Sennur Sezer'i ilk evvel Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin 2000'li yıllarla birlikte geleneksel olarak her yıl Mayıs sonu Haziran başlarında düzenlediği Kültür Sanat Festivallerinden birinde tanıdım.
Sahneye kurulmuş masanın etrafındaki birkaç festival katılımcısı edebiyatçıdan biriydi. İlk izlenimlerim, gözlerinin içi gülen ve içten bir bakıştı. Bizim buraların tabiriyle de "kitabın orta yerinden" konuşuyordu.
Kürtlerin acıları her dem tazeydi. Tazeydi ve kabuk bağlamamış, iyileşme hali henüz görünürlerde yoktu. Hoş onca "iyilik halleri" ifadelerine rağmen hâla Kürdün derdi çözüm sürecine girmemiş ya! O başka mesele...
Sahnedeydi Sennur Sezer ve güzel kelamlar ediyordu doğrusu.
Sonra Evrensel Yayınlarının festival için açtığı kitap standına gittim. Sennur Sezer'in, adı bana çok hoş gelen ve o günlerde sanırım yeni çıkmış olan kitabını aldım.
"Dilsiz Dengbêj"di kitabının adı...
Çarpıcı bir ad koymuştu kitabına. Sanki binlerce yıldır sesi soluğu, nefesi kesilmiş; kolu kanadı kırılmış, varlıkla yokluk arasında gidegelmiş bir halkın, ey cümle âlem inadınıza ben buradayım diyen serencamını anlatıyordu o iki sözcük: Dilsiz ve Dengbêj.
Bilenler bilir. Bilmeyenlerle paylaşmak için kelam olsun diyedir derdim: Dengbêj dediğiniz insan teki, sesini enstrümansız, aracısız paylaşandır. Tek silahı sesidir. Olanca müzikalitesini sesine anlam katarak, sesine yön vererek paylaşır. Bir de halkının yaşadıklarını ancak bir yerel ve sözel tarihçi gibi adına Dengbêj denen adsız kahramanlar dile getirebilir.
Bugüne dek Kürt halkının sözlü kültürü modern çağa taşınabilmişse Dengbêjleri sayesinde mümkün olmuştur. İşte o dengbêjlerden birinin bile sesini kestiğiniz anda kılcal damarı yok ediyorsunuz sonra da şahdamara neşter atıyorsunuz demektir.
İnce bir ironi ve yaratıcı bir imgelemle Sennur Sezer neredeyse kitabı kadar kıymetli bir kitap adıyla Kürt sofrasına konuk oluyordu. Dilsiz ve Dengbêj... Yani Dilsiz Dengbêj.
İmzalatmıştım kendisine kitabı. İncelik göstermiş ve beni tanıdığını, kitaplarımdan haberdar olduğunu ifade etmişti. Daha da yakınlaşmıştım.
Şimdi bir yazara, kalemdaşa vefa borcu anlamında Sennur Sezer'in 45. Sanat yılı dolayısıyla "Şiirin ve Umudun Yorulmaz İğnesi Sennur Sezer"* armağan kitabı için birkaç söz söylemek gereği doğunca aklıma çalakalem bunlar geldi...
İyi ki şiirde böylesine haysiyetli okumalar var. Galiba Sennur Sezer'in sözleriyle Dengbêj'ce sözü bağlamak en iyisi:
"...
Bir yudum suyunuz yok mu?
Yanmasın daha güller
Tunceli'de, Diyarbakır'da, Lice'de..." (ŞD/EÖ)
*Şiirin ve Umudun Yorulmaz İğnesi Sennur Sezer, Yayına Haz. Cavit Nacitarhan, Evrensel Yayınları, 2010 İstanbul