1 Mayıs’ta başından vurularak ağır yaralanan Dilan Alp, Taksim İlkyardım Hastanesi’ne bilinci kapalı olarak kaldırıldı. Dilan burada beyin ameliyatı geçirdi. Yoğun Bakım Ünitesi’nin yetersizliği – tam bilemiyorum belki de doluluğu – nedeniyle başka bir hastaneye sevki gerekiyordu. Silivri Devlet Hastanesi uygundu. Yolun uzunluğunun ailesine, yakınlarına yükleyeceği külfet dikkate alındı ve nihayet 1 Mayıs akşamı Dilan Bahçelievler de bulunan Medical Park Hastenesi’nin Yoğun Bakım Ünitesi’ne kaldırıldı. 2 Mayıs sabahına kadar derin uyku hali devam etti, gece boyunca bir iki uyandırma teşebbüsüne cevap vermedi. Nihayet gün ortalarına doğru durumu düzelme belirtileri göstermeye başladı.
Aynı gün Prof. Gencay Gürsoy hastaneye geldi, Başhekimden bilgi aldı. Hastane çıkışında açıklama yaptı, dinledik. Varsa eksikler hatalar bana ait olmak üzere Gürsoy’un dedikleri şunlardı: Dilan’ın hayati tehlikesi azalmakta idi. Kulak içi kemiklerindeki kırıklara bağlı olarak yeni kanama ihtimallerine karşı takibin süreceğini, beyinde kalıcı hasar olup olmadığının, işitme kaybı, denge kaybı gibi olası hasarların bu bakım sürecinde izleneceğini belirtti.
Özetle Dilan ölümün eşiğinden döndü, yavaş yavaş hayata tutunuyor.
3 Mayıs’ta ilk kez ağzından sıvı ile beslenebilmeye başladı.
4 Mayıs Cumartesi günü Hey Tekstil işçilerinin taşıdığı bir döviz, kızları için, gelecekleri için bir duaydı; “Dilan iyileşecek, direnişimiz kazanacak”.
Dün, 6 Mayıs’ta Dilan’ın ailesi sorumlular hakkında Çağlayan Adliyesi’nde suç duyurusunda bulundu. Adliye’den hastaneye döndükten 10 dakika sonra saat 17’ye gelirken hastanenin güvenlik amiri, Dilan’ın babasına kızını hemen şimdi taburcu edeceklerini söyledi.
Dilan’ın babası Ali Ekber Alp buna şaşırdı. “Taburcu olmak” lafı Dilan’a bakan hekimler tarafından o ana dek hiç anılmamıştı. Ayrıca, yoğun bakımdan çıkınca hastanın servise geçeceği ve tedavisinin serviste süreceği de söylenmişti.
Taburcu olmak çok güzel birşey normal olarak; iyileşmek demek.
Yalnız Dilan’ın ailesinin, hepimizin aklımıza takılan sorular vardı.
Yatan hastaya taburcu olacağı o anda mı söylenir bilmiyorum, bunu sağlıkçılar daha iyi bilir.
Beş gün önce ağır yaralanmış, yoğun bakımda yatan hastaya taburcu olacağı o anda mı söylenir?
Yoğun bakımdan çıkan hasta doğrudan taburcu mu edilir, yoksa servise yatırılarak tedavisi sürdürülmez mi?
Ailesi Dilan’ın bu hızla ve önceden hiç haber verilmeden taburcu olmasını sakıncalı bulduğu için servise yatırmak istedi. Bu isteklerini belirttiler, parası neyse vereceklerdi. Güvenlik amiri serviste yer olmadığını söyledi. Peki yoğun bakımda kalsındı. Hayır orada da yer yoktu. Dilan çıkacak yeni hasta gelecekti.
Size de acayip gelmiş olabilir; Baba Ali Ekber ile bütün bunları konuşan sadece bir idari görevliydi, Medical Park hastanesinin güvenlik amiri. Hekimler yoktu. Saat 17 olmuştu, mesai bitmişti, hekimler gitmişti. Yoğun Bakım şefi gitmişti. Beyin cerrahı gitmişti. Kendileri yoktu ama Ali Ekber’in eline verilen çıkış kağıdında imzaları vardı.
Herhangi bir hastalıktan ötürü yatan hastanın taburcu olurken doktoru tarafından yönlendirilmesi, evdeki bakımı, ilaçları, davranışları konusunda bilgilendirilmesi gerekmez mi?
Normal olan, hekimin hastasını, yakınlarını görerek, bilgilendirerek hastaneden uğurlaması değil midir? Hele bu hasta beş gün önce koma halinde hastaneye geldi ise bu zaten hayati bir gereklilik değil midir?
Bunların hiçbiri yoktu. Dilan’ı Medical Park’ın güvenlik amirinden başka taburcu eden yoktu.
Güvenlik Amiri’nin son cümlesi şuydu: “İster eve götür, ister hastaneye”.
Peki orası hastane değil miydi?
O saatten sonra iki saat arandı, tarandı yer bulundu. Dilan şimdi dün geceden beri Bağcılar’da Özel Işık Tıp Merkezi’nde yatıyor.
Kanımca Dilan Medikal Park hastanesinden normal bir şekilde taburcu edilmedi, çıkarıldı. Türkçesi kovuldu.
Dilan’ı hastanelerinden kovanları Allah'ın da cennetten kovmasından korkarım. (HA/HK)