Diktatörler için şiddet, rıza üretmenin vazgeçilmez aracıdır. Hızını alamayıp dünyayı yap boz sahasına çevirerek savaş yangınına, militarist söylemlerle insanlığı kötülüğe karşı kurtaracağını nasihatini dillendirmekten asla geri kalmazlar.
Ülkedeki muhaliflere karşı seçici ve koordineli şiddet tüm seçilmiş diktatörlüklerin ortak yöntemidir. Herhangi bir kusura işaret eden farklı seslerin baskı aygıtlarıyla kesilir. İtaati sağlayan otoritenin meşruiyeti veya halkın rızası değil, diktatörün sopasıdır.
Koruyucu duvarlar arasında veyahut ihtişamlı saraylar içinde savaş stratejileri geliştirmeleri ve bununla insanlığı zehirlemeleri, günümüzün toplumsal şizofrenisine hizmet eden yalnız ve ruhsuz tiranlardır. Yalandan makamlar, unvanlar içinde tanrısal krallığın peşine düşen firavuna benzeyerek gerçekleşecek hiçbir ülküleri yoktur.
Örneklerle diktatörler
Diktatörlerle ilgili akılda tutulması gereken kural şu: Zulme uğrayan zulmeder. Diktatörler, diktatörlüğe yol açan koşulların çilesini çekmiş insanlardır. Mussolini ülkesi tam bir kaos halindeyken ortaya çıktı, örneğin.
Hitler ekonomik krizin Almanya’daki yaşam standartlarını iyice düşürdüğü ve işsizliğin tahammül edilebilir seviyenin üstüne çıktığı bir ortamda geldi; döviz yükselmiş, göreli bir istikrar sağlanmasına rağmen orta sınıfı yoksullaştırmıştı.
Hem Hitler hem de Mussolini güçlerini halklarından aldılar ve bu nedenle o güçten vazgeçemezlerdi. Hem Hitler’in hem de Mussolini’nin büyük oranda alt-orta sınıflar, işçiler ve çiftçiler tarafından desteklenmiş olmaları da hayli enteresandır.
Diktatörlerin hangi koşullarda güç elde ettikleri meselesine dönersek: Stalin, Lenin’in ölümünden sonra geldi. Bolşevizmin biricik yaratıcısı Lenin, partiyi ve ülkeyi lidersiz bir geleceğe bırakmıştı. Bu nedenle diktatörler ezici ihtiyaçların giderilememesinden acı çeken insan hamurundan yapılıdır. Avrupa’daki üç diktatör de pek çok açıdan birbirlerinden alabildiğine farklı, fakat hiçbiri liderlik ettiği toplumlardan farklı değil.
İtalya’da, faşistler gücü ele geçirdiklerinde, Mussolini kralı tahtından etmedi. Çünkü bir fikrin esrimesiyle değil, elindeki çekiçle hareket ediyordu. İtalya’yı, istediği şekli verebilmek için dövdü durdu, tıpkı bir demircinin at nallarken yaptığı gibi.
Diktatörlükleri anlamak
Özellikle otoriter rejimler kendileriyle ilgili bilgileri kısıtladığından, hükümetlerin nasıl işlediğini inceleyen akademik analizlerin çoğunu demokratik ülkelere odaklayan diktatörlüklerin incelenmesini ve anlaşılmasını engelleyen pek çok zorluk vardır. Dolayısıyla, diktatörlüklerdeki karar alma süreci hakkında bildiklerimiz, demokratik ülkelerdeki karşılığı hakkında bildiklerimizden çok daha azdır.
Demokratik ülkelerde politikalar görece şeffaf bir şekilde yapılırken, diktatörce kararlar genellikle karanlıkta gerçekleşir. Diktatörlük rejimlerindeki küçük elit gruplar, kararlarını genellikle gayrı resmi bağlamlarda alırken, kabine üyeleri kararları alan değil, uygulayan kişilerdir.
Bazı diktatörler sürekli gerginlik yaşıyor. Bazı ülkeler demokratik yüzlü siyasi kurumlar inşa etmeye karar verirken bazı diktatörler bunu reddediyor. Kısacası, diktatörlüklerin, nasıl çalıştıkları veya neden bazen başarısız olup çöktükleri hakkında bir şekilde görebiliyoruz.
Diktatörün psikolojisi
"Zalim hükümdar" kişiliğinin, hiç kimseye güvenemeyen, sık sık aynı kadere maruz kalmaktan korkan endişeli bir kişi olmasının nedeni budur. Yalancılar, çekici ve zekidirler. Otoriter kişiliğin sadizm, narsisizm, paranoya ve gizemle birleştikleri için genellikle gerçek psikolojik rahatsızlıklara aç bir güç olduğudur.
Bir kişi para, prestij veya güç anlamında arzuladığı şeye ulaştığında, yalnız kaldığını keşfeder. Çevresindekilere olan güven eksikliğinden ve diğer insanların ona karşı tutumlarının faydacı olduğunu düşünmeye iter. Çevresine olan inancını yitirir.
Yasal suistimaller, pervasızlık, muhalefetin baskısı, halkların çıkarlarının önüne geçilmesi, tüm protesto seslerinin susturulması ve insanları sürüye dönüştürdükten sonra diktatörlük sisteminin ana hatları tamamlanmış olur.
