Fotoğraf, sanat dalları içinde kelimelere dökülmemiş söz sanatı’dır. İnsan bunun farkına ancak en uzak geçmişe dair karelerde varabiliyor.
2014 Paskalya Bayramında Diyarbakır Surp Giragos Ermeni Kilisesinde Marsovan-Merzifonlu Dildilian Ailesinin Yitik Geçmişe Tanıklık sergisi açıldı. Sergi hâla dolaşılabiliyor.
Serginin açılışından ve paskalyanın yoğunluğundan sonra ailenin yaşayan fertlerinden Armen Tsolag Marsoobian ile Anadolu Kültür’den Övgü’nün evsahipliğinde gecikmiş öğlen yemeği esnasında sohbet etme fırsatını buldum.
Armen, çok konuşkan biri değildi. Zaten fotoğrafçılıkla uğraşanların böyle huyları var. Nedense pek konuşkan olmazlar. Sanki ben maharetimi çektiğim fotoğraflarla gösteriyorum. Fotoğraflar benim yerime konuşuyor. Kelama ne hacet der gibi!
Armen de öyleydi.
Dildilian Kardeşlerin Objektifinden Bir Ermeni Ailesinin Yitik Geçmişine Tanıklıklar 1872-1923 sergisinin fotoğraf ve kısa metinlerden oluşan katalogundaki fotoğrafların kimilerini sorunca kısa yanıtlarla konuşmaya başladı Armen.
Aksakalı dede Tsolag ortada, nene Mariam yanında ve çocuklar çevrelerinde.
Soruyorum Armen’e bu karede en yakını kim diye. Tarih 1919, Merzifon’da çekilmiş. Dedenin hemen sağ dizine yaslanmış uzun saçlı sempatik kız çocuğu Alice, Armen’in annesi.
Merzifon’un Amasya, Sivas, Yozgat dâhil tüm havalinin tek fotoğrafçısı Dildilian Ailesi. Bu sebeple katliam ve sürgünden din değiştirip Müslüman olmak pahasına ailecek kısmen kurtulmuşlar. Çünkü devletin fotoğrafçılara da ihtiyacı var. Çözümü bulmuşlar. Soykırım başlayınca Vilayete gidilmiş Müftünün huzurunda “Şahadet ederim ki Allah’tan başka tanrı yoktur. Ve yine şahadet ederim ki Hazreti Muhammed onun kulu ve elçisidir” yemini edilip Tsolag’a Pertev, Aram’a Zeki, Hayganuş’a Nadire ismi de uygun bulunca Müslümanlık ritüeli tamamlanmış ve Büyük Felaketten kurtulmuştur Dildilian ailesi.
1870’lerde ayakkabıları çok ağır olduğu için terlik giymeyi tercih eden dönemin Sivas Valisi ve geleceğin İçişleri Bakanı-Dahiliye Nazırı Memduh Mehmet Paşa’ya kelebek hafifliğinde bir ayakkabı yaparak namı yürüyen Krikor Usta’nın oğlu Tsolag baba mesleğine biat etmeyerek o yıllarda Sivas’ı ziyaret eden seyyar fotoğrafçı Cevahirciyan’ın yanına çırak olup fotoğrafçılığı öğrenir ve serüveni başlar.
1888’de başlayan serüven torun Armen’in uzun yılların arşivciliği ile derleyip toparladığı bir sergi ile anayurt’a geri döner. Yunanistan, Fransa, Amerika, Kanada birçok yer dolaşırlar. Atina’da bir müzede çağlar öncesinden kalmış bir hayvan fosilinin ayakları dibinde uyurken yitik ülkelerinin fotoğraflarını, kartpostallarını koyunlarında tuz ekmek gibi saklarlar. Ve o gece anlarlar ki gidilen, gidilecek, varılacak ve yerleşilecek hiçbir yurt bir daha asla eski yurt gibi sevilmez / sevilemeyecek.
Torun Armen Tsolag Mersoobyan aile koleksiyonunda yer alan 600 fotoğraftan bir seçki yapmış sergide. Ermeni halkının 2500 yıl boyunca yaşadıkları topraklardan şiddetin katmerlisiyle yok edilişinden bir ailenin foto-şeceresinden kalanları paylaşıyor sergi.
Tarihi, yaşanmış tarihi kayıt altına alan yazıcılar der ki; hafızayı silmeyip, unutmayıp hatırlamak ve kayıt altına almak, ölümün elinden geleceğe bir şeyler taşımak / koparmaktır. İşte Anadolu Kültür’ün evsahipliğiyle Diyarbakır Surp Giragos Ermeni Kilisesinde sergilenen Dildilian Ailesi arşivi fotoğraflar böylesine bir dönemsel tanıklığa işaret ediyor.
Basit ve sadece anı poz’layan küçük fotoğraf makinemi Armen Tsolag Mersobyan’ın eline tutuşturup bir fotoğrafımı çekmesini istediğimde kelimelere dökülmemiş ve geleceğe kalacak olan bir sözün karesi olacağını biliyordum.
Bizlere komşularımızın yok edilişinin acılarını uzun yıllar boyu lezzetli bir yemekmişçesine yedirenlere o tabaklardaki et parçasına her çatalı sapladığınızda fışkırıp sıçrayan kan parçasıdır o fotoğrafların kareleri. (ŞD/EKN)