Encore Yayınları ve Boğaziçi Üniversitesi, 3-4 Aralık 2009 günlerinde, filozof Slavoy Jijek ve sinemacı Udi Aloni'yi, Post-İdeolojik Dünyada İdeoloji başlıklı bir etkinlikle ağırlıyor. Jijek bugün 13.00-17.30 arasında BÜ'de "Post-ideolojik Dünyada İdeoloji: Hollywood" başlıklı bir sunum yapacak ve tartışmaya katılacak. Yarın da saat 10.00'dan itibaren Aldoni'nin iki filmi gösterilecek ve Filistin-İsrail sorunu Jijek'in de katılımıyla tartışılacak. Bu vesileyle Jijek'in Türkçe'deki çevirmenlerinden Sabri Gürses'in yazısını aktarıyoruz.
Slavoy Jijek'i (Slavoj Žižek) okumanın düzgün yolu onu İngilizceden okumaktır. Türkçeye yapılmış çevirileri kötü olduğu ya da çevirmenleri yetersiz olduğu için değil, Jijek bunu dayattığı için böyle yapmak gerekir.
Paralaks (Encore Yayınları, 2008) çevirisi sırasında diğer Jijek çevirilerini inceler, kusur ve başarılarını saptamaya, kavramlar arasında denklik kurup kendi önerilerimi belirlemeye çalışırken, birdenbire dank! etmişti bu: kendi anadilini terk etmiş bir yazarı anadilime çevirmeye çalışıyorum, kendi anadilinin felsefe dilini bırakıp yaygın bir dilde yazmaya, hatta konuşmaya başlamış bir yazarı, felsefe dilini oluşturmayı sürdüren bir anadile, o dili zenginleştirmek üzere çeviriyorum.
26 yaşında yazdığı Fransız yapısalcılığı konulu tez, (Žižek! adlı filmde alışveriş torbalarından çıkarıp gösterdiği) çok sayıda dergi makalesi, Hegel çevirilerinin ardından, Lacancı çevreye katılan ve 30 yaşından sonra anadille özel ve mesafeli bir ilişki kurup Fransızca, Almanca ve kesintisiz olarak İngilizce yazmaya başlayan bir yazar; hatta daha da tuhafı, bir Sloven filozofu, bir Balkan filozofunu değil bir Fransız psikanalistini, Lacan'ı yorumlaması, tanıtması, popülerleştirmesiyle ününe ün katan bir yazar, bir filozof Jijek.
Bu yüzden, her filozofu belki, ama özellikle Jijek'i çevirisiyle okumakla yetinmemekte, özgün dilinden okumakta, onun metnindeki paralaksı, boşluğu, eksiği, yarığı, metin ve gönderme aşırılığı biçimindeki dilsel kaydırma, yer değiştirmeyi görmek için yarar var.
Paralaks çevirisinde sayısız Heidegger, Derrida, Butler, Jameson, Hegel, Lacan vb. kavramını, sayısız çağdaş kültür göndermesiyle birlikte Türkçedeki çeşitli, değişik kullanımlarını saptamaya çalışıp bir tür kavram arkeolojisi yaptıktan sonra, kendi felsefesinden çok başkalarının felsefelerindeki kavramları konu ederek felsefe yapan bu filozofun bir tür şiir yazdığına karar verdim:
Gogol'ün Ölü Canlar'ı türünden bir şiir, üstelik içeriği tam da Ölü Canlar'ın konusu olan bir şiir - Jijek'te bir tür Çiçikovski tavrı, Rus imparatorluğunun topraklarında gezinerek ölü canları satın alarak üzerine geçiren, bunu neden yaptığını soranlara değişik yanıtlar veren ve hiçbir şekilde onu dinleyenleri - okuru - ikna edecek düzgün bir açıklama getirmeyen o roman karakteri gibi, Jjjek de sayısız metin arasında gezinip kavram ve figür toplamıyor mu, onun da kendi büyük felsefesine dair getirdiği açıklamalar, verdiği ipuçları bazen bir çiçek dürbünündeki gibi bazen de yıldızsız bir gece gibi paralaks bir görünüm, yani sürekli yer değiştirerek, dolayısıyla dil değiştirerek bakılacak bir manzara sunmuyor mu?
Paralaks'ın özgün adı, The Parallax View bunun parlak bir örneği. Kitabın editörüyle kitabın adını nasıl çevirmek gerektiğini (Parallax View, paralaks bakış mı, görüş mü, manzara mı olmalı? Herhangi birini seçtiğimizde diğer seçenekleri, çağrışımları dışlamış, paralaks bakabilme fırsatından kopmuş olmuyor muyuz?) uzun süre tartıştıktan sonra, Almanca çevirinin - büyük olasılıkla benzer kaygılarla - Parallaxe adını almayı yeğlediğini görerek aynı yöntemi benimsedik. Sözgelimi bu örnek bile, İngilizce "view" sözcüğünün Türkçedeki karşılıklarına göre daha büyük bir çağrışım gücü taşıması bile, Jijek'in İngilizce yazma nedenlerine ve onu İngilizcede okuma nedenlerine eklenebilir.