Kitleler için de formüller bulunmuştur. “Tiranlık medyasını” çeşitli hamlelerden sonra arkasına alıp, kendisi için etkili mesajlarla kitleleri kendi safına çekmek çok kolay olur.
Başarıları abartmaya odaklanır ve kitleleri dünyadan izole olmasını çabalar. Kitle, diktatörün başarılarının gerçekçi boyutunu bilmediği için başarının yıldönümünün kutlanmasıyla görüntüyü büyütmeye ve olayları uzatmaya başlar. Bu işi üstlenen kişiler medya profesyonelleri, şairler, sanatçılar, politikacılar ve parti üyeleri buna dahil olur.
Diktatörler halktan ne ister?
Kendi vatandaşlarının ağızlarına bir bant yapıştırmayı uygun görürler. Böylece yönetimde tekelci ve geniş kitleleri küçümseyen sahneyi kurmuş olurlar. Bu aşamada da “güçlü lider” karşısında herkes lal ve itaatkar olmak zorundadır.
Otoritenin sağladığı katı tutumdan ötürü “hayatından memnun” ve “uysal”, eşsiz lidere “şükran dolu” seslerden başka sesler duyulmaz olur. Bunun tersi yani halinden memnun olmayan insanlara hapishaneleri veya sürgünleri işaret ederek otoritenin sorgulanamaz olduğu anlatılır.
Sıraladığımız bütün bunlar, Ortadoğu liderlerinin arkasına sığındıkları baskı aygıtlarının, çözümlerin ilacı değil de bir ağrı kesici olduğunu, patlamayı engelleyici değil geciktirici olduğunu gösteriyor. Bu durum, otokratik tüm liderlerin vazgeçilmez bir özelliğidir.
Hileli seçimler
Zorbalar için dönemsel seçimler yapmak, hileli olmasına ve sonuçları önceden bilinmesine rağmen, meşru bir koruma sağlıyor. Diktatörün ve rejiminin hayatta kalması için en ciddi tehdidi oluşturan seçkinler içindeki ayrılmaları caydırmaya yardımcı olurlar.
Seçimler aynı zamanda diktatörün iktidara tutunmak için gerekli kaynakları ne ölçüde kontrol ettiğini, halkı seferber etme ve şehir genelinde sadakat ağlarını kanıtlama becerisini gösterirken, yasama organları ve yerel organlar için yapılan seçimler küçük parti yetkililerinin yetkinliğini ortaya koyuyor.
Yasama organlarının rolü yasa yapmakla sınırlı değildir. Daha ziyade birincil rolleri, haksız kazançları bölmek ve onları sadık kişilere dağıtmakla somutlaştırılır; buna ek olarak, seçimler, yetkililerin davranışlarını izlemek için periyodik izleme araçları sağlayarak diktatörlüklerin korunmasına yardımcı olur.
Otokratlar rejimlerini ayakta tutabilmek için farklı yöntemlere başvuruyorlar. Sadece baskı, sansür ve adam kayırmacılığı değil, aynı zamanda kovuşturmalara, medya çalışanlarına gözdağı vermeye, sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını engellemeye ve yeni yasalar ve anayasalar geçirmek için parlamento çoğunluğuna ihtiyaç duyar.
Partilerin görevi
Diktatörlük rejimlerinin partileri toplumu seferber etme ve vatandaşlara menfaat sağlama süreçlerini yürütürken, partiler, iktidardaki rejimin yandaşlarını örgütlemek ve onlara menfaat dağıtımını yönlendirerek etkili bir aracı temsil eder.
Halk desteğini teşvik eden ve oportünizmi geliştiren bir bağımlılık endüstrisi sayesinde diktatörün partisine üyelik, ayrıcalıklar elde etmenin bir yolu haline gelir.
Baskın siyasi partiler tarafından yönetilen otoriter rejimler, siyasi partiler tarafından yönetilen rejimlere göre iki kat daha uzun ömürlüdür. Dünyadaki diğer komünist partiler başarısız olurken, baskın bir komünist parti tarafından yönetilen Çin'deki otoriter rejim uzun süredir ülkeyi yönetiyor.
Sonuç olarak, Çin Komünist Partisi, kapitalizm ve toplum arasındaki ilişkiyi yeniden formüle etme becerisinde bulundu. Komünist partinin rejimi istikrarsızlaştırmadan rotasını değiştirmesine izin verdiği için, toplum üzerindeki parti kontrolünü sürdürüp, ekonomik büyüme sağlayarak rolünü pekiştirdi.
Diktatörlerin düşüşü
Diktatörlüklerin akıbeti genelde darbeler, seçimler ve halk ayaklanmalarıyla iktidardan düşer. Diktatörlüklerin yaklaşık üçte biri askeri darbeyle, dörtte biri ise serbest seçimlerle sona eriyor. Ancak bazen küresel ekonomik krizler, doğal afetler ve bir diktatörün ölümü gibi etkenlerle çöker.
Kısacası, otoriter zorbalar, zannediyorlar ki yeryüzündeki o kutsal emanetler ve kutsal tapınakların arkasına sığınarak zulümlerinin gerekçesini örtecekler. (ÖÇ/AS)