başkaldırarak zincirlerinden kurtulan ezilenler kendi yaratıcı gücünün farkına varıp özgürleşerek eskiyi reddeder ve yeni bir başlangıcı yaratır.
Günümüzden geçmişe bir köprü atacak olursak aslında iktidar ve ezilen halk anlamında pek de bir şeyin değişmediği aşikar. “Her çağda hakim düşünceler, hakim sınıfın düşünceleridir.” der Marx. Tıpkı antik dönemde olduğu gibi kapitalizm de kendi gerçeklerini evrensel doğrularmış gibi kabul ettirip kendi düşüncelerini bizim özgürce seçimlerimizden oluşan düşüncelermiş gibi empoze ediyor. Aşk da dahil olmak üzere her şeyi bir sömürü aracına dönüştürüyor.
Var olma sebebimizi sürekli bir tüketime bağlayarak ruhumuzdaki boşluğu her geçen gün genişletiyor. Hızla kendimize yabancılaşmamıza neden olup özgürlüğümüzü yok ediyor.
Kendini unutuş
En özgürleştirici araç olan aşk bile birden köleleştiren bir araca dönüşüyor. Marx’la aynı paralelde “Bütün insanlar hasta; doğumdan hemen sonra onlar yanılgı salgınına yakalanıyorlar.” diyor Holbach. Bu yanılgı salgınından kurtulmak için bir an önce kapitalizmin gözümüze taktığı gözlükleri çıkarmalıyız ki yaşamı gerçek yüzüyle görüp daha iyiye, daha güzele doğru bir dünya tasavvuruna ulaşabilmeliyiz.
Pandeminin ağır koşullarında iyice kabuğumuza çekildiğimizi ve yalnızlaşarak yabancılaştığımızı göz önünde bulunduracak olursak bu kapitalist, köleci Apollonik düzene cesur bir Dionysos’çu karşı duruşun gerekli olduğu aşikar.
Bu anlamda başkaldırının anahtarıysa AŞK. Kapitalizmin sunduğu tüketen, duygularımızı pazarlık malzemesi yapan, bağımlı kılıp köleleştiren aşkın yerine zıtların birliğiyle çoğaltan, kapsayan, eşitleyici, özgürleştirici bir aşk. Düzenin zincirlerinden yegane kurtuluş, aşkla esriyerek Dionysos’çu bir “kendini unutuş”la, her şeyi sil baştan “bilmekten” geçiyor.
Bu kendini unutuş, Apollonik düzenden çok daha önce var olan kadim Delphi Tapına’ğına bilge “Sibyle” Rahibelerinin yazdığı bir “Kendini Bil”e denk geliyor aslında. Bu anlamda “iki kere doğmuş” ünvanıyla maruf Dionysos’un “Kendini unut” çağrısı gerçek anlamda kendini bilmenin ta kendisi.
Düzenin bize kim olduğumuzu söylemesindense Dionysosvari bir esrimeyle kendini unutup aşkın, yaratıcı düşüncenin ve başkaldırının kollarında yeni, barışçıl, herkesin eşit ve özgür olduğu bir dünya yaratmanın vaktidir artık.
Eşitin, özgürün, güzelin, aşkın kıyısında buluşmak üzere…
(AK/NM/EMK)