Dilsel ayrımcılık: Zelenskiy'nin İngilizcesi ve Afgan gazetecinin aksanı

Bugün öğle teneffüsünde, üç yıl önce ona İngilizce öğrettiğim Andriy (gerçek ismi değil) adında Ukraynalı bir öğrencim sınıfıma uğradı. Henüz 9 yaşındayken, Ukrayna'daki savaşın dehşetinden ailesiyle birlikte kaçıp Kanada'ya sığındığı ilk hafta sınıfıma geldiğinde hiç İngilizce bilmiyordu.
Andriy’e artık İngilizce öğretmiyorum, ancak o, neredeyse her gün hâlâ bana uğrar ve sohbet ediyoruz. Beni, İngilizceyle ve Kanada ile tanışma anılarıyla ilişkilendiriyor olabilir. Andriy ve ailesi, en yabancı ve en mağdur hissettikleri günlerde benimle karşılaştılar. Belki de ben de bu çocuk gibiydim ve bunu ona hissettirmiş olabilirim. İlkokul birinci sınıftayken, İskenderun, Hatay’da Türkçeyi ikinci dil olarak öğrenmiştim. Belki de bu yüzden, İngilizce bilmeyip, İngilizce öğrenmek zorunda kalan öğrencilerime karşı daha fazla empati hissediyor ve onlara daha fazla destek veriyor olabilirim.
“Nural Hocam, Beyaz Saray’da Trump ile konuşurken Zelenskiy’nin İngilizcesi çok kötüydü. Keşke daha iyi olsaydı. Biz (Ukraynalılar) bu duruma düşmezdik. Şimdi ne olacak?” diye sordu Andriy.
Tahmin edeceğiniz üzere, Andriy, ABD Başkanı Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy arasında 28 Şubat'ta, Beyaz Saray'da yaşanan o olağanüstü çekişmeli ve dünyayı çok şaşırtan görüşmeden söz ediyor.
Ukrayna’da pek çok akrabasını kaybetmiş 13 yaşındaki Andriy, belli ki Beyaz Saray'da olanlara ciddi bir şekilde üzülmüştü ve korkularını, düşüncelerini aksettirmek için bana gelmişti. Trump ve Zelenskiy arasındaki sözlü çatışmayla biten görüşme çok konuşuldu ve dalgalanmaları hâlâ sürüyor. İşimi, gücümü, öğle yemeğimi bıraktım ve altıncı sınıfta olan Andriy ile siyaset ve dil sohbetine başladık.
“Beyaz Saray'daki sözlü çatışmada Zelenskiy’nin İngilizcesinde hata bulmamak lazım. Devlet başkanınız, yanlış veya eksik konuşmuş olsa bile, kendini tam olarak anlatamasa bile, dilbilgisi yüzde yüz doğru olmasa bile, kelimeler yetersiz kalsa bile, sorun onun İngilizcesinde değildi. Hatta İngilizcesi yeterliydi,” dedim.
Bütün dünyanın izlediği bu olaydan sonra, insanlar görüşmenin neden sarpa sardığını anlamaya çalıştı ve pek çok kişi gibi öğrencim de Zelenskiy’nin İngilizcesinde hata aradı. Peki ya Trump’ın İngilizcesi?
Diplomasi dili
Diplomasi, ülkelerin birbirleriyle yaptığı görüşmelere verilen bir terimdir. Uluslararası diplomasi dili olan İngilizce (yani Trump ve Vance’in anadili) olmasına rağmen, ABD başkanı ve başkan yardımcısı, diplomasi dilini ve kültürünü ya bilmediklerini ya da kullanmadıklarını gözler önüne serdiler. Tipik bir Avrupa siyaset eğitimi almamış Zelenskiy bile, bu diplomasi dilindeki eksikliklerine çok şaşırdı. Sorun, Zelenskiy’nin İngilizcesinin yetersizliği değil, Trump ve Vance’in diplomasi dilini, uygun bir şekilde, kullanmamalarıydı.
