Kısaca,
Annem beni dindar bir insan olarak büyütmek isteyebilir.
Babam ateist olmamı umut edebilir.
Hükümet isteyemez. Devlet karışamaz.
Bebekler, dinsiz, dilsiz ve milliyetsiz olarak dünyaya gelirler.
Bu açıdan yetişkinlerden daha özgür ve sağlıklılardır.
Başta aile olmak üzere, çevre, okul, medya gibi birimler kendi doğrusunu yanlışını çocuğa verir. Çocuk bir kısmını alır, bir kısmını bırakır. Kalanlarla yolunu çizer.
Bu birimlerin içine hükümet giremez. Hükümetin "dindar gençlik yetiştirmek" gibi bir amacı olamaz.
Varsa bu korkunçtur, antidemokratiktir, normal değildir.
Hükümet, TDK sözlüğünde de yazdığı gibi -belirli bir zaman aralığında- devlet işlerini yürütmekle görevli kuruluş ve kişilere denir.
Hükümetin görevi Anayasa'ya uygun davranmaktır ve Anayasa'da laiklik ilkesi vardır.
Bakın laikliğin birinci kuralı olan inanç özgürlüğü konusunda Anayasa Mahkemesi de 4 Kasım 1986'da ne karar vermiş: "Lâik devlette herkes dinini seçmekte ve inançlarını açığa vurabilmekte, tanınmış olan din ve vicdan özgürlüğünün sınırları içinde serbesttir. Hiçbir dine itikadı olmayanlar için de durum aynıdır. Lâik bir toplumda herkes istediği dine veya inanca sahip olabilir. Bu husus yasa koyucunun her türlü etki ve müdahalesinin dışındadır."
Yani, devlet işlerinin içinde din yer almaz. Devlet işlerinin içinde dindar ya da ateist gençlik yetiştirmek de yer almaz.
Çünkü,
Toplumdaki herkes aynı inanca sahip değildir fakat devlet, hepsine eşit uzaklıkta durmak durumundadır. Başbakanın "dindar gençlik" derken Sünni Müslüman'lardan bahsettiğini biliyoruz.
Oysa o yalnızca seçmenlerinin değil, bu ülkede yaşayan tüm din ve mezheplerden insanın, ayrıca ateistlerin ve agnostiklerin de Başbakanlığını yapıyor.
Herkes nasıl onun Başbakanlığını kabul etmek durumundaysa, o da Başbakanı olduğu ülkenin her bireyinin inancını ve inançsızlığını olduğu gibi kabul etmek durumunda.
Örneğin, Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu resmi inancın ötekisi olarak; "Dine sizin baktığınız gibi bakmayan, sizin inandığınız gibi inanmayan Aleviler ne yapacak?" diye sormuş.
Hakikaten ne yapacak?
Onların da gençliği "dindar" yetiştirme hakkı olacak mı? Çünkü henüz cemevleri dahi ibadethane olarak kabul edilmedi. Din dersleri hala zorunlu ve Sünni.
Esas terslik burada. Milli güvenlik derslerinin kaldırılması ne kadar doğruysa, din derslerinin kaldırılmaması o kadar yanlış. Çünkü (tekrar edelim) din, devletin ya da hükümetin ilgi alanına giremez; fakat inanç grupları, kendi din eğitimlerini kendi imkânlarıyla verebilmelidir. Türkiye'deki sistemde ise tam tersi oluyor.
Kenanoğlu, "Peki bu ülkede yaşayan ve hiçbir vatandaşlık yükümlülüğünden muaf olmayan, vergisini veren, askerliğini yapan Ermeni, Rum, Süryani Hıristiyanlar, (Katolikler- Ortadokslar-Protestanlar-Gregoryanlar) Yehova Şahitleri, Yahudiler, Ezidiler, Caferiler, Bahaîler, Aleviler, inanca sizin gibi bakmayan Müslümanlar... Onların gençlerini 'dindar' yetiştirme hakkı yok mu? Ayrıca Ateistlik suç mu?" diye de sormuş.
Bu soruların da cevaba ihtiyacı var.
Erdoğan'ın hedefi, "dindar gençlik yetiştirmek" ancak Türkiye'nin hedefi mümkün olan en üst seviyede özgür, sorgulayan, düşünen, üreten, demokrat, başkalarının ifade özgürlüğüne, inancına, inançsızlığına, kimliklerine, yönelimlerine, tercihlerine, haklarına saygılı olabilmeyi öğrenmiş bir gençlik yetiştirmek olsa iyi olur. (IC)