Bu aynı zamanda bize Jijek'i ne kadar önemsememiz, nereden değerlendirmemiz gerektiği üzerinde düşünme zemini verir: eşsiz bir filozofla mı karşı karşıyayız, yoksa yapısalcılık ve Heidegger incelemiş, Hegel çevirmiş, Lacan çalışmış, ona standart sosyalist eğitimi veren Yugoslavya'da çokça film seyretmiş ve ülke parçalanırken şans eseri ülkenin Avrupa Birliği'ne katılan tek yerinde var olmuş bir kültür insanıyla mı?
İşte buna yanıt verebilmek için Jijek'i çevirisinin yanı sıra, benimsediği, anadilinin yerine geçirdiği dilde de okumak gerekiyor. Çünkü bu, birincisi, Jijek'in kavramlarının bir dili ne ölçüde değiştirdiğini, sadece onun felsefesinin değil onun felsefesinin içindeki felsefelerin dillerinin Türkçedeki yerini gösterecektir. İkincisi, kavramların ne şekilde aktarıldığını (Lacan'ın Hegel'e göndermeli "master-signifier" kavramının uzun yıllarca "ana-gösteren" diye çevrilmiş olmasından, bunun hiç fark edilmemesinden daha tuhaf bir şey olabilir mi?
Olabilir: Hegel'in "efendi-köle" diyalektiğini hatırlamayan medya elitleri "master usta'dır" der ve kimse itiraz etmeyebilir) ve bunun hiçbir önemi olmadığını gösterecektir (Jijek'ten, anadilini terk eden filozoftan yola çıkarak felsefe yapan kişinin İngilizce değil de anadilinde felsefe yapması bir paradoks olmaz mı?).
Üçüncüsü, Jijek'in kendi metinlerinden intihal ya da kolaj ve brikolaj yaptığını, metinlerini sürekli kesip biçerek yeni metinler oluşturduğunu görmek, böylece çevirilerinde - bütün metinleri eşzamanlı olarak çevrilmediği sürece - görmenin güç olacağı özel bir felsefi yöntemi ya da metin stratejisini görmek mümkün olur. Ve dördüncüsü, belki de en geçerlisi, Jijek'in davetine, yani okuru anadiline değil yazı diline davetine düzgün (proper!) yanıt verilmiş olunur.
Bu yol Jijek'in ya da başka felsefi metinlerin çevirisine engel olan bir yol değil, en azından Jijek'in metinlerinin Slovenceye, anadiline çevrilmesine karşı olmadığını biliyoruz. Çeviri bir felsefeyi bir dilden, bir ülkeden, bir insandan diğerine paket gibi alıp taşıyan, hediye eden bir etkinlik değil sonuçta: sadece onlara bakmanın, onları incelemenin ve tanımanın bir fırsatını sunuyor, özgün varlığın bir hayaleti gibi, aramızda olmasının nasıl bir şey olacağını hissettiriyor.
Paralaks gibi çok atonal bir felsefe klasiğini çevirmek bana bir pandik-kritik (okul çıkışında kalabalığa karışıp pandik atan ergenlerin tavrıyla, sinsice yapılan yüzeysel eleştiri türü) dışında bir ödül getirmedi, fakat Jijek'in tutumunu Türkçede de benimsemenin olası ve zorunlu olduğunu gösterdi: sol ya da soldaki felsefe ya da maddeci felsefe, felsefenin konusuna "hakikat" demeyi, tıpkı Slovenceyi bırakıp İngilizceye geçen Jijek gibi, bırakıp "doğru" demeye geçmeli, ancak bu şekilde hem neyin peşinde ve yanında olduğu açık seçik dile getirebilir, hem de yapısalcılık sonrası felsefenin mantık ve matematikle kurduğu ilişkiyi görünür bir şekilde yansıtabilir.
Üstelik, Türkiye'de bugün doğruyu söylemek güçleşmektedir ve Jijek'i (diğer Lacancı Slovenlerle birlikte) düzgün okumanın bu açıdan yararı vardır. Belki de ünlü 68 fotoğraflarından birindeki o gencin, üzerine doğrultulmuş namluya yaklaşıp çiçek takan gencin hareketini tekrarlıyor Jijek, bir çiçek gibi kendini takıyor bütün dillere, sel gibi akan İngilizceye ve namlu birden bambaşka bir şey oluyor - paralaks bakış, görüş ve manzaranın örtüştüğü an belki de bu işte.(SG/EÜ)
* Sabri Gürses, çevirmen.