Herkes gibi ben de düşündüm; acaba Oval Ofis’te Zelenskiy için bir çevirmen olsa mıydı? Çevirmen kullanılmamasının ardındaki nedeni bilmiyorum, ama Trump’ı biraz tanıyorsak, onun böyle ortamlarda çevirmenlere karşı sabrı olmadığını da biliyoruz. Ayrıca, çevirmen de ters tepebilirdi.
Bana kalırsa, Zelenskiy’nin İngilizcesi yeterliydi. Takım elbiseye "kostüm" demesi, onu İngilizce konusunda yetersiz kılmıyordu. Üstelik, orada takım elbisenin anlamını bildiğini bizlere sergiledi; yoksa kendi dilinde "takım elbise" anlamına gelen "kostüm" kelimesini kullanmazdı. Eğer görüşme imza aşamasında olsaydı, küçük yanlışlıklara mahal vermemek için mutlaka çevirmen ile olmalıydı.
Zelenskiy, Beyaz Saray’a özellikle davet edilmiş bir misafirdi. Sağcı medyadan, Trump’a yakın bir muhabir, gereksiz ve agresif bir sorgulama ile Zelenskiy’yi takım elbise giymeyerek başkanlık ofisine saygısızlık etmekle suçladı. Bu, o ana kadar diplomatik ve hatta dostane olan ortamı ve atmosferi anında değiştirdi. Ardından Trump ve Vance, Zelenskiy’nin ABD’nin yardımlarına karşı yeterince minnettar olmadığını ve hiç teşekkür etmediğini iddia ettiler. Bu minnettarlık dayatması, doğrudan ve dolaylı yollarla Ukrayna’nın ekonomik bağımlılığı, işgal altındaki durumu ve ABD’nin dilsel, kültürel, askeri ve silah üstünlüğünü pekiştiren bir hiyerarşi aracılığıyla yapıldı. Böylece, Zelenskiy bilinçli ya da bilinçsiz, kasıtlı ya da kasıtsız bir şekilde ezildi.
O görüşmede bir dizi ince psikolojik mekanizma ve manipülasyon vardı. Trump, Zelenskiy’ye "Barışa hazır olduğunda konuşalım," diyerek barış için hazır olmadığını söyledi. Trump, Zelenskiy'nin "müzakere edecek durumda olmadığına" karar verdi. Zelenskiy’yi hem çocukça azarladı hem de böyle bir manipülasyona tabi tuttu.
ABD’ye müttefik ülke olan Ukrayna’nın başkanının yüzünde, şaşkınlık, yorgunluk ve biraz da eziklik hissettik. Zelenskiy, bu ezikliğin üstesinden gelmeye çalıştı, ancak maalesef sözü defalarca, hiç diplomasiye sığmayan bir şekilde kesildi.
Trump’ın İngilizceyi bir yerli aksanıyla ve anadili olarak konuşması, onun dile, en azından diplomasi diline, hakim olduğunu göstermez. Tweet’lerine ve konuşmalarına baktığımızda, İngilizceyi ustaca kullanmadığını açıkça görebiliyoruz.
Aksan
Öğrencim Andriy, daha sonra –Zelenskiy’yi sevmesine rağmen–, onun aksanının anadili gibi olmamasından şikâyetçi oldu. Telaffuz ve aksan arasındaki farkın altını çizerek “Bir kişinin telaffuzu anlaşıldığı sürece aksanı sorun olmamalıdır,” dedim. Zelenskiy’nin söylediği her kelimeyi anladık. Bu, onun telaffuzunda sorun olmadığını gösterir.
“Zelenskiy’nin aksanı sorunlu mu?” sorusu bile sakıncalı bir sorudur çünkü bu, onun ikinci kültür kimliğinin bir parçasıdır.
İngilizce küresel bir dil olsa da herkesin her an mükemmel bir şekilde ve anadiliymiş gibi konuşması beklenemez. Mükemmel dilbilgisi ve geniş kelime dağarcığına sahip, hatta anadili İngilizce olan insanlar arasında bile aksan nedeniyle küçümsenenler vardır. Yani, aksan ve şiveye karşı yapılan ayrımcılık, sadece İngilizceyi ikinci dil olarak konuşanlarda değil, anadili İngilizce olan topluluklar arasında da mevcuttur.
Bir bölgeye ait aksan veya geç yaşta öğrenilen yabancı bir dilin aksanı, kişinin herhangi bir çaba harcamadan –tıpkı ırk ve cinsiyet gibi– değiştirebileceği bir şey değildir. Çok nadir durumlarda insanlar, zor şartlar altında cinsiyetlerini değiştirebilirler. Aksan konusunda ise, özellikle aktörler büyük çabalarla aksanlarını bir rol için değiştirmek zorunda kalabilirler, ancak sıradan bir kişinin aksanı kolayca değiştirilemez ve bu ondan beklenemez. Çoğumuz için aksanımızı değiştirmek yorucu ve doğal olmayabilir. Aksanımız kimliğimizin bir parçasıdır. Bunu değiştirmek, bir yönümüzü kaybetmektir. Tabii ki aksanını Meryl Streep gibi istediği gibi ve işi gereği şekillendirebilme becerisine sahip insanlardan söz etmiyorum. Demek istediğim, bir dili yabancı aksanla konuşmak, beceriksizlik, yoksunluk veya tembelliğin göstergesi olmamalıdır.
Din, ırk ve cinsiyet ayrımcılığını sürekli olarak yapan Trump, bu kez dil ayrımcılığını, özellikle aksan konusunda, Afgan bir gazeteciden soru alırken sergiledi. 4 Şubat Salı günü Netanyahu ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Beyaz Saray muhabiri olan Afganistanlı bir kadın gazeteci (Nazira Karimi) soru sorduğunda Trump, kadının aksanına ithafen, "Söylediğin tek kelimeyi bile anlayamıyorum," dedi. "Lütfen sorunuzu tekrar eder misiniz?" demek yerine ona "İyi şanslar" dileyip bir sonraki gazeteciye geçti. Ancak daha sonra aksanın güzel olduğunu söylemesi, bence ortalığı yatıştırmak bir yana, durumu daha da kötüleştirdi.
"Nerelisin?"
Hemen ardından Afgan gazeteciye "Nerelisin?" demesi, özellikle Kuzey Amerika'da yaşayanlar için oldukça nahoş bir soruydu. Irkçılık, göç karşıtlığı ve azınlık karşıtlığı bağlamında, birinin algılanan ırkı, etnik kökeni ve milliyeti hakkındaki bu "merak" oldukça zarar verici olabilir.
Kendini zaten toplumda yanlış nedenlerden dolayı "farklı" hisseden bir birey için, "Nerelisin?" sorusu, o bireyin ırkı, etnik kökeni, dini gibi özellikleri hakkında varsayımlar yaratır. Afgan gazeteci nereli olduğunu söylemede problem görmedi ama özellikle Kuzey Amerika ve “göçmen” ülkelerinde bu soru genellikle "Buraya ait görünmüyorsun" anlamına gelebilir. Tabii ki, bu sorunun niyeti, nasıl, nerede ve kime sorulduğu çok önemli. Soru masum bir merak mı yoksa ince bir ayrımcılık ve küçümseme mi içeriyor? 2018 yılında Trump’ın mültecilerle ilgili bir görüşmede sinirlenerek "Bu bok çukuru ülkelerden niye bu insanları kabul ediyoruz?" şeklindeki açıklamasını hatırlayın. "Trump, "Ne dediğinizi anlamadım" dedikten sonra kadına aksanın çok güzel olduğunu söylemiş olsa da, aynı Afgan kadın gazeteciye "Nerelisiniz?" diye sorması ve sorusuna yanıt vermemesi, Trump’ın bu kadının etnik kimliğine karşı olumsuz bir yargı ile yaklaştığını gösterdi. Üstelik, gazetecinin telaffuzu kesinlikle birçok kişi tarafından anlaşılabiliyordu.
Kuzey Amerika’da, “Hintlilerin aksanı zor anlaşılır” gibi yaygın bir önyargı bulunmaktadır. İlginçtir ki, bu önyargıya rağmen, bazı Amerikan havayolları ve telefon şirketleri gibi büyük firmalar, müşteri hizmetleri sağlamak için Hindistan, Bangladeş, Filipinler gibi iyi İngilizce konuşabilen düşük işgücü maliyetli yerlerde çağrı merkezleri kuruyor. Bu çağrı merkezlerinde çalışan insanlar, aksan ayrımcılığına maruz kalmalarına rağmen, şirketler düşük maliyetler nedeniyle bu kişileri temsilci olarak tutmaya devam ediyor.
Hintliler gibi, uluslararası düzeyde Asyalılar, Afrikalılar ve Orta Doğuluların İngilizcesi, ne kadar iyi olursa olsun, çoğu zaman iletişim becerilerinden çok, ırk ve milliyetlerine dayalı olumsuz önyargılarla yargılanıyorlar.
Aksan ayrımcılığı
Zelenskiy ile olan fiyaskolu görüşmeden sadece 24 saat önce, Donald Trump ile Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer arasındaki görüşmede Trump, Keir Starmer'ın "güzel" aksanını övdü. Trump, Starmer’a, dilsel ayrımcılığın olumlu bir versiyonunu yaparak, “Eğer ben böyle bir aksanla konuşsaydım, 20 yıl önce başkan olurdum,” dedi. Bu sözler, Trump’ın dar bir perspektife sahip olduğunu gözler önüne seriyor. Ancak dilsel ayrımcılık, sadece Trump’a özgü bir olgu değil. Hem olumlu hem de olumsuz ayrımcılık, dünyada her yerde karşımıza çıkabiliyor. Bazı aksanlara olan hayranlık ve diğer aksanların küçümsenmesi, yalnızca politik arenada değil, aynı zamanda filmlerde ve popüler kültürde de sıkça karşımıza çıkan bir tema.
"İngiliz aksanı"na hayran olan Kuzey Amerikalilar, acaba farklı İngiliz aksanlarının varlığı bu aksanlar arasında belirgin bir ayrımcılık hakkında ne düşünüyorlar? Örneğin, "Kraliçe İngilizcesi" uzun yıllardır prestijli bir aksan olarak kabul edilir ve bu aksanı konuşmayanlar çoğu zaman toplumun alt sınıfına ait olarak görülür. ABD'de ise, siyahların kullandığı aksan hâlâ yanlış anlaşılmaya ve ayrımcılığa maruz kalmaktadır.
Aksan ayrımcılığı, bir kişinin belirli bir gruba karşı beslediği önyargıların, o grubun konuşma tarzını duyduğunda tetiklenmesidir. Bu, anlamakla ilgili gerçek bir kaygıdan çok, konuşmacının kültürel farklılıklarına saygı duyma ve uyum sağlama konusundaki isteksizliğinden kaynaklanmaktadır. Düşük statülü olarak algılanan aksanlar genellikle anlaşılması zor diye nitelendirilir ve yetersizlikle ilişkilendirilirken, yüksek statülü aksanlar “kolayca anlaşılabilir” ve bir yeterlilik ile ilişkilendirilir. Bu, dilsel hiyerarşiden kaynaklanan sınıf ayrımının tabii ki tarihi, politik ve ekonomik gibi derin, köklü nedenleri vardır.
Sonuç olarak küresel bir dil haline gelen İngilizcenin aksanları, ayrımcılık yapmadan kabul edilmeli. İngilizce artık sadece anadili olarak konuşan insanlara ait değil, bu dili konuşan herkese ait bir dil olarak görülmeye başlanmalı. Bir dilin telaffuzu, dilbilgisi ve kelime kullanımı belli bir yapıya oturtulmalı ki herkes birbirini anlayabilsin; ama dil canlı bir olgudur ve, insanlar gibi, evrimden ve hatta devrimden geçer (Devrime örnek: İngilizcede dişi ve erkek olmayan yeni bir cinsiyet zamiri icat edilmesi gibi).
Küresel iletişimin dili olan İngilizce, aksanlarıyla, lehçeleriyle daha kapsayıcı, daha işlevsel olmalıdır. Anadili İngilizce olanlar ve olmayanların arasında herkesin sesinin duyulabilmesi sağlanmalıdır. Araştırmalar, anadili İngilizce olmayan kişilerin daha geri, daha az yetkin ve güvenilir olarak değerlendirildiğini gösteriyor. Ancak, bu algıların zamanla değişmesini ve dilsel çeşitliliğin daha fazla kabul edilmesini umuyorum. (NS/TY)